17.

156 64 26
                                    


Tamer cevap vermeden bana baktı verebilecek bir cevabı yoktu çünkü.
Onu arkamda bırakarak koşmaya başladım nereye gittiğimi umursamadan koştum. Ondan uzaklaşmak, onu görmemek ve onunla aynı havayı dahi solumak istemiyordum.

Kendi durağını şaşırmış bir otobüs gibiydi kalbim. Akşamdı. Ve akşam, ağlamak için iyi bir sebepti. Kızıyordum her şeye, herkese. En çok da kendime... Hayat ne garipti. İnanmadan güldüğümüz bir şaka gibiydi. Hep karşılıksız sevmiştim ve bunun karşılığı, karşılık alamamak olmuştu. Ama olsundu. Ben sevilmemeye de razıydım severken... hep öyle sevdim zaten... Tek hazmedemediğim, sonraya ertelendiğim halde gocunmadan beklerken aldatılmaktı! Alçaklık hiç bu kadar yükselmemişti. Gizlice aldatılmıştım. Haberim olmadan. Aldatmanın gizli olmayanı olur muydu sanki? Çiğnenmiştim.

Koşmaktan yorulmuştum kaldırıma oturup sessizliğe gömüldüm. Elimden gelmeyen dilimden de gelmiyordu. Belki de çoktan gitmişti... Belki de hiç gelmemişti... Ama o 'Gelmeyen' hem suçlu hem yolcuydu. Bir başkasını seçmişti. Özür dilemişti.

"Ben seçilmeyenim! Bunun için benden özür mü diliyorsun?" diye haykırdım boş sokağa.
Cevap alamamıştım. Sesim kısılmıştı. Kaybedenlerin önce sesi kısılırdı. Bir aşk daha büyütüyordu beni. Ben küçücük bir devdim. Seçilmeyendim. Bir öykünün sonu zannederken kendimi, daha girişinde kandırılandım.

Dünya artık benim için uyandığımda başlayan kötü bir rüyaydı. Şimdi ne yapmalıydım? Seçilmemek beni sadece üzmeli miydi yoksa kahrından öldürmeli miydi? İnsan böyle zamanlarda ne hissetmeliydi? Üzgün olmaktan öteydi duygularım ama ölüme de bir o kadar uzaktı. Eksik, yitik ve sahipsiz gibiydim. Öylece kalakalmıştım bir hiç gibi. Akşamdı. Hüzünlüydüm. Hüznüm sevilmediğime yandığımdan değil, seviliyor sandığımdandı...

Daha fazla burda kalmadan evime gittim.

. . .

Kendimi yatağa attım yüzümü yastığa gömüp hıçkıra hıçkıra ağladım. Bir süre sonra gözümden yaş akmadığını fark ettim göz yaşlarım tükenmişti. Başımı yastıktan kaldırıp, yatağın yanındaki iki kuşa odaklandım. Yavaşça yerimden kalkıp siyah olan kuşu kafesten çıkarıp avucumda tuttum;

"Özür dilerim Poyraz. Seni sevdiğimi söylediğim için, özür dilerim. İnsan sevdiğine benzermiş. Sanırım Tamer'den öğrendim kendim için başkasının duygusunu hiçe saymayı... sana bunu yapmaya hakkım yok , artık özgürsün seni sevmeyen bir kalpte çürümene izin vermiyecem. Kendine başka Yıldızlar bulman dileğiyle... Hep mutlu ol... Gece'm"

Minik kuşun başını öpüp son kez onunla vedalaştım. Açık olan pencereye yaklaşıp onu dışarı saldım. O artık yoktu. Onun yeri kafes değildi. Onun yeri benim kalbim değildi.
Yıldıza döndüm. Onu serbest bırakmıyacaktım çünkü ben oydum. Öyle anlaşmıştık Poyrazla. Tebessüm ederek yaklaştım ona

"Umarım bir gün sen de özgür kalırsın miniğim. Bu dertler biter bitmez senide özgür bırakıcam merak etme..."

Umarım o dertlerim biter. Sessizde olan telefonumu cebinden çıkarıp mesaj varmı diye kontrol ettim, Poyrazdan gelen 8 mesajı okumadan sildim Tamerden gelen 1 mesajıda silecektim ama ne yazdığını merak ediyordum. Mesajı açtım:

Tamer:" sana her şeyi anlatacam."

Anlatsan ne değişir ki? Olan oldu bir kere.

"İstemiyorum."

Hemen çevrim içi olup yazmaya başladı.

Tamer:"ama ben istiyorum."

" :/ "

Tamer:" her şeyi Esma mahvetti. Bunların tüm suçlusu o"

nE!? Esma mı ne yapmış olabilir ki?

ÜVEY AŞKWhere stories live. Discover now