Bölüm•7 "Paramparça"

1.5K 90 62
                                    

medya: Üsteğmenimiz, Çağrı Akın.

Duyduğu kapı sesiyle açtı gözlerini. Karşıda kısık bir sesle çalışan televizyonun ışığı gözüne çarpmıştı uzandığı koltuktan doğrulurken. Televizyonu kapatırken kapının kenarına yaslanan gövdeye baktı.

''Uyumadın mı?'' diye soran adama baktı. Işığı açan elini takip etti.

''Uyuyamadım.'' Yaslandığı kapıdan kendisine doğru ilerleyen gövdeye baktı. Önünde durduğunda doğrulup doladı kollarını adamın boynuna.

''İyi misin baba?'' Oğlunun sırtını sıvazladı, geri çekilip gözlerinin içine baktı.

''İyiyim, nereden çıktı o?'' Çağrı, koltuğa geri otururken babası da yanına oturdu. ''Annem..'' dedi. ''Hiç iyi değildi bugün. Sürekli bir şeyler mırıldandı, ben sorunca geçiştirdi. Zar zor uyudu. Onu öyle görünce benim de içim rahat etmedi, bekledim seni.'' İlhan, oğlunun kendisinden aldığı yeşillere baktı dikkatlice. Orada gezinen endişe kırıntılarını görebiliyordu.

''Fazla düşünüyor annen bu aralar, oğlum. Bir şey olsa ben size söylerim zaten.'' Çağrı gülümsedi. Söylemezdi, hiçbir şey söylememişti bugüne kadar.

''Ne oldu bugünkü maç?'' Arkasına yaslanırken televizyonun kumandasını da eline almış, açmıştı televizyonu.

''Aldık, 1-0.''

Televizyonda dönüp duran belgeseli ikisi de izlemiyordu ama burada beraber olmak iyi geliyordu onlara. Çağrı, babasının her nefesinde büyük bir şükürle doluyordu. İlhan ise oğlunun varlığını hissettikçe güçleniyordu sanki.

''Saatin kaç olduğunun farkında mısınız?'' İkisi aynı anda sese doğru çevirdi başını. Elleri belinde, beyaz geceliğiyle dikiliyordu kapıda Canan. ''İlhan, zaten erken kalkıyorsun; biraz uyusan iyi olmaz mı? Çağrı, yarın okul var; doğru yatağa.'' İlhan televizyonu kapatırken doğrulmuşlardı beraber. Kapının girişinde duran kadının yanına ulaştıklarında aynı anda iki yanağına eğilerek birer öpücük bırakmışlardı. Canan, kollarını kendisinden fazlaca uzun iki adamın beline sarılarak sıkıca sarılmıştı. Önce oğlunun kalbinin üzerine, sonra da hayat arkadaşının kalbine birer öpücük bıraktı.

''Doğru yataklara!''

Kapalı gözlerini açtı. Etrafına kısaca bir göz attı. İbrahim Albay; dirseklerini masaya yaslamış, başını iki elinin arasına almış düşünüyordu. Emir, dakikalardır pencerenin önünde karargahın geniş bahçesini yıkayan yağmuru izliyordu. Kerim ise sadece Çağrı'yı izliyordu. Akademide aynı odada karşılıklı yataklarda uyuduğu günlerden beri bilirdi Çağrı'yı. Çatık kaşlarının altındaki saklı gözlerde gizlenen düşünceleri bilebilmek için birçok şeyi feda ederdi. Biliyordu ki Çağrı hep içine atardı. İçine atar, kendi kendini yer; o karamsar düşüncelerle beslerdi bu Çağrı'yı. Annesini babasını kaybettikten sonraki Çağrı'yı..

"Komutanım?" Çağrı, bir şey söylemek üzere ayağa kalktığında İbrahim Albay oturduğu yerden doğrulup Emir'e döndü.

"Yarın 14:00'te timinle birlikte mezarlıkta konuşlanmış olacaksın. Ben gerekli izinleri alacağım. Çağrı, tüm güvenliğini alarak sivil bir halde gideceksin mezarlığa. Hiçbir şekilde başına bir şey gelmesini istemiyorum. Kerim, sen Ayça ile yarınki törende güvenlikten sorumlusun. Tek bir kişinin burnu kanamayacak. Çağrı'ya verilen saatle törenin saatinin aynı olduğunu biliyoruz, o yüzden iki yer için de önlemimizi alacağız." Konuşmasını bitirdiğinde özellikle Çağrı'ya itiraz istemediğini belli edercesine baktı.

Dağ-ı LeylWhere stories live. Discover now