9🍁At O Zehri

747 89 125
                                    

Multimedya:Seungkwan💙

Aşağıdan takır tukur sesler gelmeye başlayınca İsimsizler'in kahvaltı için kalktığını anladım. Ben de ayaklandım. Bacaklarımdaki çürükler devasa bir acıyı yüklese de buna alışkın olduğum için acıya rağmen kendimi zorladım.

Yavaş yavaş ilerleyerek kapının önüne kadar geldim. Tam çıkıyordum ki kapım tıklatıldı. Zaten önünde olduğum için gülümseyerek kapıyı açtım. Kapının önünde şirin The8 vardı ve beni bu kadar yakında gördüğüne şaşırmıştı.

"Oh, kalkmışsın."

"Evet, kalktım. Günaydın."

"Sana yardım edeyim." dedi ve hemen sol koluma girdi. Birlikte ilerlemeye başladık. Bu sefer düne göre daha hızlı yürüyorduk.

"Teşekkür ederim The8. Bu arada gerçek ismin The8 olamaz değil mi? Çok garip."

Şirin bir kahkaha attıktan sonra konuştu.

"Ahaha. Değil tabii ki. Takma ismim ama o kadar kullandık ki herkes The8'e alıştı. Ben aslında Çin'liyim. Jun da öyle. Anne tarafından kuzeniz."

Şaşkınlıkla olduğum yerde durup onun yüzüne baktım. Bunu bekliyormuş gibiydi. Gülüşü yavaş yavaş soldu. Bir şey anlatmak istediğini anladım. Odaların olduğu geniş koridorda, camın önünde bulunan divanı işaret ettim.

"Oturalım, dök içini. Benden sır çıkmaz,çıkamaz biliyorsun."dedim ve gülümsedim.

Buruk bir tebessüm etti. Geldiğimiz yolu geri gittik. En uçta merdivenin karşısında bulunan camın önüne gidip divana oturduk.

Minghao henüz 5 yaşında olmasına rağmen annesinin bir daha gelmeyeceğini idrak edebiliyor, bomboş evde saatlerce yalnız kalıyordu. 1 gün önce mi olmuştu her şey? Yoksa 1 hafta, hatta 1 ay önce mi? 1 aya yakın olmasına rağmen neden her şey dün yaşanmış gibi hissediyordu küçük çocuk? Neden acısı hâlâ o günkü gibi tazeydi? Annesinin kanserle savaşını kaybettiği o gün neden hiç aklından çıkmıyordu?

İdrak edebiliyordu demiştik lâkin hayır, edemiyordu. Sanki... Sanki her an annesi bir yerden çıkıp gelecekmiş ve onu kollarının arasına sıkıca alacakmış gibi hissediyordu. Evde hangi köşeye bakarsa baksın annesini ve kendisini görüyordu.

Gözleri çizgi filmin açık olduğu televizyonda olsa da aklı orada değildi. Evi sadece televizyonun ışığının aydınlatmasına rağmen korkmuyordu. Acıkmıştı. Midesi eziliyor ve oradan garip garip sesler duyuyordu. Ama biliyordu, az sonra babası gelecekti ve bu durum bir son bulacaktı. Babasıyla yemek yiyip karnını doyuracaktı.

Kolları koltuğun başında, başı da kollarının üzerindeydi. Sol yanağı kendi kollarının üzerindeydi. Uyuşmuş olmasına rağmen kollarını çekmek istemiyordu.

Biraz sonra kapıdan 'tık' sesi gelince babasının geldiğini anlayarak heyecanla ayağa fırladı.

"Babaaaa!" diye heyecanlı sesiyle bağırarak koştura koştura koridora gitti. Babası kapının önündeydi. Postalarının bağcıklarını çözüyordu. Oğlunun sesini duyunca ona döndü ve gülümseyerek yaptığı işi yarıda bıraktı.

Koşarak karşısına gelen oğlunu kollarının altından tutup havaya kaldırdı ve özlemle;

"Oğlum..."dedikten sonra sıkıca sarıldı. Kucağına almış olduğu Minghao da aynı şekilde babasına sarıldı. Onu çok özlemişti.

"Seni çok özledim baba. Karnım da çok acıktı."

"Bakıcın ne zaman gitti? Sana yiyecek bir şeyler bırakmadı mı?"

İsimsizler //SEVENTEENWhere stories live. Discover now