10. BÖLÜM: "Kayıp Gece"

153 9 13
                                    

Keyifli okumalar...

10. BÖLÜM: "Kayıp Gece"


Devirdiği kadehler başına vuruyordu.

Şakaklarına birisi sanki baltayla vuruyor, göz bebeklerine iğneler saplanıyordu. Bir "Ah!" çekerek alnını eline yasladı. Böylesine bir sancıyı ilk defa yaşıyordu. Ne olmuştu ki? Bu iğrenç ağrıya bakacak olursa,içkiyi fazla kaçırmış olmalıydı. Bir önceki geceyi hatırlayamayacak kadar niye içmiş olabilirdi? Yattığı yerden doğrulmaya çalıştı lakin başarısız oldu. Dün gece neler olduğunu, ne yaptığını dahi hatırlamıyordu.

Yüzünü kapatan saçlarını geriye çekerek etrafına baktı. Baş ağrısı bir anda önemini yitirmişti. Dün gece ne yaptığı, ne içtiği... Bunların hepsi kafasından uçup gitmişti. Korkuyla etrafına bakarken, şu an en önemli sorunun bulunduğu yer olduğunu fark etti. Neredeydi? Korkuyla başını koltuğa yasladı. Bilmediği, tanımadığı yabancı olduğu bir evin koltuğunda sızıp kalmıştı. Bu kadar mı şuurunu kaybetmişti? Üzerindeki lacivert pikeyi geriye iterek yabancı olduğu eve göz gezdirdi. Her şey iyiydi, güzeldi de kimin evinde uyanmıştı?

Yüzünü avuçlarının içerisine alarak zemine çevirdi gözlerini. "Allah'ım... Ben dün gece ne yaptım?" Sarhoş olduğu zamanları iyi bilirdi, kimse kontrol edemezdi kendisini. Bir anda bambaşka birine dönüşür, ortalığı birbirine katardı. İnatçı, saldırgan bir tutum sergilerdi. Yani Deniz öyle diyordu. O, bu uçarı zamanlarını, asla hatırlayamamıştı tabii ki. O yüzden fikir yürütemiyordu. Tek umduğu yanlış bir şeyler yapmamış olmasıydı.

Ağrıyla çalkalanan başını umursamayarak çıplak ayaklarını ahşap parkeyle birleştirdi. Zihnini tekrardan yokladı lakin bomboştu. En son Eray'a Dario Moreno'dan bahsetmişti, gerisi tamamen karanlıktı. Ve Eray'ın onu, daha fazla içmemesi gerektiği konusunda uyardığını hatırlıyordu. Bir an duraksadı, parmak uçlarından yükselen korkuyla mırıldandı. "Burası Eray'ın evi." Bunu idrak ettiği anda, sırtından aşağı buz kaydırılıyormuş gibi hissetti. Onun evindeydi. Amma velakin anlamıyordu. Neden adam onu kendi evine getirmişti ki? Hayır, yapmış olamazdı. Mekanda sızıp kalmış olamazdı.  Eğer öyleyse... Ah, hayır! Adamın yüzüne bir saniye bile bakamazdı. Zaten yeterince kendini küçük duruma düşürmüştü. Üstüne sarhoş olup, kontrolsüz hareketleriyle dağıtmıştı. Alt tarafı adamla birkaç kadeh içip dertleşecekti.Utancını daha az hissetmek için derin bir nefes aldı, ayağa kalktı. Biraz başının döndüğünü hissetti ama dengesini koruyabildi.

Sessiz adımlarla ilerlerken eş zamanlı olarak etrafını da inceliyordu. Kırık beyaz duvarların çevrelediği salondaki eşyalar minimalist bir tarzdaydı. Koltuğun arka, sol tarafında ise geniş bir sürme pencere vardı. Stor perdelerinin yarısının açık olduğu pencereden, kaçıncı katta olduğunu az-çok anlayabiliyordu. İnce bulutlar, çevredeki binaların en tepe noktasıyla buluşuyordu. Üzerinde yattığı gri, futon tarzı üçlü koltuğun karşısında siyah, cam bir masa vardı. Koltuğun iki çapraz tarafında ise aynı renkli tekli koltuklar bulunuyordu. Ekranı kapalı bir Macbook ve mavi kapaklı bir klasör vardı masanın üzerinde. Onun karşısında ise bir televizyon ünitesi bulunuyordu. Adımlarını oraya doğru ilerletirken bir andan da etrafını incelemeye devam ediyordu. Ünitenin rafları kitaplardan, film DVD'lerinden, albümlerden ve birkaç dosya klasöründen oluşuyordu. Hemen ilk ilgisini çeken kitaplar olmuştu.

BEYAZ KUĞU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin