⚘on iki

6.1K 455 56
                                    

billie eilish*everything i wanted (anto)

Brant Wood'a içkide meydan okumak başlı başına saçmalıktı. Uykudan, baş ağrısıyla uyanmış ve karanlığa gözlerimi açmıştım. Bulunduğum yeri yavaş yavaş algılamaya çalışırken duvarlarda, televizyondan yayılan mavi ışığı fark ettim. Kollarımı kaldırarak başımı koyduğum yastıktan gerindim, ardından da Brant'in kokusu zihnime doğru yolculuğa çıktı.

Kaskatı kesildim. Anında başımı kaldırarak etrafa bakındım. Brant'in odasını çok iyi tanırdım ve şu an yatağındaydım. Yatak örtüsünü buruşturmaya tenezzül etmiştim hatta. Birkaç gün önce nasıl da imkansızdı bu!

Saat dördü geçiyordu. Brant, PS'deydi; oyunun sesi kısıktı. Sırtı bana dönüktü, televizyonun karışındaki uzun koltuktaydı. Bir süre omuzlarına öylece baktım.

Saat ikiye kadar Conan'daydık; masaların üzerinde dans etmeye başladığımda oradan ayrılmıştık. Hem kontrolden çıkmak üzereydim, hem de birkaç bardak daha devirsem kimsenin tutamayacağı kadar deliye bağlayabilirdim. O tür ortamlardan çok uzak kalmıştım; birden -üstlelik Brant Wood'la birlikte- bodoslama dalmam sınırları aşmama neden olmuştu.

Parmaklarımla şakaklarımı ovdum. Zamanı geri alabilmeyi diledim. Daha düzgün davransam burada yalnız değil, Brant ile yatıyor oluyordum. Üzerimde kıyafetlerim de olmazdı. Şimdi ise söz verdiği için bakmak zorunda olduğu kız rolündeydim.

Yataktan kalkmaya yeltendiğinde Brant, omzunun üzerinden bana baktı. "Nereye?"

Eve gidemezdim sanırım. Çünkü anneme açıklama yapamayacak kadar başım dönüyordu. Ona mesaj atmak istedim ama vazgeçtim, eskiden bunlara çok alışık olduğu için endişelenmeyeceğini biliyordum.

Bir şey demeye dilim varmadı ve elimi yüzümü yıkamak amacıyla banyosuna gittim; oyunu durdurup arkamdan geldiğini görebiliyordum. Kapının orada kalmıştı, yüzüme onlarca kez su vururken onu hissedebiliyordum.

"Akşamdan kalmayken hep böyle mi görünürsün?"

Başımı kaldırarak aynadan ona baktım. Kendime bakmaya korkuyordum çünkü. "Nasıl?"

Sadece gülümsedi.

İyi mi kötü mü anlayamadım ama karnım sıkışmıştı; yaklaşık bir buçuk saatlik uykuyla bile onun sözlerine heyecanla tepki veren vücudum beni şaşırtıyordu. Şu an zombi gibi olmam gerekiyordu.

"Yıkanmama izin var mı?"

"Elbette."

Asla kaçırmayacağım bir fırsattı bu. Brant'in banyosuna girmek, onun gibi kokup çıkmak.

Üzerimi çıkaracağım sırada hala orada beklediğini hissettim ve durdum; ona döndüm. "Katılmak mı istiyorsun?"

Derin bir nefes aldı, ellerini özür dilermiş gibi kaldırdı. Ardından da kapıyı çekerek gitti.

Erkek arkadaşımın ya da takıldığım kişilerin banyolarını kullanmamayı tercih ederdim. Bunu aşan bir Theodore vardı; onun şampuanı çok hoş kokardı, rahatlatırdı. Şimdiyse Brant'in şampuanını bitirircesine üzerime bocalıyordum. Brant'in hayır dediğim her şeyi evet'e çevirebileceğimi biliyordum. Elinde çok tehlikeli bir güç vardı, umarım kullanmazdı. Ya da... Eğer benimle olacaksa, istediği gibi kullanabilirdi.

Suyun altında omuzlarım çöktü, üzerimden bir okyanus akıyormuş gibi hissettim.

Kendimden yüzlerce kez ödün verişim korkunçtu. Bu nasıl bir aşktı böyle? Hep mi zarar verirdi? Ya da... Bir güzel söz tüm zararı yarara çevirirken yerlerde sürünen gururum benden nefret ediyor muydu?

tenimin altındasınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin