⚘on dört

5.5K 459 112
                                    

🎞topic*breaking me

Ertesi gün Brant gerçekten de derse katılmam için ısrar etmiş ve beni beklemişti. Hayatım daha ilginç bir hal alamazdı herhalde. Hayallerime kavuşmam tamamen şaka gibi geliyordu.

Brant bizi samimi duran bir restorana getirdiğinde şaşırmıştım. Onun böyle yerler bilmediğine yemin edebilirdim çünkü hiç görmemiştim barlar dışında bir yerde takıldığını. Aslında sadece Conan'ı severdi.

"Burası için fazla iddialı giyinmişim." dedim, ışıklandırmalara ve tahtadan yapılma ortalama bir evi andıran restorana bakarken.

"Beğenmedin mi?"

Dürüstlükle konuştum: "Aslında fazlasıyla beğendim. Sadece... şaşırdım."

İçeri geçip yerleştik. Başımıza değecek, neredeyse bizi sıkıştıracak kadar led vardı içeride. Hoştu; ışık gözümü almayacak kadar sakindi ve çalan müzik yavaştı. Menüyü açtığımda her yemeğin garip adlara sahip olduğunu fark ettim. Genelde çizgi film karakterlerini karıştırarak isim bulmuşlardı. Yine de fotoğraf ve içeriğinden kendime göre bir şeyler bulabildim.

"Bir şeyi merak ediyorum." dedim, kollarımı masanın üzerine koymuş ve üst bedenimin ağırlığını oraya vermişken. Brant, başını devam etmemi ister gibi salladı. "Diğerleri gittiğinde ve sen kaldığında, onlara ne dedin?"

"Seni beklediğimi."

"Adımı söylediğine emin misin?" Şaşırdım. "Yani birini değil de Rosalinda'yı mı dedin?"

Cevap vereceği sırada zar zor anımsadığım bir ses duydum. "Brant Wood! Ve... Rose!"

Sesin sahibine döndüğümde iki masa çaprazımdan ötemde oturan Kattie'yi gördüm. Chalsea'nin yakın arkadaşlarından biriydi. Her denileni yapan, kendi kendine düşünmeyen biriydi. Genelde Loren ya da Chalsea'nin yönlendirmesiyle hareket ederdi. Kattie'nin aklını kullandığı tek yer alışveriş merkezleriydi. Kısacası Kattie, burada kendi isteğiyle bulunacak biri değildi.

Başımı, karşısında oturan kişiye çevirdim. Theodore.

Nefes almayı unuttum. Zihnim ve ciğerlerim çığlık çığlığa isyan etti. Theodore'un kısa sürede biriyle çıkması kadar normal bir şey yoktu aslında. Bana kıyasla beklemişti. Olması gereken buydu.

"Burada..." derken hafifçe yüzünü buruşturarak etrafa bakındı. En sonunda gözlerini Brant'e çevirdi, kocaman gülümsedi. "Tanıdık birilerini görmek ne güzel. Çift randevusuna çıkmış gibi davranırsak restoranı görmezden gelebilirim."

Bizi rahatsız etmemesini söylemek istedim, gerçekten. Ama ağzımdan çıkan bambaşka bir şeydi. "Masaları birleştirebiliriz."

Brant ne düşündüğünü belli etmedi ama başını salladı. Theodore ise huzursuz duruyordu. Sanki burada olması başlı başına yanlış gibiydi. Ah, evet, ona katılıyordum. Burada, Kattie'yle olmamalıydı. Peki ben? Brant'leydim ve doğru olan buydu. O zaman Theodore adına konuşmaya ne hakkım vardı?

Gergin geçen dakikalarda masalar garsonlar tarafından birleştirildi. Brant, sanki düşünüyormuş gibi yaparak burnunu tuttu ama nedenini anlamıştım. Yanıma oturan Kattie'nin tatlı parfüm kokusu etrafımızı korkunç bir yoğunlukla sarmıştı.

Konuşurken Brant'e odaklıydı. "Ee, buraya çok gelir misiniz? Aslında, siz ne zamandır çıkıyorsunuz? Yani Theodore'u boş göreli birkaç gün oldu da. Yoksa bir aldatma olayı mı var? Ay eğer öyleyse bir gerginlik olmasın, kalkalım biz. Kalkalım mı Theodore?"

Art arda soluksuz sıralanan sorulara kaşlarımı çattım ve bir an ağzına boş bardağı vursam ne olur diye düşünüverdim.

"Sorun yok." dedi Theodore, sakinlikle. Oysa sorun vardı.  "Ne demiştik Kattie? Art arda ikiden fazla soru yok."

tenimin altındasınDonde viven las historias. Descúbrelo ahora