İran'a yolculuk

1.2K 208 96
                                    

    Sabah altı buçuğa Tahran'a uçak bileti satın aldım. Violette'ye gidişimden bahsedemezdim. Onunla kocası hakkında döndüğümde konuşacaktım. O tehlikeli bir adamdı. Belki de Arjin'i öldürmüşlerdi. Bu düşünce bedenimi acılar içinde bırakıyordu. Eğer öyle dahi olsa intikamını alacak, katilini gün yüzüne çıkaracaktım. Bütün gece uyumadım. Uçuşu kaçıramazdım. Çünkü günde sadece bir uçuş vardı. Kanepede, battaniyemin altına sığınarak plan yaptım. Planlarımın beni nereye kadar götüreceğini kestiremiyordum.

                                                                                             &

    Üç saatlik yolculuğunun ardından İmam Hümeyni Havaalanı'na iniş yaptı uçak. Bu havaalanı Tahran'da kalacağım otele kırk kilometre uzaktaydı. Tahran'a vardığımda Golestan oteli arayıp bulmam çok zor oldu. İngilizce sorduğum adresi zar zor tarif eden birilerini buldum. Uçak yolculuğundan daha yorucu bir şekilde otele yerleştim. Ahşap oymalı resepsiyonun arkasında elindeki telefonla ilgilenen resepsiyonist adam benim yaklaştığımı görünce avına atlayan bir kurt gibi atıldı. Rezervasyon yaptırdığım internet sayfasını uzattım gözüne. Oda anahtarımı teslim ettikten sonra dilenir gözlerle bana baktı. Para istediğini anlamam kısa sürmedi çünkü bakışlarından açıkça belliydi. Yirmi Türk lirasını ahşap oymalı girişe bıraktım. Sanki beni hiç görmemişçesine telefonla ilgilenmeye devam etti. Merdivenlerden çıkarken buranın otelden daha çok bir iş hanına benzettiğimi düşündüm. Neyse ki hiçbir önemi yoktu bunların ben araştırmamı sonuçlandırmanın, Arjin'e kavuşmasının derdindeydim.

                                                                                      &

    Fars edebiyatı ile ilgili birçok konu araştırmıştım Ankara'da okurken. Fars kültüründen haberdardım lakin bu kadar yakından görmek inanılmazdı. Tahran sapsarı görünüyordu. Evlerin yapımında kullandıkları tuğlalar sarı renkliydi. Modern binalar gökyüzüne doğru yükselirken tarihi binalar onların gölgeliklerinde dinleniyordu adeta. Merkezde Palangan'a nasıl gideceğimi araştırırken etrafta farsça tabelaların yanında İngilizce tabelalarında yoğunlukta olduğu dikkatimi çekti. Turizm konusunda baya işlek bir yer olması şehri olabileceğinden daha modern hale dönüştürmüştü. Sabahın erken saatleri olduğu için etrafta benden başka kadın yoktu. Bu saatte bu kadının burada ne işi var derlercesine bakıyorlardı. İran'da kadınların kafalarının en az üçte ikisini örtmesi zorunlu olduğu için yanımda getirdiğim şalı saçlarımın üzerine atıp çıkmıştım. Bakışlardan rahatsız olunca şalımın içine biraz daha tıkıştım.

    Yolumun çok uzun olduğunu söylediler önce Kamyaran'a otobüsle, oradan da Palangan köyüne dolmuşla gidecektim. Terminalden biletimi aldım ve sabahın yedisinde kalkacak olan otobüste yerimi aldım. Yolculuklarda kadınların ve erkeklerin oturacağı yerlerin ayrı olduğunu bilmeden rastgele oturmuştum. Yanıma bir metreden fazla yaklaşmayan muavin bana nereye oturmam gerektiğini sert bir ifadeyle anlatmaya çalıştı. Yolda etrafın o sapsarı ve kurak görüntüsü ruhumda çıktığım yolculukta çöl fırtınaları estiriyordu. Ne bulacağımı bile bilmeden çıktığım bu yolda umduğum tek şey Arjin'e sapasağlam kavuşmaktı. Acaba köyüne sığınmış olma ihtimali var mıydı? En azından akrabalarının bazılarıyla iletişime geçmiştir diye düşünüyordum. Orada bir cevap bulma umuduyla gözlerimi yumdum.

    Kamyaran'ın içerisine girmeden beni köye dolmuşların kalktığı yere yakın bir yerde indirdi muavin. Birdenbire indiğim otobüs sanki hiç var olmamışçasına yok oldu gözlerimin önünden. Saat öğleden sonra biri henüz geçmişti. Köy dolmuşlarına doğru yürüdüm. Küçük yazıhane bozması yere dolmuşu sordum. Çayını yudumlayan esmer adam parmağıyla işaret etti. O yöne doğru koyulduğumda dolmuş daha yeni kalkmak üzereydi. Bu sefer kadın nüfusunun yoğun olduğu tarafa apar topar oturdum. Dolmuşta anlam veremediğim bir koku vardı. Midemin bulantısına engel olamıyordum. Şöföre el salladım ve midemi işaret ettim ve anında durdu. Tozlu yolun kenarına kustum. Arabadan yanıma gençten bir kadın indi. Ağzı tülbentiyle kapatılmıştı. Şöföre durması için söylediğim şeylerden Türk olduğumu anlamış olacak ki bozuk Türkçesiyle;

YAŞAM ATEŞİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin