2. Bölüm

17 0 0
                                    

"Başımı omzuna koyup, yılların yorgunluğunu atasım var."
____________________________________
Medya; Afra!
____________________________________
Ütülemiş olduğum gömleğimi ve eteğimi giyerken aklımda dün vardı, öğretmenimle garip bir gün yaşamıştım. Birisi duysa fazlasıyla yanlış ve tepkili karşılardı, ama bence sıradan bir gündü işte.
Saçlarımı maşa yaptım, dolgun saçlara sahip olduğum için maşa çok hoş duruyordu.
Yine güneş kremi, rimel ikilisini sürmüştüm. Ek olarak ise sadece dudağımın renginde bir ruj sürmüştüm.
Çok sevdiğim portakal ve vanilya aromalı parfümümden sıktım, normalde bu koku benim özel kokumdu. Yani sadece düğün, parti gibi yerlerde kullanırdım, ama bugün kullanmak istemiştim.
Spor ayakkabılarımı giydim ve erken uyanmanın vermiş olduğu rahatlıkla mutfağa girdim.
Buzdolabından mısır unu, tereyağı ve kaşarı çıkartıp kuymak yaptım ve sonra da hemen yedim tabiiki. Çünkü, okula geç kalmamalıydım.
Ellerimi sabunladığım gibi çantamı alıp çıktım, hızlı bir şekilde yürümeye başladım. Kuymak yerken fazlasıyla ekmek kaçırmıştım, eritmem gerekiyordu bu yürüyüşle.
Gerçi çok fazla bir kilom yoktu, ama yine de dikkat etmem gerekiyordu.
Okula girmeden önce, Özgür öğretmenin arabası girdi. Yüzümde oluşan gülümsemeyi fark ettiğimde sildim hemen, yüzümdeki gülümseyişi.
"Günaydın, Yeşilim."
Gözlerim yeşildi, en sevdiğim renk yeşildi, kendimi seviyordum!
"Günaydın, Mervoşum."
Sarıldım, parfümü çok güzeldi bu kızın!
"Bugün sende bir güzellik var hayırdır? Rujlar sürülmüş, farklı parfüm sıkılmış, saçlar maşa yapılmış?"
Omuz silktim ve sınıfa doğru yürüdüm.
"Ne olacak canım? Her zamanki halim, bir de bugün her zamankinden daha erken uyandım."
Sınıfa girdiğimizde, sınıfta tek tük insan vardı. Okulun ilk günlerinden kimse gelmiyordu.
"Tamam o zaman, öyle diyorsan." Dedi, sesi ikna olmamış gibi çıkıyordu.
İlk dersimiz Rehberlikti, yani sınıf öğretmenimiz kimse o girecekti dersimize. Acaba sınıf öğretmenimiz kimdi? Acaba matematik öğretmeni miydi, çünkü o öğretmende tam sınıf öğretmeni görüntüsü vardı.
Telefonum çaldığında, tam da o sırada sınıfa Özgür öğretmen girdi.
Ne yani, sınıf öğretmenimiz Özgür öğretmen miydi?
Telefonumu, kimin aradığına bakmadan kapatma düğmesinden tamamen kapattım.
"Anladığınız üzere sınıf öğretmeniniz benim. Sınıf öğretmeniniz olduğum için size karşı sorumluluklarım olacak, aynı şekilde sizlerin de bana karşı. Kimseden, hiç kimseden sizin hakkında tek kelime kötü bir şey duymak istemiyorum. Bunu baştan söyleyip sizi uyarayım, notlarda da düşüklük istemiyorum. Öğretmenliğimin ilk senesinde beni kimseye karşı mahçup etmeyin. Sakın!" Dedi, sakın kelimesini bastırarak ve sesini yükselterek söylemişti.
***
Rehberlik dersinden sonraki tüm saatler boş geçmişti, geldiğime pişman oldum açıkçası. Yarın gelmeyebilirdim, hatta evet gelmeyecektim.
Çıkış saati geldiğinde Merve'yle kısaca vedalaştık ve çantamı toparlayıp sınıftan çıkacaktım ki Özgür hoca geldi. Sınıfta kimse yoktu, ellerinde bir sürü kitaplar vardı.
"Gitmemişsin, sevindim." Dedi ve yaklaştı.
"Dün tavsiye edebileceğim birkaç kitap ismi istedin, ben de bunları okuduğum için sana getirmek istedim, acelesi yok ne zaman bitirirsen o zaman verebilirsin."
Şaşırmıştım, bana kitap ismi yazar ben de gider alırım diye düşünüyordum.
"Ben alırdım öğretmenim, gerek yoktu."
Uzattı.
"Hadi al."
Elime aldığımda parmak uçlarımızın birbirine değmesiyle ürperdim. Gözlerine baktım kısa süreliğine ama hemen çektim, gözleri beni yakıyordu sanki. O gözlere bakamıyordum, baktığımda sanki kendimi ateşler içinde buluyordum.
"T-teşekkür ederim."
Sınıftan beraber çıktık.
"Seni ben bırakayım, o kitaplarla yürüme. Hem bir şey konuşmak istiyorum seninle."
Başımla onayladım.
"Ben giderdim ama bir şey konuşacaksanız, olur."
Merdivenlerden indik, arabasına bineceğim sırada etrafıma baktım, bahçede bulunan öğrencilerin gözü üzerimdeydi.
"Ho..- öğretmenim, kitapları alın siz ve gidin. Burada birçok kişinin gözü üzerimdeyken arabanıza binemem, beni dün aldığınız yerden alırsınız."
Etrafa göz attı.
"Neden?"
"Okul dedikodu kazanı."
Başıyla onayladı.
"Sen bilirsin."
***
Bir kafeye gelmiştik, Özgür öğretmen kahve söylerken ben de portakal suyu istemiştim. Hava sıcak olduğu için kahve içmek istemiyordum.
"Dün seninle konuştuk hatırlıyorsan, bana çalışmak istediğinden bahsetmiştin."
Başımla onayladım.
"Evet ama çalışabileceğim mümkün değil, anlatmıştım."
Kendisini bana biraz yaklaştırdı.
"Benimle çalışmak ister misin?"
Ne?
"Çalışmak mı?" Dedim, boğazını temizledi ve konuştu.
"Hafta içleri okula geldiğim için kahvaltıyı dışarıda yapıyorum, akşam yemeğini de bazen annemlerde bazen arkadaşlarımla, çoğunlukla dışarıda yiyorum. Hafta sonları da evde olduğum için benim için sıkıntı oluyor, yemek yapmayı bilmediğim için hazır makarna falan yiyorum. Demem o ki, cumartesi ve pazar günleri bana gelsen ve kahvaltı akşam yemeği yapsan? Yani iki günlük çalışsan? Ne dersin? Hem bu sayede hafta sonları üniversite sınavına çalışırsın, ben de sana yardımcı olurum. Ne dersin?"
Şaşırmıştım.
Sadece haftada iki gün gideceğim bir iş teklifi alıyordum, aslında düşünüldüğünde mantıklı geliyordu kulağıma. Bu sayede sınava bir öğretmenle çalışacaktım, hem de haftada iki günlükte olsa maaşımı alacaktım. Yani ayaklarımın üzerinde istediğim gibi durabilecektim.
"Düşünüldüğünde mantıklı geliyor, ama bunu benim düşünmem gerekiyor öğretmenim."
"Haklısın, beklemediğin bir teklifti. Sen bilirsin Afra, haber bekliyorum."
Başımla onayladım, bu sırada portakal suyumdan son yudumumu da almıştım.
"Kalkabilir miyiz?" Diye sordum.
Onayladı.
Arabaya bindik, arabası çok konforlu ve çok güzeldi.
Elini uzatıp bir şarkı açtı.
Gülümsedim, bu çok sevdiğim bir şarkıydı.
"Bu şarkıyı çok seviyorum." Dedim.
"Ben de." Dedi kısaca.
"Herhangi bir sebebi var mı?" Diye sordum sonra.
"Hayır." Dedi ve devam etti.
"Senin?"
"Sebebi yok, ama sanki var gibi. Bilmiyorum, her dinlediğimde farklı hissediyorum."
En sevdiğim kısmı gelmişti işte.
Özgür hoca sesli bir şekilde benim en sevdiğim kısmı yola bakarak, hiçbir mimiksiz söylemişti.
"Yüzün gökyüzünde, bakamıyorum.
Havada nefesin var, boğuluyorum.
Ben sana bağlarımı çözemiyorum.
Başka bi' dünya yok, gidemiyorum."
Hayranlıkla baktım o an Özgür öğretmene, sesi çok güzeldi.
"Şarkının en sevdiğim kısmı, ayrıca sesiniz çok güzel."
Kısa bir süre baktı yüzüme ve sonra tekrar yola döndü.
"Ben de severim, ayrıca öyle büyütülecek güzellikte değil."
Başımı olumsuzca salladım.
"Bence öyle."
Arabayı durdurduğunda evime geldiğimizi anlamıştım, yüzüme baktı ben de konuşmadan önce gülümsedim, yine gözleriyle gözlerimiz buluşmuştu. Gözleri, güneşten daha parlaktı.
"Bıraktığınız için teşekkür ederim, iyi günler." Dedim.
"Okulda görüşürüz." Dudak büktüm.
"Yarın okula gelmeyi düşünmüyorum."
Kaşlarını çattı.
"Sebep?"
Öksürdüm.
"Kimse gelmiyor, sıkıcı bir hafta."
Hemen cevap verdi.
"Evde daha çok sıkılmayacak mısın?"
Olumsuzca başımı salladım.
"Bahçemle ilgileneceğim."
Onayladı.
"Güzel. Bahçeni sevdim, benim evimin bahçesine de sebze ve meyve ekebilirim. Sorun şu ki, uğraşabilir miyim bilmiyorum."
Gülümsedim.
"Bir uğraş olarak görüyorsanız yapmayın derim, ben bir aktivite, kendimi iyi hissettiğim bir şey gibi görüyorum."
Sonra arabadan indim, gözden kaybolana kadar eve girmedim ve sonra gözden kaybolunca içerir girdim.
Bugün olanları Merve'ye anlatıp ondan bir fikir alsam iyi olurdu aslında.
Üzerimi değiştirdikten sonra yemek yerken görüntülü arayabilirdim.
***
"Anlattım işte Merve, sen ne düşünüyorsun?"
Yüzüne bakılırsa benden çok seviniyordu bu duruma.
"Bu da soru mu Yeşilim, bence kabul etmelisin. Hem para kazanacaksın, aslında zenginsin seni anlamıyorum ama neyse. Hem de seni üniversite sınavına çalıştıracak Özgür hoca, bundan iyisi mi var? Sen bilirsin ama kabul et derim."
Başımla onayladım.
"Haklısın ama o benim öğretmenim, onunla haftanın iki günü aynı evde yaşamam doğru mu sence de?"
Göz devirdi.
"Sanki aynı evde, aynı yatakta uyuyacaksınız Afra? İyi misin sen tatlım. Tamam, biraz tuhaf ama sonuçta sen oraya çalışmaya gideceksin ve yararı da dokunacak sana."
"Sanırım haklısın, yarın okula gelmeyi düşünmüyorum ama ertesi gün geldiğimde söyleyebilirim."
Kaşlarını çattı.
"Gelsene, niye gelmiyorsun. Yalnız sıkılırım ben.."
Omuz silktim.
"Sen de gitme?"
"Evde çok sıkılıyorum canım, gel sen de işte."
Omuz silktim.
"Düşüreceğim." Dedim ve telefonu kapattım.
Jakuzi'yi kullanma zamanım gelmişti, şöyle bir keyif yapsam çok iyi olurdu bence.
Banyoya girip jakuziyi doldurdum ve müzik açıp içine girdim.
Yarım saat kadar sonra havluyu üzerime sarıp odama geçecektim ki zil çaldı, kim gelmişti ki şimdi? Hemen kapıya gidip açtım kaptı.
ÖZGÜR ÖĞRETMEN?
Karşısında yarı çıplak halde ben!
İnsan delikten bakar Afra, niye bakmadan açıyorsam?
Gözleriyle yemişti resmen beni! Yuh ama!
Hemen içeri girip kapıyı kapattı.
"Bu halde kapıyı açman ne kadar doğru? Hem biri görebilirdi." Dedi, sesi sert çıkmıştı.
"Gördü zaten, siz gördünüz."
"Ben yoldan geçen birinden bahsediyorum, üzerini değiştir de gel."
Göz devirdim.
"Ama ben duş sonrası cilt bakımı yapacağım, değiştiremem."
"Benim için fark etmez, bu şekilde de yanımda durabilirsin."
Gözlerimi kocaman açtım.
"Hocam!"
Hırlar gibi değişik bir ses çıkarttı.
"Sevmiyordunuz ama benimle bu şekilde konuşamazsınız öğretmenim."
"Her neyse, ben gidiyorum." dedi ve kalktı. Niye geldi niye gidiyor? Neyse zaten gitsin, karşısında ince bir havluyla durmak hiçte hoş değil.
Kapıyı açıp bana döndü.
Tam konuşacaktı ki ben konuştum.
"Şu iş teklifinizi düşündüm, kabul ediyorum."
Yüzünde memnun olmuşçasına bir ifade vardı.
"Cumartesi görüşürüz o halde, bu şekilde gelme sakın." Dedi çapkıncasına sırıtarak.
Cevap vermedim ve kapıyı yüzüne kapattım.
Bir öğretmenin, öğrencisine böyle davranması ne kadar doğruydu?
Hiç.
Ama bir yandan da niye bu kadar hoşuma gidiyordu?
İki günlük tanıdığım biri, özellikle öğretmenim. Çok Farklı hissettiriyordu bana kendimi.
Düşüncelerimden arınmam gerekiyordu, odama çıkacaktım ki yine zil çaldı!
Açtığımda yine Özgür hocayı gördüm.
"Bir şey mi unuttunuz hocam?" Dedim.
"Evet." Dedi ve telefonunu çıkardı.
"Numaranı almam gerekiyor artık, patronunum sonuçta."
Göz devirdim.
"Okulda da alabilirdiniz."
Ben numaramı yazarken hissettiğim tek şey üzerimdeki gözleriydi.
"Kaydedersiniz." Dedim ve uzattım.
Sonrasında ise gitmişti.
Odama geçtiğimde telefonumda mesaj buldum.
"Numaramı kaydet."
Emrin olur!
Özgür öğretmenim diye mi kaydetsem, Özgür bey mi? Patronum artık sonuçta.
Özgür Hocam diye kaydettim yine de.
"Kaydettim." Yazdım kısaca.
Garip bir adamdı.
____________________________________
💚

GÜNEŞTEN DAHA PARLAKWhere stories live. Discover now