Özel Bölüm 4

12.7K 609 176
                                    

"İsveç'e mi, Norveç'e, mi yoksa İtalya'ya mı? Kış tatili için bulduğumuz en güzel yerler buralarda." Dedi Barış bize seçenek sunarak. Balayı da gidilebilecek yerleri söylemişti. Şu an ise bir kafedeydik. 

Ben "İtalya" derken, Gizem "İsveç" demişti. İkimiz de birbirimize çatık kaşlarla bakarken Yamaç araya girmişti. "O zaman Norveç'e gidiyoruz." Dedi ellerini iki yana açarak.

Gizem ise onu takmadan konuştu. "İtalya'ya gidelim de mafyalar başımıza bela olsun değil mi?" Dedi. "Senden âlâ mafya olurmu be, sen hepsini altlarına sıçtırırsın." Dedim ben de.

"Kızlar, ilk defa Yamaç'a katılıyorum, bence Norveç'e gidelim. Hem kuzey ışıklarını da görürüz." Dedi Barış. Gizem ile birbirimize bakıp gülümsemiştik.

"Bana uyar." Demiştik aynı anda. Ardından ben konuşmuştum. "İngilizceniz iyi, değil mi? Benimki yok ile yok arası da." Diyerek kendimi yerin dibine soktum.

"Benim iyi, bildiğim kadarıyla Gizem'in de iyi. Birbirimizi idare ederiz işte. Olmadı o kadar çok uygulama var ki söylediğiniz cümleyi sesli bir şekilde ingilizce söyleyen." Dedi Barış. Tamamen Norveç de anlaştıktan sonra da Barış gereken yeri aramış, sekiz Kasım'a uçak bileti almış ve güzel bir otelde yer ayırtmıştı. Fırat amca, yani Barış'ın babası, hepimize düğün hediyesi olarak istediğimiz tatili hediye ediyordu zaten. Barış, telefon ile işi bittiği zaman telefonu yanına koymuş ve konusmaya başlamıştı.

"Aslında kış tatili de iyi oldu bir yandan, bikini giymeyeceksiniz, bu yüzden size asılan olmayacak ve bizim de elimizin tersi hasar görmeyecek." Diye saydı.

"Sana inat giyerdim ama, rezil olmak istemediğim için susuyorum." Dedim ben de. Bana kısa bir bakış attıktan sonra arkasına yaslandı. O sırada söylediğimiz, daha çok benim hepimiz adına sipariş ettiğim, Türk kahveleri gelmişti. Çünkü fal baktıracaktım. Hepimiz baktıracaktık. Kişi başına kırk lira girmişti ama olsun, Barış'a ödetecektim hepsini. Zarzor da olsa Barış'ı fal için ikna etmiştim. Yamaç da dünden razıydı zaten. Gizem desen öyle. Hepimiz kahvemizi bitirdikten sonra kapatıp ters çevirmiştik. Beş dakika sonra da falcının huzuruna çıkmıştık. Önce Barış baktıracaktı. Öne oturup fincanını uzattı. Falcı abla fincanı alıp açtı ve bir süre bakındı.

"Yakınlarda bir mutluluk var sanki." Dedi ilk önce. "Sen ya evlisin çocuğun olacak, ya da evlenip mutlu olacaksın." Dedi. Tamam ben de pek inanmıyordum fala, hatta şu an yüzüğünü görünce bunları söylediğinden o kadar emindim ki. "Sen çocukları çok seviyorsun ha?" Dedi falcı hanım abla Barış'a. "Hatta eşinden bayağı bir çocuk istiyor olmalısın. Ama burada sadece iki çocuk görüntüsü var. Biri kız biri oğlan."

Barış'ın göz devirdiğini hissedebiliyordum.

"Merak ettiğin birşey var mı?" Dedi sonra falcı.

Barış da konuşmaya başladı. "Tahmin ettiğiniz üzere evleneceğim. Peki evliliğime birşey mani olacak mı?" Dedi. Evliliğime mani olanın hayatına mani olurdum lan ben.

"Yok hayır, ama burada bir sürpriz görüyorum. Yanında dokuz rakamı var. Bir ayın dokuzunda öğreneceğin bir şey, alacağın bir hediye demeliyim, seni saşırtacak ve mutlu edecek." Dedi falcı. Bunu söyler söylemez gözlerimi faltaşı gibi açmış ve Gizem'e bakmaya başlamıştım. O da bana bakıyordu.

"Hadi ya? Normaldir, dokuz Kasım benim doģum günüm." Dedi Barış da. Anlayacak diye ödüm kopuyordu şu an.

"Merak ettiğin başka bir şey?" Diye sordu falcı abla Barış'a. Barış ise başını olumsuz anlamda sallayıp yerini Yamaç'a verdi. Yamaç da fincanını uzattı ve falcı fincanı açıp incelemeye başlarken Yamaç dikkatle onu izliyordu.

