5. Bölüm

21 1 0
                                    

"Hiç beklemediğim bir anda hayatıma girdin ve bana 'yaşıyorum' dedirttin."
____________________________________
Medya; Barış!
____________________________________
Uyandığım yatak bana ait değildi, bu oda da bana ait değildi. Gözlerimi ovuştururken esnedim. Odanın kapısı açıldı, içeri Özgür hoca girdi.
Tabi ya! Gözümün önüne dün gece yaşananlar gelmişti, bu adam beni dün gece iştahla öpmüştü! Aklıma geldiğinde, bu durumdan utanmıştım. Eminim ki yanaklarım kızarmıştır!
"Günaydın, konuşmamız lazım."
Yanıma geldi ve yatağa oturdu.
Salık olan saçımı öylesine topuz yaptım, dün geceyi konuşacağını biliyordum. Acaba nasıl görünüyordum şu an, umarım salya sümük bir hâlim yoktur!
"Dün gece yaşananlar..-" derken lafını kestim ve ben konuştum.
"Pekâlâ, yaşanmamış sayarım." Dedim.
Gözlerimin içine baktı.
"Hayır sersem! Dün gece yaşananlar bir yanlıştı, ama gerçekti."
Anlayamıyordum, şimdi benim unutmam mı gerekiyordu?
"Yani?"
"Sana aşığım ve bunu öğrendin. Bundan sonra sana normal bir öğrencim gibi davranmamı bekleme, öğrendin sonuçta." Dedi, sert bir sesle.
Anlamadığım tek bir şey vardı!
"Okul başlayalı ve beni tanıyalı sadece iki hafta oldu öğretmenim, bu nasıl mümkün?"
Gözlerini kapattı ve derin bir nefes alıp verdi.
"Bilmiyorum, seni ilk gördüğüm gün benim için normal bir öğrenci olmadığını ve olmayacağını anlamıştım."
Tek kaşımı kaldırdım.
"Belki de bir heves? Aşk zannediyorsunuz?"
Anında yüzüme baktı.
"Heves, arzulamak, istemek.. Tüm bu duyguları tattım, ezbere biliyorum hepsini. Bu hissettiğim bambaşka bir şey Afra, tek istediğim şey kalbimde olduğun kadar yanımda olman ve benimle olman."
Konuşmak için dudaklarımı ıslattım.
"Ben bunu nasıl yaparım, siz benim öğretmenimsiniz."
Başını iki yana salladı.
"Bir öğretmenden daha fazlasıyım, Çimen göz."
Yaklaştı ve yanağıma kuş gibi hafif bir öpücük kondurdu.
Bugün kahvaltıyı ben hazırladım, hadi üzerini değiştir ve gel."
Şaşırmıştım.
O soğuk, umursamaz ve sert davranan Özgür hoca gitmemişti ama bu davranışlarına kibarlık ve anlayışta eklenmişti.
Dün ben de karşılık vermiştim!
Başıma birden 'dank' etmişti! Beni öptüğünde ben de karşılık vermiştim, inanamıyordum!
Dudaklarının yumuşaklığını hatırladıkça, içimden bir şeyler akıyordu sanki.
Yerimden kalkabildiğimde, yanıma getirdiğim tişört ve kot şortu giydim.
Şortum normalde giydiklerime göre fazla kısaydı belki evet, ama ben zaten alışkındım böyle giyinmeye.
Aşağı indim, Özgür hoca ortalıklarda gözükmüyordu ve ben de yemek odasına ilerledim.
Masada bir tek kuş sütü eksikti, sahi tüm bunları Özgür hoca mı hazırlamıştı? Bizim bildiğimiz Özgür hoca?
Şaka gibi.
Beni fark etmişti, gözlerini kısarak beni baştan aşağı bir şekilde süzdü.
"Şortun fazla kısa."
Omuz silktim ve yan çaprazına oturdum.
"Ben hep böyle giyiniyorum."
Öksürdü.
"Doğru değil, özellikle de benim yanımda."
Tek kaşımı kaldırarak baktım, anlamamıştım.
"Ben bir erkeğim, Afra." Göz kırptı.
Gerçekten mi, ben de kadın zannetmiştim!
Tabiikide anlatmak istediği şeyi anlamıştım, ama anlamamazlığa gelmek benim işimdi.
"Kahvaltı hazırlamanıza gerek yoktu, ben hazırlasam daha doğru olurdu öğretmenim."
Göz devirdi.
"Ama hazırladım."
"Özgür!"
Sesin geldiği yöne baktım, tanımadığım ama Özgür hoca kadar yakışıklı bir adamdı sesin sahibi.
"Barış! Hayırsız, anca mı aklına geldim?"
Özgür hocayı hiç görmediğim şekilde görüyordum, sevdiklerine karşı çok farklı oluyordu demek ki.
"Kızma kardeşim, kızma. İş sebebiyle gitmiştim Kıbrıs'a biliyorsun, hazır gitmişken tatil yapmak istedim ne var bunda?"
Ben kendimi onların yanında görünmez hissediyordum.
"Biliyorum, bilmez miyim! Hadi geç otur, kahvaltı yapalım."
Bana baktı, sonunda fark edilmiştim yani?
"Yok kardeşim, ben kahvaltımı yaptım da geldim ama kahveni içerim."
Ayağa kalkıyordum ki Özgür hoca buna engel oldu.
"Kalkma Afra, kahvaltıdan sonra beraber içeriz beklesin biraz."
Barış elini uzattı, sıkmam gerekiyordu herhalde?
"Merhaba Afra, Özgür senden hiç bahsetmedi ama evinde olduğuna göre kız arkadaşısın. Ben de çok yakın arkadaşıyım, tanıştığıma sevindim."
Elini sıktım.
"Aksine Barış, Özgür hocanın öğrencisi oluyorum ve hafta sonları ise burada çalışıyorum." Dedim.
Lafa hemen Özgür hoca girdi.
"Aslında çalışmaya ihtiyacı yok. Taşkıran moda evini biliyorsundur, sahibi anne ve babası oluyor ama Afra kendi ayakları üzerinde durma konusunda ısrarcı ve ben de ona böyle bir iş teklif ettim, hem önünde üniversite sınavı var yani beraber çalışacağız."
Yandan gülüş attı.
"Allah herkese senin gibi öğretmen nasip etsin, ne diyelim kardeşim."
***
Barış'ı sevmiştim, kafa yapısı benim kafa yapıma uyuyordu ve şu anlık çok güzel anlaşmıştık.
Barış Özgür hocayla aynı yaştaymış ve Özgür hocanın şirketinde çalışıyormuş.
Aileden de yakınlarmış, aileleri akraba gibiymiş sanki ama değilmiş. Çok karışık!
"Afra." Diye seslendi, Barış.
Telefonumu bıraktım ve bakışlarımı Barış'a çevirdim.
"Efendim."
"Yaşın ondokuz ama görüntün daha olgun." Özgür hocaya baktım.
"Çocuk olduğumu sanıyordum." Dedim, gönderme yaparak.
Barış önce Özgür hocaya baktı ve sonra da bana.
"Buradan bakınca çocuk gözükmüyorsun açıkçası, bir de başka yönden bakmak gerekiyor sanırım."
Gülmüştüm.
"Siz oturun, ben akşam yemeğini hazırlayacağım." Dedim ve yanlarından gittim.
Bugünün menüsüne baktım, New York Steak vardı menüde ve lokum gibi pişmesi gerekiyormuş! Yanına da bol salata.
Nasıl doyuyordu bunlarla?
Protein bakımından güçlüydü tamam, yanında da bol salatada her türlü vitamin vardı ama yine de ben yanında kremalı ya da domates soslu makarna arardım açıkçası.
İçimden bir 'neyse' diye geçirdim ve eti yapmış olduğum sosa yatırdım. Bir saat sosta dinlenmesi gerekiyordu, ben de bu sırada kenarda salata için sos yaptım ve salata malzemeleri çıkarttım.
"Ben gidiyorum Afra, görüşürüz."
Öyle bir dalmıştım ki, Barış'ın sesi beni korkutmuştu.
"Ah pekâlâ, görüşmek üzere."
Mutfağın kapısındaydı ve içeri girmeden direk çıkmış gitmişti.
Kahve makinasının cezvesini çıkartıp içine bir tatlı kaşığı kahve koydum.
"Kahve mi yapıyorsun?"
Olduğum pozisyonu bozmadan, işimi yaparken cevap verdim.
"Evet, filtre kahve bana mısın demedi. Her gün bir fincan Türk kahvesi içerim mutlaka."
Yanıma geldi.
"Bana da yapsana."
Başımı hafifçe kendisine çevirerek konuştum.
"Siz makina kahvesi sevmiyorsunuz."
Omuz silkti.
"İki defa uğraşma, dolapta çikolata da var." Dedi ve içeri gitti.
Ben uzak durmaya çalışıyordum, o daha çok bir arada olmak için her şeyi yapıyordu.
Kahve olduğunda fincanlara koydum ve Özgür hocanın fincanını içeriye götürdüm.
"Senin kahven nerede?"
Mutfağı işaret ettim.
"Akşam yemeğini pişirirken içeceğim ben, mutfakta."
Ayağa kalktı.
"O zaman ben de senin yanında içebilirim, hem yardım ederim."
Kaşlarımı çattım.
"Gerek yok." Dedim ve mutfağa gittim.
Sosa yatırdığım eti alıp ızgaranın üzerine koydum.
"Kendine neden yapmıyorsun, Afra?"
Burada kalmamı beklemiyordu herhalde?
"Eve gideceğim."
"Hayır."
Ne demek hayır?
"Sebep?"
"Sana onu söyleyecektim, iki gün çalışıyorsun zaten ve onda da eve git gel yapma. Burada kal."
Kaşlarım çatılmıştı ister istemez.
"Hayır tabiikide!"
Derin bir nefes aldı.
"Afra, seni yemem!"
Göz devirdim.
"Bilemiyorum, dün akşam yaşananlardan sonra emin değilim bu konuda." Dedim, yüzüne bakmayarak.
"Belli ki aklından çıkartamamışsın." Dedi, yandan yandan gülerek.
"Yok öyle bir şey!"
Eti alt üst çevirdim, Özgür hoca yüzünden yakacaktım!
"Neyse, dediğim olacak Afra. Hafta sonları burada kalacaksın. Cuma gecesi ve cumartesi gecesi benim evimde uyuyacaksın, anladın mı?"
Ciddi mi diye baktım.
Ciddiydi.
"Anlamadım, anlamayacağım ve burada kalmayacağım."
Dudaklarını ıslattı, bu haraketi benim yutkunmama sebep olmuştu.
"Kalacaksın, Afra."
Bana doğru yürümeye başlamıştı.
"Zorla mı?"
Başıyla onayladı.
"Gerekirse."
Tam önüme geldiğinde yana kaydım.
"Gider misiniz, eti yakacağım sizin yüzünüzden."
Beni belimden tuttuğu gibi kendine çekti, ağzımdan inleme gibi bir ses çıkmıştı.
"Bırakır mısınız?" Sesimi yükseltmiştim.
"Hayır."
Yaklaştı ve boynumu öptü.
"Bana.." dedi ve sustu, yaklaştı yanağımı öptü.
"Siz diye.." yine sustu ve çenemi öptü.
"Hitap ettiğin sürece.." yine sustu ve diğer yanağımı öptü.
"Seni böyle öpeceğim." Dedi ve dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı.
Ne! Dudak dudağaydık şu an ve ben bu duruma gelene kadar sesimi çıkartmadan öylece beni öpüşlerini izlemiştim.
Dudaklarımı ayırmaya çalıştım ama nafileydi, bedenini bana öyle bir bastırmıştı ki onu ayıramıyordum kendimden.
En sonunda kendisi dudaklarını çektiğinde aceleyle eti çevirdim.
"Yakıyordum sizin yüzünüzden!" Dedim ve sonra Özgür hocaya döndüm.
"Bir daha beni öpmeyeceksiniz." Dedim, sesimi yükselterek.
"Öpeceğim. Okulda, evde, bahçede, sokakta, kısacası canımın istediği her yerde!"
Kaşlarımı çattım.
"Size karşı bir şey hissetmiyorum!"
Başıyla onayladı.
"Bu yüzden mi sana çocuk dediğimin ertesi günü gayet kadınsı bir şekilde okula ve ardından partiye geldin? Bana karşı içinde bir şeyler var ve onlar bana doğru akıyor, bunu hissediyorum! Sen de engel olamayacaksın buna."
Cevap vermedim, salata malzemelerini yıkayıp salata yapmaya başladım.
"Buradan gitmiyorsun, yarın akşam seni ben götüreceğim eve."
Sonra da odaya gitmişti.
Hayır efendim, gideceğim.

GÜNEŞTEN DAHA PARLAKМесто, где живут истории. Откройте их для себя