7

243 32 5
                                    

Hastane koridorunda ilerlerken kapı numaralarını kontrol ediyordu. Üçüncü kata çıkmıştı. Sonunda aradığı kapının önüne vardı. On yedi. Bir süre kapı numarasına bakarak bekledi. Buraya gelene kadar nasıl davranacağını, neler söyleyeceğini kafasında tasarlamıştı. Ama şimdi aklında ne varsa uçup gitmişti. İçeri girme cesareti de azalıyordu. Birden kapı açılınca gerilemek zorunda kaldı. Karşısında duran kişi, sanki Güz'ün bir on beş sene sonraki haliydi.

''Merhaba?''

Asya çantasının sapını sıkarak konuştu. ''Merhaba!'' Sesi coşkulu çıkmıştı. Sakin olmaya gayret etti. ''Güz buradaymış. Onu görmek için gelmiştim.''

''Ben seni hatırlayamadım, abiciğim. Arkadaşı mısın?''

''Asya, adım.'' deyip yutkundu. ''Sıradan bir arkadaş değilim. Ben onun... Ben onun... Sevgilisiyim!'' Böyle söylerse, onu görebilme şansını arttırabileceğini düşünmüştü.

''Sevgili?'' Oldukça şaşkın görünüyordu. ''Böyle bir şeyden haberim yoktu. Ayrıca Sayın Sevgili, günlerdir neredeydiniz?''

''Günlerdir Güz'ün yanındaydım.''

''Günlerdir yanında olan bendim, dayısı. Seni buralarda gördüğümü hiç hatırlamıyorum.''

Asya'nın bir türlü anlayamadığı buydu işte. Nasıl hem burada hem de kitapçıda olabiliyordu? Bu sorunun cevabını bir tek ondan alabilirdi. Çenesini hafif kaldırarak konuştu. Sabrı giderek azalıyordu.

''O, beni hatırlayacaktır. Lütfen ona, Asya seni görmek istiyor, deyin. Yoksa içeri zorla gireceğim!''

''Peki.'' dedi, korkmuş gibi. ''Biraz bekle, haber vereyim.'' Kapıyı açıp içeri girdi.

***

Yatağının içinde oturan ve elindeki telefonda oyun oynayan yeğenine yaklaştı Can. Telefonu hemen elinden aldı. Ayaklarının yanına oturdu.

''Dayı! Ne yapıyorsun? En sona gelmiştim?''

''Kapının önünde bekleyen bir ziyaretçin var.''

''Bizim geri zekâlılardan biriyse, bıktım artık. Görmek istemiyorum.''

''Bu seferki bir kız!''

''Kız?''

''Evet. Ve asıl bomba şu, sevgilin olduğunu söylüyor.''

Güz bir süre tepkisiz kaldı. ''Sevgili? Benim?''

''Adı Asya'ymış. Tanıyor musun? Yoksa sahiden sevgilin mi?''

''Dayı, sevgilim olsa, bunu sen benden önce bilirsin.''

Can, yeğeninin her şeyini bilirdi. Sevgili gibi büyük bir hadiseyi ondan istese de saklayamazdı.

''Neden öyle söylüyor o halde?''

''Nereden bileyim?''

''Bak, Güz Bey! Kızlara ümit verip sonra kalplerini kırmıyorsun, değil mi?''

''Dayı, hayır! Sanki beni tanımıyorsun.''

''Bilemiyorum.'' dedi Can, kapıya doğru baktı. ''Ee, ne yapayım şimdi? Seni görmek istiyor. Endişeli görünüyordu. Bir de... Çok güzel.''

''Yani?''

''Çok güzel, cici bir kız hastaneye seni ziyarete gelmiş. Artık seni ne kadar görmek istiyorsa, sevgilisiyim diye yalan söylüyor. Bir gör bence. Hem neden böyle bir yalan söylediğini de öğrenmiş oluruz.''

''Her gelen cici kızı kabul mü edelim?''

''Bence bunu edelim. Yoksa zaten kendisi zorla girecek.''

Güz bir süre düşündü. ''Sahiden çok mu güzel?'' Yüzüne hınzır bir gülüş yerleşti

''Çakal!'' deyip güldü Can. ''Şöyle ki, bu kızı yolda görsen, donup kalırsın ve öylece ona bakarsın.''

Güz'ün merakı giderek artıyordu. ''Peki, o zaman bir görelim.''

''Ben ne yapayım? Kalayım mı, çıkayım mı?''

''Katil ya da sapık tipi var mıydı?''

