Bölüm 3

180 27 63
                                    

Sevgi, ne kadar çabalasan da bazen sahip olamayacağın bir şeydi. İki zıt hayat sürmeme rağmen bu sorunu çözememiştim. Önceki hayatımda umudum kırıktı, insanlara güvenmek için hiçbir sebep bulamıyordum. Bir noktadan sonra çabalamayı bırakmıştım çünkü takatsiz kalmıştım. Doğduğum bedene bile sevgiyle dokunulmamıştı, ölü bedenim ise annemden daha az sevgisiz olmayan soğuk küvete dayalıydı.

Bu hayatımda işler başta farklı yürümüştü, anneme hiç dokunamasam bile büyükannem tarafından her zaman sevgiyle sarılmıştım. Küçükken bana bakmıştı, yaşlandığında ben ona. Fakat sonrasını getirememiştim işte, kırılmaktan korktuğum için hep uzak durmuştum. Carol, fazla narin bir kızdı. Anılarımda bunu fark edebiliyordum. İncinmekten ve incitmekten korktuğu için herkese uzak durmuştu. Bu yüzden hep bir yandan büyükannesine bakıp bir yandan dükkanla ilgilenen, hayata fazla vakit ayıramayan o küçük kız olarak kalmıştı.

Şu an iki Carol gibi de hissetmiyordum. Kadının söylediği gibi, bizi biz yapan yaşadıklarımızdı ve gördüğüm bunca şeyin birleşimi yeni bir Carol yaratmıştı. Eski hayatımı unutmuş değildim, bileklerimdeki izler yok olsa da sızıları benimleydi, her sabah uyandığımda önce nabzımı kontrol ediyordum. Yine de o takatsiz kız da değildim artık. Rüzgarın tenimde dansını seviyordum, denizi izlemeyi seviyordum, her akşam saatlerce kitap okumayı seviyordum, sanırım hayatı da...

Sevgi bambaşka bir anlama geliyordu artık benim için. Her şeyi teker teker yeniden tanımladığım bu dönemde Luke ile tanışmak benim için mucizeydi. O kadar iyi bir insandı ki... Dün akşam arayıp annesinin Şükran Günü yemeği için beni davet ettiğini fakat eğer bir aile ortamına girmenin beni kötü hissettireceğini düşünüyorsam anlayabileceğini söylemişti. Sanırım Luke herhangi bir zaman düzleminde karşılaşabileceğim en iyi insandı.

Ailemin yokluğunun yüzüme çarpması kötü bir his yaratmayı bırakalı çok olmuştu. Farklı farklı çok şeye sahip olmuş, çok şeyi kaybetmiştim ama hayatta hiç sahip olmadığım tek şey aileydi.

Bu yüzden Luke'a teşekkür etmiş ve davetlerini seve seve kabul edeceğimi söylemiştim. Bu akşam en sevdiğim çiçeklerden bir buket yapmış ve dükkandan öyle çıkmıştım. Luke, ailesiyle yaşıyordu ve bu, evlerine ilk gelişimdi. Bisikletimi kendi evime bırakmış ve yürüyerek gelmeye karar vermiştim çünkü haritalardan baktığıma göre aramızda üç kilometreden az vardı.

Evlerinin olduğu sokağa girdiğim andan itibaren gerilmeye başlamıştım. Luke'u seviyordum ve ailesine karşı iyi görünmek istiyordum, beni sevmelerini isterdim. Kendi kendime en kötü ne olabilir ki diye telkin vererek evlerini buldum ve kapıyı çaldım. İçeriden çocuk koşuşturması ve kahkaha sesleri geliyordu.

Kapıyı en fazla 7, 8 yaşlarında olabilecek bir erkek çocuğu açtı. Merhaba desem de sessizce yüzüme bakmaya devam etti ve sonra içeriye doğru bağırdı. ''Baba! Burada yabancı bir kız var!''

Birkaç saniye içinde ben ne olduğunu anlayamadan kapıda kocaman bir kalabalık oluştu ve ben içeri alındım. Luke sıra sıra herkesi tanıtmaya başladı.

Annesi Liz, ona böyle seslenmemde ısrar etmişti, babası Andrew, abileri Jack ve Ben. Bir de Ben'in eşi Lorenna ve oğulları Joel'le Daniel vardı. Ev tahmin ettiğimden kalabalıktı ve ilk andan anladığıma göre Luke huylarını ailesinden almıştı. Herkes coşkulu ve içtendi.

Kısa tutulmaya çalışılmış ama ister istemez uzamış tanışma faslından sonra kendimi ailenin kadınlarıyla mutfakta bulmuştum.

''Ah, gürültülü karşılama için kusura bakma, gördüğün gibi biraz büyük bir aileyiz.'' Liz mahcupça gülümsediğinde kendimi kötü hissettim. Acaba memnuniyetsiz bir yüz ifadem mi vardı?

song of happinessWhere stories live. Discover now