⚘on sekiz

5.2K 430 87
                                    

(dördüncü hikaye olan bir zehir gibi'yi profilimde bulabilirsniz.)

🎞selena gomez*fetish (slowed)

O sabah, arabanın ön koltuğunda hayatımın en rahat uykusunu çektim. Rol bazen bedenimi kollarında sallatıyor, bazen de üzerinde kaymamı sağlıyordu ama aralık camdan gelen ses hep aynıydı. Tiz bir hışırtı, şehrin esneyişinin sesi.

Theodore beni hiçbir yere götürmedi, uyanmamı ve kendime gelmemi bekleyene kadar araba sürdü. Bana kalsa daha orada öylece kalabilirdim ama yorulduğunu düşündüm ve gözlerimi ovuşturarak doğruldum. "Artık eve gidebilirim." Başıyla onayladı. "Teşekkür ederim."

Çok hafif gülümsediğini gördüm, birkaç salise sürdü. Theodore'a karşı minnet duyduğum bir gerçekti. Hayatımın uzun döneminde benimle birlikteydi; annelerimiz yakın arkadaş olduğu için onunla tanışmıyor olmam imkansızdı. Beni lisenin başındaki halimle görmüştü, sonundakiyle de. Son üç aydır onunla çıkıyordum, daha önce ne düşüncelerini bana açmış ne de ima etmişti. Aramızda hep bir mesafe vardı ve bu mesafe bana olam hisleriydi. İlginç. Benim gibi birine duygular beslemek yani.

Eve dönmemin ardından hafta sonumu kendime ayırdım Theodore'u da Brant'i de iki gün boyunca görmedim. Annemle pek konuşmuyordum çünkü yanımdan gitmeyeceğini söylediği her seferde gidiyordu, artık ona inanamazdım. Bazen babamı aradığını duyuyor, açılmayan telefona karşı iç çektiğini görüyordum. Hep aynı terane. Hep.

Pazar günü akşamında aklıma bir fikir geldi. Brant'in sevdiği yeşil tişörtünü dolabımdan çıkardım, ara sıra taktığı bilekliğini ve her birine kullandığı parfümden birini sıktığım küçük karton parçalarını. Fark ettim ki sadece bununla sınırlı kalmamış, birçok küçük ve pek fark edilmeyen eşyalarını da almıştım. Her gittiğimde bunları yeniliyordum ama artık içimde geri vermem gerektiğini sayıklayan, başımı yiyen bir ses vardı.

İç çekerek onları çantama doldurdum ve Brant'in evine gittim. Belki orada olmayabilirdi, bu sefer de utançla Veronica'ya verirdim. Ya da utanç değil de şimdiki hareketimden gurur duyardım. Bilmiyordum. Hiçbir şeyden emin değildim. Zihnim ilk kez nefes alıyordu ve oksijen başını döndürüyordu.

Brant'in bahçesinde tanıdık arabayı görünce birden adama durmasını söyledim, parayı ödedim ve dışarı fırladım. Theodore'un arabasının, saati geçtim, burada ne işi vardı?

Korkuyla içeriyi dinledim, herhangi bir bağırış sesi gelmiyordu. Veronica'nın ışıkları açıktı, bir de mutfağın. Ama Theodore ve Brant'in sesi dışarıdan geliyordu, Gavin'in telefonla konuştuğu yerden.

Kendimi gizleyerek hafif adımlarla onlara doğru ilerledim. Theodore, sağ kolunu kaldırarak uzun küpeştelere yaslamıştı. Başını verandadan dışarı çıkarmış, en az hava kadar soğuk bir duruş takınmıştı. Brant ise kollarını göğsünde birleştirerek yassı küpeşteye dayanmıştı.

"Bunun için beni çağırmana gerek yoktu." dedi, Theodore.

"Gelmeyebilirdin, agresif çocuk."

"Ben miyim agresif?" Theodore kısık sesle bir küfür savurdu, ardından da farkına vararak iç çekti. "Pekala, öyle olsun ama içip küfürler savurarak birilerini yumruklamış olan ben değildim."

"Normalde öyle bir şey yapmazdım." dedi Brant, hatırlayıp gülerek. Theodore ise kıpırdamamıştı. "Ama çok garip geldi. Bana aşık olduğunu düşünürken seni öpebilmesi." Gözlerim ardına kadar açıldı ve mükemmel bir dedikodu dinliyormuşum gibi iyice yanaştım. "Sana değer verdiğine şahit oldum. Bu da beni harekete geçmeye itti. Hissettiklerini fark etmesini sağlamak için."

"Ve onu direkt öptün." diye alayla güldü, Theodore.

"Eğer her kararım akıllıca olsaydı bunu çok daha önceden yapardım." Brant, Theodore'un sesine kıl olmuş bir şekilde tersledi. Theodore öfkeli bir nefes aldı. "Yanlış anlama. Şu anki sağlıksız duruma gelmemek için, daha önceden harekete geçerdim diyorum. Rosalinda'nın bu seviyede bir takıntı yaptığını bilmiyordum. Yanında olduğun, onun bırakmadığın için şanslıydı. Kim bilir bana ne kadar çok küfretmişsindir."

