43

8.5K 572 29
                                    

Can Ayaz'ı alınca Ayaz arabada sessiz sessiz ağlamış, hiçbir sey söylememişti. Onun bu şekilde iç çeke çeke ağlaması Can'ı da fazlasıyla üzmüştü.

Üstüne aldığı ince battaniyeye biraz daha sarındı ve çaprazında oturmuş, ona bakan Can'a baktı. Ağladığından dolayı boğazı tıkandığı için konuşmaya başlamadan önce boğazını temizledi.

"Teşekkür ederim, beni aldığın için."

"Önemi yok. Ne oldu?"

"Beynimi siktiler" derken tekrardan gözleri dolmasın diye sıkıca kapattı birkaç saniyeliğine.

"Annem bunca sene bana yalan söylemiş. Babam... babam değilmiş aslında. O adamın bunca sene bana eziyet çektirmesine izin vermiş. Şimdi ise... bir evim yok." Tekrardan ağlamaya başlayınca Can yanına oturup ona döndü ve elini ensesine koyup kendine çekti. Bu şekilde Ayaz'ın başının omzuna gelmesini sağlamıştı.

"Ağla rahatça. Dök içini rahatla." Ayaz tek eliyle Can'ın kolunu tuttu, güç almak istercesine.

Bir süre o şekilde ağladı. Artık susması gerektiğini düşününce kendini geri çekti ve gözlerini sildi. Konuşmak istiyordu ama boğazındaki yumru buna engeldi.

"Papatya çayı ister misin? Sinirlerini yatıştırır." Evet anlamında başını salladığında Can mutfağa ilerledi. O sırada buğulu gözleriyle etrafa bakınmaya başlamıştı o da.

Amerikan mutfağı olan, küçük bir daireydi. Çok sade dekore edilmişti ve hoştu.

"Evin güzelmiş." dedikten sonra burnunu çekti.

"Sağ ol." Can getirdiği fincanı sehpaya koydu ve Ayaz'ın çaprazına oturdu tekrardan.

"Buraya geldiğinden annenin haberi var mı?" Olumsuz anlamda başını salladı. Sanırım telefonuna bir baksa iyi olacaktı.

54 cevapsız arama ve bir sürü mesaj vardı. Bir kısmı annesinden, bir kısmı İlayda'dandı. Haber vermek için İlayda'nın ismine tıkladı.

"Abi, nerdesin? İyi misin? Meraktan öldük bir şey oldu diye." Kardeşinin endişeli sesini duyunca içi tekrardan burkulmuştu.

"Özür dilerim haber vermediğim için. Arkadaşıma geldim, iyiyim. Anneme sadece iyi olduğumu söyle, gerisini merak edip kafayı yesin." diye mırıldandı. Şu an ondan o kadar nefret ediyordu ki...

"Abi, bir yolunu buluruz tamam mı? Hallederiz bir şekilde. Üzülme sen."

"Üzülmüyorum." derken tekrar burnunu çekmişti. "Neyse, iyiyim işte. Daha sonra konuşalım, tamam mı?"

"Tamam, görüşürüz. Seni seviyorum."

"Ben de seni."

Ellerini başına koyup ağlamamak için dişlerini sıktı. Yeterince ağladığını düşünmüştü ama duramıyordu.

"Ne yapacağımı bilmiyorum." diye acı bir sesle konuştu. "Ne hissettiğimi bilmiyorum. Nerede yatacağımı, bundan sonra ne olacağını bilmiyorum. Kafayı yemek üzereyim!" Can ne diyeceğini bilemiyordu. İlk kez böyle bir şeyle karşı karşıya geldiğinden dolayı, ne yapacağını bilmez halde kalmıştı öyle.

"Burada kalabilirsin." Ayaz anlamamışcasına yüzüne bakınca yutkundu. "Yani... bir şeyler yoluna girene kadar en azından. Yani istersen."

"Yük olmak istemiyorum. Şu an sana gelip ağladım diye beni kendine yük edinmek zorunda değilsin. Kibar olmana gerek yok."

"İstediğim için söylüyorum bunu. Çok da ciddiyim." Ayaz minnetle baktı ona.

"Teşekkür ederim." Can gülümsedi.

"Çayını içtikten sonra da yatar dinlenirsin istersen. Olur mu?"

"Hı hı." Ayaz ufak bir gülümsemeyle yüzüne baktı ve çayından bir yudum aldı. Nasıl olduğunu bilmediği şekilde Can, stresini azaltmıştı. Ayaz o an fark etti. Bu adam ona iyi geliyordu.

Addicted (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin