⚘on üç

6.1K 455 125
                                    

🎞lika morgan*be my lover

Eskiden hayatımın çoğu anından boş hissederdim. Bir arabanın camından sarkmak ya da ibrenin beni koltuğuma yapıştırması heyecanlandırmaz; yanımdakiler heyecanlı bağırışlar atarken yalnızca yolu izlerdim. Dans ederken bu genellikle başka birini baştan çıkarmak için olurdu, beni eğlendiren tek şey şuurumu kaybetmek ve nasıl biri olduğumdan uzaklaşmak oluyordu.

Garip bir şey ilgimi çekti; aynada, taktığım küpeleri kontrol ederken duraksadım. Brant, eskisi gibi davranarak kendim olmamı istiyordu. Oysa fark ediyordum ki ben kendim olduğum zaman iyi değildim çünkü beni kabul eden tek şey sahtelikti. Theodore dilediğim gibi kalmamı istemişti, kim olduğum veya olmadığımı bana bırakmıştı.

Ama Theodore bilmiyordu, kendimi Brant'te kaybettiğimi. Şu an onu arıyor olduğumu...

Annemin beni çağırdığını duydum. Babam da aşağıdaydı. İkisini birlikte gördüğüm anlar çok azdı. Genelde onu annemin arkasına saklandığı aile yemeklerinde görürdüm ya da babam uyumak istediğinde. Bazen babamın annemle evlenip beni yapmaya karar vermelerinin formalite icabı olduğunu düşünüyordum. Çünkü bizimle zamanını sadece ortaklarının iş yemeklerine ya da annemin arkadaşlarının aileleriyle düzenlendiği yemeklerde, partilerdeyken geçiriyordu. Babam işine aşıktı, annem de ona.

Annem gençken nasıl bir kadındı biliyor musunuz? Gözdeydi, herkesin dilinden düşmeyen güzel kadın oydu bir zamanlar. Kendi ayakları üzerindeydi. Babam da ayaklarını yerden kesen adamdı; sonra onu düşürdü.

Annemin gülüşü soldu ama hiç gitmedi. Benim için. Ben onu endişelendirdim, üzdüm ve yıprattım. Sabahlara kadar beni beklediği, bir gülümsemem için kendini ne hallere soktuğunu düşündüm...

Hiç iyi biri olamamıştım. Hep zarardım.

Bu yüzden, bu akşamı ne kadar istemesem de reddetmemiştim. Theodore'un annesi Linda ve babası Steven Anderson, oğullarıyla birlikte yemeğe geliyordu. Annem, Theodore ile aramın iyi olduğunu düşünüyordu. Babam, Mark Cruz, ise muhtemelen aynı okulda okuduğumuzu bile hatırlamıyordu. Üstelik bize onlarca kez gelmişler, biz de onlara gitmiştik. Babamın yemeğin yarısında işine dönmemesi bile mucizeydi aslında.

Aşağı indiğimde Bayan Linda ve Bay Steven'ı karşıladım. Geç kalmama biraz içerlemiş olduğu annemin yüzünden okunuyordu ama onun dışında kimse önemsememişti.

Bayan Linda yüzü hep gülen bir kadındı, oldukça iyimserdi ve muhtemelen annemle bu yüzden arkadaştı. Uyumlulardı. Bay Steven ise sert duruşlu ama iyi, eğlenceli bir adamdı. Theodore eskiden hoş şeyler yaşamadıklarını ama şu an üçününün de iyi olduğundan bahsetmişti bir süre önce. Tabii o sırada onu dinlemiyor olduğumu, Brant'e daldığımı düşünerek susmuştu. Theodore kendinden bahsetmeyi sevmezdi, genelde benimle daha çok ilgilenirdi. Ben de Brant'le.

Annem "Theodore yok mu?" diye sordu, Bay Steven ve babam masaya geçtiklerinde.

Bayan Linda bir anlığına daldığı kuyudan çekildi. "Ah, kusura bakmayın. Bizden bir süre sonra çıkmıştı, birazdan gelir."

Bu alışkın olduğumuz bir şeydi aslında. Hiçbir zaman üçünün birlikte geldiğini görmemiştik. Yine de, babamın aksine, annem nezaketen ve unutmadığını belli etmek için sorardı.

Tam o sırada kapı çalındı. Açmak benim işimdi. Eskiden annem birkaç kişiyi evde çalıştırır, daha çok parti verirdi ama artık evinde birilerini istemiyordu. Yaşananlara -daha doğrusu yaşanmayanlara- kimsenin şahit olmaması taraftarıydı; ne kadar yalnız olduğunu kendine saklıyordu. Ben de görüyor ama çoğu zaman tepki vermiyordum.

tenimin altındasınWhere stories live. Discover now