"Sana değil. Ona yardım edememem en çok kendime küfretmeme sebep oldu. Ama sen nereden bileceksin ki? Onun ne yaşadığını ya da benim çaresizliğimi? Sen sadece birkaç haftalığına şahit oldun." Thodore diğer elini saçlarının arasına attı ve düzeltişiyle tüm düşünceleri de karmaşadan sıyrılacakmış gibi sakin hareket etmeye çalıştı. "Ben onu iyiyken seviyorum, kötüyken seviyorum. Kendinde değilken ya da kendindeymiş gibi davrandığında da. Kedi gördüğünde telaşlanmasını ama onu korkutmamak için hareketsiz kalmasını seviyorum. Güneş açtığında onunla parlamasını, yağmur yağdığında tebessüm etmesini. Evet, evet; en çok gülümsemesini seviyorum. Hissettiği her eksikliğe rağmen. Üzüntüsüyle, mutluluğuyla ve arayışıyla seviyorum onu. Yanında olmak istiyorum. Gitmem ki. Gidemem. O gitse bile gelmesini bekleyecek kadar aşığım ona."

Aralarındaki kısa sessizlik içime bir duman misali doldu, tüm ciğerlerimi gezdi ve bana zarar verdi. Canımın çok farklı bir şekilde yandığını hissettim.

"Ona hiç söyledin mi?"

"Bir kere. Ama beni istemediğini biliyorum. Sen varken. Rosalinda'nın sana olan hislerine ister takıntı de, istersen aşk de. Seni istiyor." Theodore'un bu seferki gülüşü üzgündü. "Bununla savaşamam."

"Sikerim bak senin aklını." diye diklendi birden Brant. Normalde küfür etmeyen birine göre oldukça içten söylemişti. "Ne anlatıyorum ben bir saattir? Rosalinda bir şeylerin farkına varıyor. Değiştiğini görüyorum. Ne delisiniz siz ya? Birdiniz iki oldunuz, bir de seninle uğraşacak sabır yok bende. Kaldı ki sana gıcık oluyorum zaten." Ellerini başının iki yanına bastırdı; ardından da laf anlatmaya çalışıyormuş gibi sol elini kaldırdı, parmaklarını büzüştürüp aşağı yukarı salladı. "Rosalinda'nın sağlıklı düşünmesine yardım etmeye çalışıyorum. Senden tek istediğim onunla biraz daha vakit geçirmen. Köşe bucak kaçma kızdan."

"Seninleyken sizi güle güle izleyeyim mi bari?" Theodore, Brant'in üzerine yürümeye başladı. "Sen ne sanıyorsun? Seviştiğinizi bile bile destekleyeceğimi falan mı?"

Brant, Theodore'un sinirli haline karşılık kendini durduramadan kahkaha attı. "Aklında ne kurmuşsun böyle?" Theodore yürümeyi bıraktı. "Öyle bir şey olmadı."

Konunun beni gerdiğini hissettiğimde birden araya girdim ve çantayı Brant'in kucağına fırlattım, iyi refleksleri sayesinde yere düşmesine izin vermeden yakaladı. Başını kaldırıp bana baktı; Theodore da ilk önce umursamazca omzunun üzerinden bakış attı, ardından da hızlı bir farkındalıkla bana döndü. Şaşırmışlardı.

"Demek dedikodumu yapıyorsunuz." İkisi de bir şey diyemeden suçlu bir edayla başlarını hafifçe eğdiler. "Üstelik konu da benim seks hayatıma doğru gitmeye başlamış."

Theodore öksürük krizine girdiğinde Brant dudaklarını birbirine bastırarak çantayı verandadaki sandalyelerden birinin üzerine koydu. "Aslında konuyu yalnızca öpüşmeye getirecektim. İkimizin de ayrı ayrı sana ne hissettirdiğimizi sormayı teklif edecektim."

"Brant." dedi Theodore, uyaran bir sesle. "Konuyu kapatalım."

"Ben de onu diyorum ya. Kapansın. Burada." Tekrar bana döndü. "Hatta ikimizi de öp, Rosalinda. Ardından da ne düşündüğünü söyle bize." Theodore sesli bir nefes verdi ve gitmeye yeltendi. "Beş dakika önce kaçma demedim mi sana?"

"Bunu kabul edeceğimi düşünmüyorsun herhalde." dedi Theodore, sabır dilenmekten köpüren bir tonda.

"Düşünüyorum." Brant, bana doğru bir adım attığında Theodore kaskatı kesildi. "Çünkü bunun sonucu her şeyi belirleyebilir, tam da şu an. Rosalinda?"

Bir yandan oldukça garip, diğer yandan da mantıklıydı. İkisini de kısa bir süre önce öpmüştüm aslında ama zihnim şu an kurtulmak üzereydi, o zamanlar sarmaşıkların arasında sıkışıp kalmıştı. Theodore'unki beni değerli hissettirirken Brant'inki bir hayali gerçekleştiriyormuşum gibi uçuruyordu.

Ya şimdi?

Brant'i başımla onayladım.

tenimin altındasınWhere stories live. Discover now