"Kariyer manasında yükseliş görüyorum." Dedi ilk önce falcı hanım abla. "Bu bir dostun tarafından gerçekleşecek."

"Soru sorabilir miyim?" Dedi Yamaç da direkt. Falcı hanım abla onu onayladıktan sonra tekrar konuştu. "Ben de yakın zamanda evleneceğim. Evliliğim nasıl sürecek?"

"Kesin bir şey söyleyemem ama, bazı pürüzler var gibi duruyor. Ama atlatılmayacak şeyler değil. Her zaman dimdik durursan atlatabilirsin." Dedi falcı da. Birkaç birşey söyledikten sonra sıra Gizem'de idi. Ondan sonra sıra bana geldi ve ben de fincanımı uzatıp beklemeye başladım.

"Burada bir adam var, koyu renk gözleri ve açık renk saçları var. Adında da n harfi var. Sevdiğin ile olan birlikteliğinde canınızı sıkacak gibi duruyor." Dedi falcı ilk önce. Barış kulağıma yaklaşıp fısıldadı dişlerini sıkarak. "Kim o puşt?"

"Aklıma kimse gelmiyor." Dedim ben de. Ardından falcı devam etti.

"Seni kıskananlar görünüyor. Ayağına taş değdirmeye çalışacaklar ama sen üstesinden geleceksin. Senin sormak istediğin birşey var mı?"

"Şey, ben ikici bir üniversiteyi okumak istiyorum da, başarılı olacak mıyım, istediğim bölümü kazanabilecek miyim?" Dedim. Bir süre fincanı inceledikten sonra cevap verdi.

"Bunu başarabilmen için hayatında önemli şeylerden vazgeçmen, onları ihmal etmen gerekecek. Yani karar sana kalmış." Dedi ve birkaç küçük şey daha söyledikten sonra biz oradan ayrılmış ve sahile gelmiştik. Barış kolunu omuzuma atmıştı ve yürüyorduk.

"Cidden aklına kimse gelmiyor mu ya? Delireceğim ama şimdi. Hangi şerefsiz aramıza girmeye cesaret edebilir?" Diye söylendi kendi kendine. "Her neyse Barış, ben sana demedim mi en fazla iki çocuk diye. Bak, falda da çıktı." Diyerek gülümsemeye başladım. "İyi de güzelim, en fazla iki çocuğumuzun olacak olması sana doymayacağım anlamına gelmez." Dedi sırıtarak. Fesat anlamda söylemişti bunu anlamıştım, bu yüzden karnını çimdikledim.

Yamaç ile Gizem kahkaha atıyordu. Barış da onlardan eksik kalmamıştı. Ben ise somurtuyordum.

"Ulan, nikah masasında hayırı yapıştırırsam suratına görürsün doymayı." Diyerek tehdit ettim.

"Ee siz kaç çocuk düşünüyorsunuz?" Diye sordum Gizem ile Yamaç'a yönelik. Yamaç "Dört" derken Gizem "bir" demişti. Ardından ikisi de şaşkınca birbirine bakıp "Yuh" demişlerdi aynı anda. Onlar onu tartışırken ben Barış'a başka bir soru sordum. "Soner ile Sedef ne oldu? Uzun zamandır ses seda yok. En son evlenip Fransa'ya yerleşmişlerdi." Dedim.

"Gözün aydın, Sedef hamileymiş." Dedi gülümseyerek. Büyük bir sevinçle sordum. "Sen ciddi misin? Oha çok iyi. Kız mı erkek mi?"

"Erkek." Diyerek cevap verdi. Ardından ekledi. "Ve bir haber daha, Soner ile konuştum. Nikaha gelecekler, hatta balayına davet ettim onlara da tatil olur diye ama, bizi yalnız bırakmak istediklerini, rahatsız etmek istemediklerini söylediler."

"Ya keşke gelselerdi. O oğlanın asil bir centilmen olarak yetişeceğine o kadar eminim ki. Soner'in naif ruhuna öyle bir evlat yakışır zaten." Dedim. "Peki Türkiye'ye gelmeyecekler mi? Ne güzel çocukları beraber büyütürdük."

"Gönül ister güzelim ama, birşey diyemeyiz ki onların kararı." Dedi. Başımla onaylayıp etrafa bakınmaya başladım.

Şaka falan derken, evlenmemize altı üstü üç ay kalmıştı. Yarın da gelinlik alışverişine gidecektik hep anneler ile beraber. Tek gelinlik de değil. Çeyiz için birkaç parça eksikti. İç çamaşırı, gecelik gibi. Yarın benim utançtan öleceğim günlerden biriydi. Allah'tan Barış olmayacaktı. Kadın kadınaydık. Barış'a boxer alma işi ayrı utanç vericiydi zaten. Allah'tan sabır dileyerek yürümeye devam ettim. Hadi hayırlısı.

Şerefsiz || Anonim (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin