1. Bölüm

32 0 0
                                    

"Utandırırdı güneşi, gözlerinin parlaklığı."
____________________________________

Güneşin rahatsız edici bir şekilde gözlerime değdiğini hissediyordum, bu güneşin doğduğunun bir göstergesiydi. Alarmım çalmamıştı henüz, ama erken kalkmaya alışkın olduğum için bazen alarmımdan önce uyanabiliyordum.
Erken uyanmayı seviyordum ve garip bir şekilde alarmım çalmadan önce uyandığımda çok mutlu oluyordum.
Yatağımda oturur pozisyona gelip, ellerimi birleştirip kollarımı yukarı doğru uzattım. Bütün kemiklerimin açıldığını ve rahatladığımı hissedebiliyordum.
Yatağımdan kalkıp pikeyi düzeltip, yatağımı açık bıraktım ve cama doğru yaklaşıp camı açtım. Lavabodaki işlerim bitene kadar odam da havalanırdı bu sayede.
Bugün okulun ilk günüydü, onikinci sınıfa geçmiştim. Aslında bu sene üniversite birinci sınıf okumam gerekirken ben lise son sınıf okuyordum. Sebebi ise, okul hayatıma bir sene geç başlamamdı. Yaşıtlarım gibi üniversite okuyabilirdim aslında, ama okumuyordum.
Asıl sorun ise şuydu, annem ve babam Antalya'da yaşıyordu ve ben liseyi İstanbul'da okumak istediğim için tek başıma lisenin başında İstanbula taşınmıştım. Yani dört senedir yalnız yaşıyordum ve ben artık ondokuz yaşıma geldiğim için annem ve babamdan bir destek görmek istemiyordum. Kendi ayaklarımın üzerinde durabileceğime inanıyordum ve lise son sınıf okurken, bir yandan da iş bulmam gerekiyordu.
Burada dört sene içinde tanıdığım çok kişi olmuştu, mahallemdeki insanlarla çok iyi anlaşıyorduk ve beni çok severlerdi. Okul çevrem, çarşıya çıktığım zaman karşılaştıklarım, hepsiyle ahbap gibi olmuştuk ve beni kendi kızları, kardeşleri, arkadaşları gibi görüyorlardı tanıdığım herkes.
Okulumda öğretmenlerim, müdür ve müdür yardımcılarım çok severdi ve gözde öğrencileriydim onların. Tabi bu durum diğer öğrencileri biraz kıskandırıyordu ama ben böyle biriydim, asla soğuk olamazdım, sevecen ve hep sıcakkanlı davranırdım. Geçen sene çok sevdiğim bir tarih öğretmenim vardı, o bana hep gülümserken gözlerimin içinin parladığını söylerdi. Artık yok, yani emekliye ayrıldı ve onun yerine başkası gelecekti. Okuldaki bütün öğretmenleri tanır ve severdim, yeni öğretmen atanmadıysa bizim dersimize girecek yeni Tarih hocasını az çok tahmin ediyordum, fakat atanacağını duymuştum.
Evimi babam almıştı, tek katlı bahçeli ama büyük bir evdi. Tam da hayalimdeki gibiydi işte, kocaman bahçesi vardı ve ben bahçesine çiçekler, ağaçlar, meyve ve sebzeler ekmiştim. Seviyordum bahçeyle uğraşmayı.
Mutfağı büyük bir evde yaşıyordum ve bu benim açımdan çok iyi bir şeydi. Ben yemek yapmayı çok seviyordum, hayalim Tarih öğretmenliği olmasa üniversitede aşçılık okuyabilirdim.
Tarihi seviyordum, araştırmayı ve kafa yormayı seviyordum.
Odam kocamandı ve çift kişilik yatağım bana kendimi oldukça rahat hissettiriyordu. Odamda bir de giyinme odama açılan bir kapı vardı, orası da büyüktü. Kıyafete para harcamayı seviyordum, hem de fazlasıyla. Ah, bir de makyaj malzemeleri! Onlar benim bebeklerim..
Misafir odam vardı elbette ama misafir gelmediğinden kullanılmıyordu, giriş oturma odama açılıyordu ve rahat koltukların olduğu bir oturma odam vardı.
Banyom çok büyüktü, ayrıca jakuzi ve sauna da vardı ama hiç kullanmamıştım.
Giyinme odama geçtim hemen, okula geç kalmamalıydım.
Okul kıyafetlerim beyaz gömlek, beyaz tişört, siyah pantolon ve siyah etekten oluşuyordu. Siyah pantolon yerine evden siyah bir pantolon giyebilirsin ve ben de bugün beyaz tişört ve siyah pantolon giymek istiyordum. Pantolonum elbette dar paçaydı, ispanyol giyerdim onun dışında, bol ya da boru pek giymezdim.
Saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptım, herkes bu modelin bana çok yakıştığını ve yeşil gözlerimin daha çok ortaya çıktığını söylerdi.
Yüzüme güneş kremi sürdüm, evden çıkacağım zaman ihmal etmezdim. Zaten bu sebeple cildim fondötensiz bile fondötenli görünüyordu.
Kaşlarımı tarayıp sabitledim, kaş benim için çok önemliydi, çünkü kaş bakışlarını ortaya koyan şeydi.
Daha sonra ise yeşil gözlerimi ortaya çıkarmak adına bolca rimel sürmüştüm ve çantamı alıp evden çıkmıştım.
Genelde yolda fırından poğaça alır yerdim, bu yüzden evde kahvaltı pek yapmazdım.
Okulun başı demek, yazın sonu demekti ama yaz hâlâ bitmemişti ve hava bunaltıcı derecede sıcaktı.
Okulum çok uzak olmadığı için yürüyordum, ehliyet almama rağmen babama araba aldırmamıştım çünkü buna gerek duymuyordum.
Telefonum çaldığında okula yaklaşmıştım, cebimden çıkardığım telefonu cevapladım.

GÜNEŞTEN DAHA PARLAKWhere stories live. Discover now