5. Bölüm: "Bast-ı Zaman"

214 22 57
                                    

Soundtrack 6
Passenger - Let Her Go

    *Bast-ı zaman: "az zamanda uzun bir zaman yaşamış olma hali"

   Bölüm başlığımıza ithafen bu bölümü kısa tuttum. :) Ben bu öyküyü yazarken hep bast-ı zaman yaşıyorum, sizin de illa ki bu hayatta bast-ı zaman yaşadığınız zamanlar olmuştur. Zihniniz zaman akışından daha ağır ilerlerse olur böyle şeyler. :)

    Hepinize keyifli okumalar. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım..


5. BÖLÜM: "BAST-I ZAMAN"

   Boğazına saplanan zehirli bir ok, tüm geçmişini damarlarından bedenine yayıyordu.

   Ellerini yasladığı ayna masasından suretine bakarken, oldukça dağıldığını fark etti. Sanki yasaklı bir sınırı ihlal etmişti de, onun bedelini ödüyor gibiydi. Kendini sakındığı hatırların kollarını arkadan çekiştirdiğini, nefesini kestiğini anbean hissediyordu. Parmak uçları sızlayan elleriyle lacivert elbisesinin kumaşını kavradı, içindeki karmaşanın durağan hâle gelmesini bekledi. Kaçmak ne kadar kolaydı.

   "Erva!"

   Gözlerini, aynadaki yıkık görüntüsünden ayırarak, ona seslenen Deniz'e çevirdi. Dalgalı saçlarının ardından elini ensesine koyarak "Efendim Deniz?" dedi sabit bir sesle.

   "Var ya, sahneyi çok pis döktürdün kızım," dedi Deniz, gururla. Erva burukça gülümsedi, bir cevap vermedi. "Yıllar sonra ilk defa..."

   "Yıllar sonra ilk defa seni bu kadar dirayetli gördüm," dedi Deniz, elini genç kadının omuzlarına koyarak. "Eskisi kadar korkmadığını görmek sevindirdi. Sanki tüm...Tüm o kötü hatıralar geride kalmış gibiydi. Öyle bir parlıyordun, sahnede." Erva dudaklarını birbirine bastırdı. Hatıralar acıydı, acıtırdı. İçindeki küçük kız çocuğu bunu fısıldıyordu kulaklarına.

   "Oldu bitti işte," dedi Erva, gözünün önüne düşen saçını geriye çekerek. "Zaten sırf senin zor durumda kalmaman için yaptım. Her ne kadar sana gösteremesem de..." Yutkunarak devam etti. "...sen benim için çok değerli bir dostsun, Deniz." Deniz gülerek genç kadına sarıldı. "Sen göstermesen de ben anlıyorum, huysuz şey." Erva kıkırdayarak başını salladı. Bazı zamanlarda yalnız olmadığını bilmek, yüreğindeki kan pıhtısıyla kaplı yaralara iyi geliyordu. Yalnızlık mecburiyettendi. Kimse yalnızlığı tanrıdan dilemezdi, ona sarılmaya mecbur kalırdı.

   "Neyse, bu kadar duygusallık yeter," dedi Deniz, kollarını Erva'dan çözerken. "Hadi bakalım huysuz kız, gece daha yeni başlıyor. Sızlanmayı bırak ve ortama gir. Biraz gevşe ve tadını çıkar!"

   "Tamam," diye onayladı Erva gülerek. Yürüyerek uzaklaşan Deniz'e bakarken, bugün kendisine izin vermesi gerektiğini düşünüyordu. Yorulana kadar dans edebilir ve dertlerini kısa bir süreliğine de olsa unutabilirdi. İnsanın kendini bulması için bazı şeyleri unutması, zihninden kovması gerekiyordu. Saçlarını geriye atarak derin bir nefes aldı ve kendinden emin adımlarla mekâna doğru ilerlemeye başladı. İlerledikçe renkli ışıklar gözlerine yansıyor, içerideki kalabalığın gürültüsü artıyordu.

   Hoş bir parça duvarlarda yankılanıyor, kulaklarına doluyordu.  Sakin, anadolu rock tarzı dinlemeye alışkın zihni biraz bu durumu tuhafsa da; bir geceliğine kendini unuturcasına davranması onun için sorun teşkil etmeyecekti. Işıkların vurduğu zeminde hareket ederek bar taburelerinin olduğu tarafa ilerledi.

BEYAZ KUĞU Where stories live. Discover now