Bölüm 2

191 29 69
                                    

Merhaba, yorumlarınızın benim için çok kıymetli olduğunu bilin lütfen, okuyorsanız oy verip yorum bırakmayı unutmayın. Şimdiden teşekkür ederim!*çokkalp*

Pazartesi gün uyandığımda dışarıda rüzgarlı bir hava vardı bu yüzden yataktan kalkmak benim için zor olmuştu, bu havalar miskinlik için biçilmiş kaftandı. Esneyerek kalkarken masanın üstüne astığım kağıt son on gündür olduğu gibi yine gözüme çarptı. 

''Calum Hood'u bul''

Henüz bu konuda bir gelişme sağlayamamıştım. Sosyal medyada araştırdığımda Belmar'da yaşayan bir Calum Hood'a rastlayamamıştım ve teorime göre farklı bir şehirde yaşamıyor olmalıydı. Çok düşünmüştüm fakat ulaşabildiğim en mantıklı çözüm buydu, Calum bulmam gereken biri değil rastlamam gereken biriydi. Çünkü Belmar'da uyanmak benim hayalim değildi, hayalim yalnızca sakin ve huzurlu bir hayat yaşamaktı, eğer bu şehirde uyandıysam Calum Hood da buralarda bir yerlerde olmalıydı.

Tabi yanlış sonuca varıyor olma ihtimalim de vardı, belki de aylarca arar bulamaz ve dünyadaki bütün Calum Hoodları tek tek ziyarete başlardım ama bu seçeneğin varlığı bile beni ürkütüyordu. Zaten o kadar zeki biri de değildim. O tanrıça-benzeri-kadın bana bu kadar güvenmiş olamazdı.

Çiçekçide beni yoğun bir sabah bekliyordu, solmuş çiçekleri tek tek ayıklayıp yerlerine nakliyattan gelen çiçekleri yerleştirmiştim. Bu kısım çok uzun sürmüyordu çünkü daha çok canlı çiçek ve succulent bitkileri satan bir dükkanım vardı, asıl uzun kısım seralarla konuşup tek tek bitkileri istemek ve teslimatlarını takip etmekti. Bisikletle bütün bitkileri toplayıp getirmem mümkün olmuyordu.

Kendimi işe o kadar kaptırmıştım ki karnımdan gelen gurultuları duyana dek saatin biri geçtiğini ve Luke'un kapıda beni beklediğini fark edememiştim. Ellerimi hızlıca temizleyip son kez dükkana bir göz gezdirdim ve ceketimi alıp kapıyı kilitledim.

''Selam, yoğun bir gün mü?'' Luke, son günlerde hep yaptığımız gibi öğle yemeği için beni almaya gelmişti. Hızlıca sarılıp geri çekildi ve kolunu omzuma attığında yürümeye başladık.

''Evet, teslimat günüydü. Sen n'aptın? Wildwood'a gidecek misin bugün?''

''Evet gideceğim ama bir süre için son dersim. Sonra Noel tatili ve dönem sonu olduğu için daha fazla kulüp dersi vermeyeceklerini söylediler. Buna inanabiliyor musun? İsa doğduğu için ben para kazanamıyorum.'' Bir dirseğimi karnına geçirdim. ''Duyan da para kazanmıyorsun sanacak.'' Melodik bir kahkaha patlattı.

Luke'u sahnede şarkı söylerken henüz hiç duymamıştım ama konuşma ses tonu bile etkileyiciydi. Kahkaha atarken ya da kendi kendine şarkı mırıldanırken onu sahnede düşlüyor ve merakım artıyordu. ''Baksana, yakınlarda konseriniz yok mu?''

''Ben de tam bunu söyleyecektim. Bu akşam Secret'ta çıkacağız, gelirsin değil mi? Yani gelmemeni düşünemiyorum bile. Seni etkilemek için bu akşamki kıyafetlerimi ütüledim, buna inanabiliyor musun?''

''Luke, bunu beni etkilemek için değil toplumun göz sağlığı için yapmalısın ve elbette gelirim. Ama daha önce niye haber vermedin?'' Yemek yiyeceğimiz yere geldiğimizden omuzlarını silkmekle yetindi ve kapıyı açıp önden geçmemi işaret etti.

Oturup yemeklerimizi söyleyene kadar konuşmadık. ''Bu akşam kesin gelmelisin. Hem Ashton ve Thomas'la da tanışmanızı istiyorum, iyi anlaşacağınıza eminim. Ne de olsa ortak en yakın arkadaşlarınız benim!''

''Benim en yakın arkadaşım olduğunu nereden çıkardın?'' Gülerek söylediklerime karşı ukalaca bir tavırla ciddi ciddi konuşmaya başladı. ''Tatlım, biz birbirimiz için yaratılmışız. Nasıl anlatsam, hmm, sen makarnaysan ben pesto sosum, patates kızartmasıysan kajun baharatıyım, hamburgersen ranch sosum-''

song of happinessWhere stories live. Discover now