Bölüm 7

156 30 77
                                    

Kahkaha atarken gözümden gelen yaşları silmeye çalıştım. Saatlerdir gülmekten yanak kaslarım ağrımaya başlamıştı. Rosie durmadan anılarından bahsediyor ve bunları o kadar komik aktarıyordu ki gülmemek elimde değildi. Michael aniden kulağıma eğilip ''Ashton turnayı gözünden vurmuş.'' diye fısıldadığında kıkırdadım. Kafam çakırkeyif olduğundan gülme şeklim değişmeye başlamıştı. Daha fazla içersem sarhoş olacağımı bildiğimden şişemdeki son damlaları yudumladığımda masaya bırakmıştım.

Göz ucuyla Ashton'a baktığımda Rosie'nin heyecanla konuşmasını izlediğini fark ettim. Ortamda başka kimse yokmuş gibi yalnızca ona odaklanmıştı. Ondan çok hoşlandığı kesinlikle bakışlarından bile belli oluyordu. Michael'a döndüm. ''Haklıymışsın, şunlara bak.'' Kafasını sallayarak bir şeyler söyledi ama gürültüden duyamadım. Hem mekanın hem de ortamın sesi birbirine karışıyordu.

Michael düşündüklerimi anlamış olacak ki omzuma dokunup kulağıma iyice yaklaşarak seslendi. ''Teras tarafına geçelim.'' Kafamı sallayıp ceketimi alarak yerimden kalktım. Calum çocukların zorla taktırdığı pembe tacıyla köşede oturmuş içkisini yudumluyordu. Ashton, Luke, Rosie ve birkaç arkadaşı daha hala kahkahalar içinde sohbet ediyordu. Kalktığımızı yalnız Calum fark etmişti fakat o da yalnızca gözlerime kısa bir süre bakmakla yetinmiş, bir tepki vermemişti.

Michael bize birer soda aldı ve koluma girerek beni terasa çekiştirmeye başladı. Niye bu kadar hevesliydi?

''Seni biriyle tanıştıracağım.'' Ah. Gülümsemesi şeytaniydi.

''Michael! İstemediğimi söylemiştim.''

''İnsan beyni karmaşıktır Carol, belki de istiyorsundur ama farkında değilsindir.'' Gözlerimi devirdim ama yüzüme bakmadığı için fark etmemişti bile.

''Bana bak-'' Lafımı kesip kolumu çekiştirirken dayandığımız parmaklıkların diğer ucundaki arkadaş grubunu gösterdi. ''Bak şuradaki çocuk. Siyah uzun saçlı, deri ceketli olan.'' İşaret ettiği kişi Luke'dan bile uzun, oldukça yapılı biriydi ve bu birkaç metre uzaktan bile anlaşılıyordu.

''Liseden arkadaşımızdı hala görüşürüz ama biz diğerlerine göre daha yakınız. Çok iyi biridir. O da senin gibi sap 15 yıldır falan." Kolumu elinden kurtarıp dik dik suratına bakmaya başladım.

"Michael çocuğa gidip sizi tanıştıracağım falan demedin değil mi? Öyle bir şey olmayacak çünkü."

"Yok öyle demedim, Carol diye bir arkadaşım var hayatta tanıdığım en mükemmel kadın tanışmak ister misin dedim." Muzipçe gülüyordu. Sinirlenmeye başlamıştım ama keyfim yerinde olduğu için tepki göstermek de gelmiyordu içimden. Ufladım.

"Dalga geçiyorum. Sadece instagrama attığımız fotoğrafları görmüş ve öyle konuşurken laf arasında senden bahsetmiş bulundum. İsterse sizi tanıştırabileciğimi ama senin aklında böyle bir şey olmadığını söyledim. Bu kadar." Korktuğum için instagram kullanmıyordum ve hangi fotoğrafımızı attığını bilmiyordum bile. Gözlerimi kısıp yüzünü süzmeye başladım. "Eminim laf arasında bahsetmişsindir." Tekrar uflayarak kafamı terasın dışına çevirdim.

Yanlış bir amacının olmadığını elbette biliyordum, Michael beraberken gerçekten eğlendiğim ve beni anladığını düşündüğüm bir arkadaşımdı. Fakat böyle durumlarda utanıyordum. Ne diyecektim şimdi? Calum'a yaptığım gibi hadi bana hayatını anlat diye karşısına geçemezdim ki, bu tamamen farklı bir durumdu.

"Carol n'olur!" dedi harfleri uzatarak. Ellerimi tutmuş gözlerini kırpıştırarak bana bakıyordu. "İyi anlaşacağınızı düşünmesem sizi tanıştırmak istemezdim. Öylesine birilerini senin karşına asla getirmem biliyorsun. Bak ben sizi shipledim bile. Hadi bir tanışın, hoşuna giderse telefon numaranı verirsin istememekte kararlıysan vermezsin olur biter. Bir daha görmezsiniz bile birbirinizi." Bunca kelimeyi bu kadar hızlı söyleyebilmesine şaşırıyordum, Michael da sarhoşken susmak bilmeyenlerdendi sanırım.

song of happinessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin