1🍂Uzun Gece

942 72 46
                                    

Genç adam, hissettiği sarsıntı ile gözlerini yumup tekrar açtı ama hiçbir şey değişmemişti, hâlâ hissediyordu, sallanıyordu. Ayaklarının altındaki zemin kayıyor gibiydi. Sıkıca kavradığı bilgisayar faresini bırakıp gözlerini odada gezdirdi. Duvarlar gidip geliyordu, tavandaki lamba sanki birazdan yere düşüp parçalanacakmış gibi sallanıp duruyordu. Kapı sallanıyor, kitap raflarındaki kitaplar birer birer yerle buluşup raflarını terk ediyordu. Genç adam korkuyla elini kalbine götürdü. Kalbi hızla çarpıyordu. Daha önce böyle bir şeye şahit olmamıştı. Bugüne kadar kulağına ilişen deprem afeti bu muydu? İnsanların canlarını ve mallarını alıp götüren, evlerini yıkıp enkaza döndüren deprem miydi bu?
Sakin olmalıydı. O bir mimardı. Deprem bölgesi olmayan bir yerde yaşasa da ne olduğunu biliyordu. Depreme dayanıklı evler üzerinde de çalışmıştı, eğitim almıştı. Kaldı ki daha 2 yıl önce, deprem bölgesi olan Japon mimarlarla bir gökdelen projesini tamamlamışlardı. Bu yüzden sakin olup aklıselim davranmalıydı. Derin bir nefes alıp sindiği yerden doğruldu. Masanın üzerinde duran telefonunu, cüzdanını ve arabasının anahtarlarını alıp ayağa fırladı. Gitmeliydi. Bu oda başına yıkılmadan önce dışarı çıkmalıydı. Ayağındaki otel terliklerine aldırmadan kapıya doğru koşmaya çalıştı ama bacakları titriyordu. Duvarlar sallanıyordu. Son anda aklına gelen şeyle dönüp portmantoda duran ayakkabılarından ilkini eline aldı ve beklemeden koşmaya başladı. Deprem anında ne yapılmalı diye düşünmeye çalışsa da aklına hiçbir şey gelmiyordu. Eğitimlerin hepsi havada kalmıştı. Bizzat yaşamak başkaydı, bambaşkaydı. Düşünme yetisini kaybetmiş gibiydi. Üzerine gelen odadan bir an önce çıkmak tek isteğiydi. Sallanan duvarlar başını döndürüyordu.

Ölmek... aklından geçen kelime ile ürperdi. Henüz hazır değildi. Genç bedeni ölümü kucaklayamazdı. Buna hazır değildi. Ölümün karanlık gölgesini ensesinde hissetse de razı değildi. Günahkâr olduğunu düşünüyordu. Günahlarını telâfi etmeden, edemeden yaratıcının huzuruna çıkmak istemiyordu. Aydınlığı yeni bulmuştu, henüz karanlık cehaletinden tam manasıyla arınamamıştı. Üstelik gerçekleştirmesi gereken bir takım hayalleri vardı. Umutları vardı. Ancak ölüm acımasız bir gerçek gibi bedenini kucaklamaya gelmişti, razı olup olmaması önemli değildi. Alacağı her bir nefes çoktan yazılmıştı. Eğer yaradan murad etmişse yapacak bir şeyi yoktu. Kurumuş dudaklarını aralayıp fısıltıyla konuştu.

"Allah'ım sen bana hayırlısını nasip et. Sen her şeyi en iyi bilensin. Lütfen bana yardım et, böylece ölmek istemiyorum. Ne olur Rabbim!"

Genç adam, ellerindeki ayakkabıları başına siper etmiş, titreyen adımlarla dışarı çıkmaya çalışıyordu ama bu sefer ölüm korkusundan dolayı değildi. Sadece yapması gerektiği içindi. Yoksa ölümü kabullenmişti.
Sallanan duvarların arasından kendini bahçedeki insan kalabalığının içine attığında derin derin nefes almaya başladı. İşte kurtulmuştu. Belki de Allah dualarını kabul etmiş ve canını bağışlamıştı. Ona işlediği günahları telafi etme fırsatı vermişti. Elini, hızlı atan kalbinin üzerine koyarak sakinleşmeye çalıştı. İlk defa böyle bir şeyi yaşıyordu. Daha önce deprem afetini yaşamamıştı. İnsanların korktuğu zelzele buydu demek. Bir mühendis olarak işini iyi yapmanın ne kadar önemli olduğunu anlıyordu. Depreme dayanıklı sağlam binalar tasarlamalıydı. İnsanların deprem korkusunu yaşamalarını istemiyordu. Çünkü ne kadar korkunç bir durum olduğunu biliyordu artık, bizzat yaşamıştı.

Kafasını iki yana salladı. Bunları sonra düşünecekti. Hayattaydı ve nefes alıyordu. Derin bir nefes alıp ciğerlerine temiz havanın dolmasını sağladı. Nefes aldığı için çok şanslıydı. Hayat kıymetliydi. Sadece bir kez yaşıyordu insan. Tek bir şansı vardı. Sadece tek bir hayat şansı. Yanaklarından akan sıcak gözyaşlarıyla gökyüzüne baktı. Dolunay vardı. Dolunayda deprem olmuştu. Gözyaşlarını silecekken elinde tuttuğu ayakkabıları fark etti. Kafasını iki yana sallayarak güldü. Aklı başında değildi. Bir ayağında otel terliği diğer ayağında sadece çorap vardı. Otel terliğini çıkarıp ayakkabıları ayağına geçirdi.

Nereye gittiğini bilmeden yürüyordu. İnsan seslerine doğru giderken yer yer dökülmüş tuğla parçaları, beton yığınları ile karşılaşıyordu. Bedeninde hissettiği ürperti ile kollarını birbirine doladı. Bu yabancı şehirden gitmek istiyordu. Ama hâlâ yaşadığı şokun etkisinde olduğundan dolayı aklı bulanıktı, doğru düşünemiyordu. Sadece yürüyordu, insan seslerine doğru.

Enkaz haline gelmiş bir bina ve önündeki insan kalabalığını görünce, adımları gayri ihtiyari durmuştu. Binanın önünde, feryat figan koparan, telaşla koşuşturan insanlar ve kurtarma ekipleri vardı. Erkam, bilinçsiz bir şekilde çökmüş binaya doğru adımladı. Yüreği sıkışıyordu feryat eden insanları gördükçe.
Kulaklarına dolan tiz bir çığlık ile yerinde donup kaldı genç adam.

"Baba, Anne!"

Genç bir kız koşarak yanından geçti ve göçük haline gelmiş binaya doğru gitti. Gözlerindeki şaşkın ifadeyle kızı izlerken, bir adam kızın kolundan tutup göçüğe girmesine engel oldu. Kız feryat figan bağırıyordu.

"Abi bırak ne olur! Tüm ailem içerde. Onları çıkarmamız gerekiyor. Bırak kurbanın olayım, bırak beni."

"Kızım bina çökmüş vaziyette. İçeri giremezsin. Altında kalırsın."

"Bırak gireyim İsmail abi, ne olur bırak beni! Ailem altında, onları çıkarmalıyım. Annem, babam içerde. Ömer'im içerde. İsmail abi bırak kolumu.''

Genç kız onu bırakmayan adama rağmen koşmaya çalıştı fakat hamlesi başarısız olunca dizlerinin üzerinde yere çöküp ağlamaya başladı. Feryat edişleri Erkam'ın kulaklarında yankılanıyordu. Erkam daha fazla kızı izlemeye dayanamayıp bakışlarını başka yere çevirdi. Kendisini toparlamaya çalıştı. Çaresizdi. Kızın acısını dindirecek gücü yoktu. Ama hâlâ umut içinde bekleyen, göçük altındaki insanlara yardım edebilirdi. Burada durup seyirci kalmak, yüreğini rahatsız etmekten başka bir işe yaramayacaktı. Yardım etmeliydi. Birilerinin feryadını dindirebilirse içindeki acı dinerdi belki.

Kurtarma ekiplerinin yanına giderken biraz önce bağıran genç kızın, yerde dizlerini kendine çekmiş bir vaziyette, sesssizce iç çekerek ağladığını gördü. Artık kurtulmak için çırpınmıyordu. Umutları tükenmişti galiba. Tüm ailesinin göçüğün altında kaldığını söylüyorlardı. Kız dayısının evinde kaldığı için hayatta kalmış. Onun için yapılabilecek bir şey yoktu. Genç adam, acıyla kıvranan bedeni ardında bırakıp, kurtarma ekiplerinin izin verdiği kadarıyla göçüğün içine girmişti.

Telefonunun ışığı yardımıyla sessiz bir şekilde göçüğün içinde arayışa çıkmıştı, bir hayatı, bir canı kurtarabilirdi belki. Yarım saatlik bir arayışın sonunda sol tarafında kalan bir kolon dikkatini çekmişti. Kolona yaklıştığında küçük bir el gördü, küçücük parmakları vardı. Biraz ilerisinde çalışan kurtarma ekibinden Mustafa'ya seslenip haber verdi. Onların da gelmesiyle dikkatli bir şekilde, kolonu kaldırmaya çalıştılar. Mustafa ve birkaç kişinin yardımıyla, kolonu kaldırıp küçük çocuğu çıkardılar. Küçük çocuk, koca kolonun baskısına dayanamayıp altında ezilerek can vermişti. Küçük çocuğun cansız bedenini çıkardıklarında Erkam tekrar göçüğe girememişti. Bir köşede oturup ağlamaya başlamıştı. Gözlerinden akan gözyaşlarını parmaklarıyla silmeye çalıştıkça yerini hemen yenileri alıyordu. Artık dayanamıyordu. Bu gece kaç ceset görmüştü, bilmiyordu, sayamamıştı. Saymaya yüreği el vermemişti.

Görevliler küçük Oğuz'un cesedini götürürken kadınların çığlıkları artmıştı. Onlara; "sessiz olun belki hâlâ hayatta olan insanlar var, bağırmayın ki yardım çağrılarını duyalım" şeklinde uyarılar yapılıyordu. İnsanlar bir yandan bu çağrılara kulak vermeye çalışırken, bir yandan da duygularına hakim olamayıp sesli bir şekilde ağlıyorlardı. Dışarıdakiler, içerdekilerden müjdeli haberler istiyordu. Ama her zaman umutlu-müjdeli haberler verilmiyordu. Kara haberler geliyordu enkazın altından.

Arama-kurtarma çalışmaları sabaha kadar devam etmişti. Genç adamın gözlerine bir damla uyku girmemiş, oradaki insanlara yardım etmeye çalışmıştı. Hiçbir zorunluluğu olmadığı halde. Yabancısı olduğu bu şehirde tüm gayretiyle koşturuyordu.
Bir seminer için gelmiş olduğu bu yabancı yerde, hayatının geri kalanında asla ama asla unutamayacağı uzun bir geceyi anılar defterine kazımıştı.

Merhaba yeni kurgu ile geldim. Yeni bir sayfa açan Erkam'ın hikayesine yavaştan giriş yaptım. Umarım beğenirsiniz. Düşüncelerinizi, duygularınızı ve votelerinizi eksik etmeyin. İyi okumalar dilerim..🎈💙

Umut Fenerleri Where stories live. Discover now