Bölüm•2 "Sis"

3.3K 188 22
                                    

Gece iyice yerleşirken geceyle birlikte sis de çökmüştü araziye. Sabahki ılık Nisan havası birden boğuklaşmış, helikopterin inemeyeceği bir hale getirmişti bulundukları noktayı. Timin geri kalanıyla buluşacakları ve helikopterin ineceği alana geldikleri halde hava koşulları bir türlü düzelmemişti. Leyla hala uyuyordu. Çağrı'nın kollarında yorgunluktan bayıldığı andan beri gözlerini yalnızca bir kez açmış, sonra da geri uyumuştu.

Efe, yanında taşıdıkları yardım çantasında bulunan serumu bağlamıştı koluna. Şimdi Çağrı'nın yaslandığı kayanın dibinde üzerine geçirilmiş bir kamuflaj ve üst üste örtülmüş iki battaniyeyle uyukluyordu.

Emir, timinin yanına geldiğinde ilk olarak Leyla'nın sağlık durumuna baktıktan sonra Çağrı'yı bir kenara çekmiş, operasyonun nasıl geçtiğini, işe yarar bilgi bulup bulamadığını sormuştu. Gerekli bilgilendirmeleri aldıktan sonra herkes bir kenara dağılmıştı. Karargahla sürekli iletişim halindeydiler. Barış, yüksek bir yere yerleşmiş gözlemcilik yapıyordu. Kerim ve Murat bir köşede derin bir sohbete dalmıştı. Efe, Selman'ın omzuna yaslanmış kestiriyordu. Selman da başını omzuna yaslı kafaya yaslamış, sessizce etrafı dinliyordu.

Emir ise sürekli hattaydı. Hava gittikçe soğurken burada ne kadar az zaman geçirebilirler onu düşünüyordu.

Çağrı, gözlerini yummuştu. Üzerindeki kamuflajı Leyla'ya giydirmesine rağmen üşümüyordu. Daha doğrusu üşüdüğünü hissetmiyordu. Ne soğuğu ne de başka bir şeyi... Gözlerini yumdu. Kendini en çok ait hissettiği yer bu arazilerdi. Dağlar, taşlar, kayalar.. Türk topraklarını korurken bulunduğu her yer evdi onun için. Kafasını geriye doğru atarak arkasındaki kayaya yaslandı. Gözleri hala kapalıydı. Sessizliğe kulak verdi. Rüzgarın ince ince ancak bazen sertçe esişini duyabiliyordu. Rüzgarla birlikte hareket eden küçük taşları, kayalardan kopan ufak parçaların yere düşüşünü... Duyabileceği her şey kulağındaydı. Gülümsedi. Doğaya kulak vermeyi severdi. Doğanın sesi haricinde çok yakınından gelen bir hareket sesiyle gözlerini açtı.

Leyla, rahatsız bir yerde çekebileceği en iyi uykunun kollarındaydı gözlerini açmadan önce. Yavaş yavaş gözlerini açtığında onu kapkaranlık bir an karşıladı. Sis iyice yere inmişti. Karşı tarafı bile göremez haldeydi. Diklenmeye çalışırken yanında uzanan kamuflajla sarılmış bacakları gördü. Doğruldu. Gözlerini yanına çevirdiğinde yine yeşiller karşıladı onu. İfadesiz yeşillere bakarken allak bullak olmuştu. Bir şey söylemeli miydi ya da susmalı mıydı bilmiyordu. "Merhaba." dedi fısıltıyla. "Ne kadardır uyuyorum?"

Çağrı, gözlerine çarpan mavilerin içindeki belirsizlikleri okudu tek tek. Endişe, korku, merak, heyecan.. Bir sürü duyguyu aynı anda sığdırabiliyordu o gözlere. Karşısındaki kadının titrekçe verdiği merhabasını duydu. Sesi fısıltıyla çıkmasına rağmen gözlerinin aksine netti. Başıyla karşıladı merhabasını. "Daha iyi misiniz?" diye sordu gür sesiyle. "Sisin kalkmasını bekliyoruz." Leyla anlamıştı zaten bunu. "Serumunuzu çıkarayım." diyerek doğrulan adama baktı.

Sadece ayın ışığıyla görebilecek miydi? Çağrı, yanındaki çantasına uzandı. İçinden el fenerini çıkarıp yaktı. Fenerin kısa mesafeyi aydınlatan kısmını yakmıştı. Fenerin arkasını dişleri arasına sıkıştırırken Leyla'nın üzerindeki kamuflajının kolunu biraz daha yukarı sıyırdı. Leyla'nın zayıf kolunu yavaşça kendi bacağının üzerine bıraktı. Kendi kolunda olsa koparıp çekeceği serumu büyük bir dikkatle çıkardı. Yine yardım kitinde bulunan küçük yara bantlarından birini iğnenin çıktığı yere yapıştırdı. Ağzında sıkıca tuttuğu el fenerini alıp çantasına koyarken çıplak kolunda bir el hissetti. Anın etkisiyle hareketleri dursa da hemen kendine gelmişti. Leyla'ya döndü. Bu hep böyle mi olacak diye geçirdi içinden. Her seferinde çarpışacak mıyım bu mavilerle?

Dağ-ı LeylWhere stories live. Discover now