''Valla, melek yüzlü şeytansa, onu bilemem.''

Kısa süren bir duraksamanın ardından ''Ya, ne olacak ki?'' dedi Güz, neşeli bir sesle. ''Sen kafeteryaya in. Ama aramamı gördüğün an hemen buraya koş.''

Can'ın yüzünde imalı bir gülüş vardı. ''Ya hiç aramazsan?''

''O zaman eve git.'' diye karşılık verdi Güz, alaycı bir sesle. ''Hadi, içeri al, daha fazla bekletmeyelim.''

Can kapıya yöneldi. ''Saçını düzelt! Yakanı topla! Gülümse!'' Kapıyı açtı ve kenara çekildi. Asya'ya yol verdikten sonra dışarı çıkıp kapıyı üzerine çekti.

Kapı biraz daha açılmasaydı, Asya içeri girmeye hazırlanıyordu. Yine çantasının sapını sıkarak yürüdü. Güz'ü gördüğünde bir anlık durdu, sonra yatağa yaklaştı. Gözlerinde mahmurluk yoktu, sanki yüzüne can gelmiş, o bembeyaz yüz pembeleşmişti.

Güz'ün dudakları hafif aralıktı. Dayısının dediği gibi, gördüğünde bir anlık donakalmıştı. Ve yanına gelene kadar dikkatle ona bakmıştı. Çok mu güzeldi? Hadi, canım! Felaket güzeldi.

''Güz.''

Öylece bakıyordu.

''Olanları dün gece öğrendim. Haliyle biraz kafam karıştı. Fazlaca karıştı! Komada olduğunu söylüyorlar. Ama sen nasıl aynı anda hem burada hem de kitapçıda olabilirsin ki? Biraz saçma olurdu.''

''Neden bahsettiğini anlayamıyorum.''

Asya yatağın kenarına oturdu, çantasını omzundan çıkardı. ''Güz, beni hatırlıyorsun, değil mi?''

''Hatırlayabilmeyi o kadar çok istiyorum ki.'' Gülümsedi. ''Biz tanıştık mı?''

''Evet, bir hafta kadar önce, cuma günü, kitapçıda tanıştık.''

Güz şaşkınca bir tebessüm etti. ''Cuma günü kaza geçirdim. Öğleden önceydi ve o gün hiç kitapçıya gitmedim.''

''Ya sonraki günler?''

''Komadaydım, hani sen de öyle dedin ya. Bu hastanenin dışına hiç çıkmadım.''

''Nasıl olur? Seninle defalarca karşılaştım, konuştuk. Bunları da mı hatırlamıyorsun? Adımı? Adımı hatırlıyor musun?''

''Adını biliyorum. Ama az önce dayımdan öğrendim. Asya.''

''Evet, Asya.'' dedi Asya, hüzünlü gözlerle. Neler oluyordu? Günlerce burada yatmışsa, kitapçıda konuştuğu kimdi? Hatta öptüğü? Tenine değil de, ruhuna temas etmiş gibiydi. Sahafın hayaletiyim, beni kimse göremez. Sahiden, konuştuğu ruhu olamazdı, değil mi? Olur muydu?

''Bak, Asya, istersen açık konuşalım. Acaba senin... Benimle alakalı...''

Asya istemsiz gülümsedi. ''Seninle alakalı takıntılı hislerim yok. Zamanla hatırlar mısın, hatırlamaz mısın, bilmiyorum. Biz tanıştık, arkadaş olduk. Şimdi hatırlamıyorsan, sorun değil, tekrar tanışırız.''

''Bu mu takıntılı olmayan halin?''

''Korkma! Seni yemem. Beni seveceksin.''

''Peki, bu beni neden daha fazla korkuttu?''

Asya hafif bir kahkaha attı. Bedeninin üst kısmını ileri doğru eğdi. ''Ben Charlotte... Maria... Sara... Ah, hatırladım! Asya!'' Gülümsedi. ''Sen de Werther, Raif, Ziya değil... Güz! Memnun oldum.''

Güz tekrar donup kalmıştı. Bunlar sevdiği kitaplardan bazılarının başkarakterleriydi. Bazen dişlerini fırçaladıktan sonra aynada kendine bakarken, hayali birine kendini hep böyle tanıtırdı. Sonra da aynadaki aksine çapkınca gülümserdi.

Tedirgin bir sesle konuştu. ''Kimsin sen?''

''Dayın söylemedi mi? Sevgilinim.''

Sana UyandımDonde viven las historias. Descúbrelo ahora