3. Bölüm

19 0 0
                                    

"Sana benden başkası yasak.."
____________________________________
Medya; Özgür
____________________________________

Yine alarmımdan çok önce uyanmıştım, açıkçası bu duruma alışmış olsam da alarmı tamamen kapatamıyordum. Bir gün uyuyakalırsam diye o alarm hep var, çünkü bazen uykucu tarafım daha baskın olabiliyordu.
Bugün günlerden Cumartesi'ydi ve benim kahvaltı bile yapmadan Özgür öğretmenin evine gitmem gerekiyordu. Kahvaltı orada hazırlayacağım için evde kahvaltı yapmam fazlasıyla saçma olurdu.
Dün konum atmasını istemiştim, kendisinin alabileceğini söylese de kesin bir dille reddetmiştim.
Patronum ve öğretmenimdi bir de şoförlüğümü mü yapacaktı?
Giyinme odamdaki gardrop kapaklarını sonuna kadar açtım, ne giysem bilmiyordum ama tek bildiğim şey güzel olmak istediğimdi.
Yine elim her zaman giydiğim tarzda şeylere gitti. Beyaz ince bir tişört ve yeşil, efil efil bir etek tercih etmiştim. Eteğim açık yeşildi, içinde beyaz çizgiler vardı kısa kısa ama çizgili değildi. Tişörtümü eteğimin içine sokmuştum ve ayağıma da beyaz spor ayakkabılarımı gitmiştim.
Saçımı at kuyruğu da yapsam yakışırdı, topuz da yapsam yakışırdı, ama yine de at kuyruğu yapmıştım. Zaten bu sıcakta salık saçla duramazdım.
Bolca rimel ve şeftali tonlarında hafifçe mat bir far sürmüştüm. Daha sonra ise dudak renginde ruj sürüp günlük sıktığım yasemin ve vanilya aromalı parfümümü sıktım.
Yasemin kokusunu çok seviyordum, benim asıl kokum diyebilirdim.
Küçük ince ipli çantamın içine cüzdanımı ve anahtarımı koydum. Konum için telefonum gerekliydi ve bu yüzden çantama koymamıştım.
Yoldan geçen bir taksiye bindiğimde yarım saat içinde evinin önündeydim.
Saate baktığımda sekize geldiğini gördüm.
İhtişam akan duvarların ortasındaki ihtişamlı kapıyı açıp içeri geçtim. Bu evde Özgür hoca yalnız mı yaşıyordu gerçekten? Bu ev kocamandı! Villa resmen, ev demeye bin şahit gerekir.
Bir öğretmen nasıl bu kadar zengin olabiliyordu?
Öğretmensin sen yani? İstanbul'un en lüks semtinde böyle bir lüks villada nasıl yaşar ki bir insan?
Evin girişinde bahçe yoktu, normal zemindi. Muhtemelen bahçe arka taraftaydı.
Zile bastım, evinin gri kocaman bir kapısı vardı.
On saniye geçti ya da geçmedi kapı açıldı, Özgür hocanın üzeri çıplak, altında ise havlu vardı. E yuh ama!
"Günaydın, geç." Dedi.
Hoşbuldum öğretmenim!
Takip ettim, beni götürdüğü yer mutfaktı. Güzel mutfağı vardı, mutfaktan oturma odası gözüküyordu, arada cam gibi bir şey vardı ve lacivert jaluzi vardı.
Net gözükmese de gözüküyordu.
"Ben üzerimi değiştirip yarım saat kadar yürüyüş yapacağım, sen kahvaltıyı hazırla ve beni ara. Muhtemelen sen de kahvaltı yapmadan geldin, iki kişilik hazırla."
Zaten öyle yapacağım?
Öncelikle krep yaptım. Krepler olurken salata, domates doğrayıp peynir çeşitleri ve zeytin çeşitleri çıkarttım. Ne kadar çok çeşit vardı! Reçellere göz attım. Çilek, portakal, kayısı, ayva, limon, ananas ve havuç reçeli vardı.
Ne kadar çok reçel vardı böyle! Hepsinin tadına bakmak istediğim için küçük kaselere hepsinden çok az koydum. Bal, kaymak ve tereyağı da çıkarttım. Ben kahvaltıda ceviz de tercih ediyordum, tok tutuyordu en azından. Cevizler neredeydi acaba? Normal dolapların kapaklarını açıp baktığımda cam kenarındaki dolapta büyük bir kavanozda buldum. Alıp küçük bir kaseye biraz boşalttım.
Yumurtaları değişik bir şekilde pişirebilirdim?
Dolaptan en sert iki domatesi çıkarttım ve soğuk suda yıkadım.
Sap kısımlarını kapak gibi kestim, içini bir kaşık yardımıyla boşalttım. Daha sonra boşalttığım içi ziyan olmasın diye ezdim ve domates sosu yerine onu kullanmak için içine biraz zeytinyağı döktüm. 2-3 dakika pişirdim.
Domateslerin içine kaşar peyniri rendeledim, ikisine de birer adet yumurta kırdım ve üzerine tuz, karabiber döktüm ve fırına saldım.
O fırındayken ben de sürme çikolatayı çıkardım ve yine küçük bir kaseye koydum.
Daha sonra kuymak yaptım, kuymak benim vazgeçilmezimdi.
Ekmekler neredeydi?
Heh, bulmuştum!
Tam buğday ekmeği mi?
Pöf, bu ekmekten bir dilim yemekle doyuyorsun ki!
Büyük bir tabak çıkartıp içine dört beş dilim koydum ve en sonunda tüm hazırladıklarımı içeriye, yemek odasına, masaya götürdüm.
Çayı ne zaman demlemiştim ben? Hiç hatırlamıyordum.
Boşverip raftan iki tane çay bardağı ve çay tabağı çıkarttım.
Bu arada fırındaki yumurtalarım olmuştu, fırından çıkartıp üzerine doğradığım maydonozlardan hafifçe serptim ve yemek odasına götürüp ikimizin tabağına da sosuyla birlikte koydum.
Tamam, işte bitti!
Tamam da, yürüyüşe gittiyse bu adam niye duş aldı? İnsan önce duş alır sonra yürüyüş yapar.
"Tüm bunları sen mi hazırladın? Bu kadar kısa zamanda?"
Korkmuştum!
"Ben bir şey yapmadım ki, yani çok bir şey yapmadım en azından."
"Tüm bunların hepsini yiyebileceğimi zannetmiyorum." Dedi.
Hop, burada ben de varım!
"Ben de yiyeceğim ya hani öğretmenim." Dedim, göz devirdi ve baş köşeye geçti.
Tabağını resmen doldurdu, hani yiyebileceğini zannetmiyordu?
"Biz böyle her hafta sonu kahvaltıları beraber mi yapacağız?" Diye sordum.
Gözlerime baktı, niye öyle bakıyordu ki zaten!
"Rahatsız mı oldun?" Diye sordu, ciddiydi.
"H-hayır ama sonuçta çalışıyorum ve öğretmenim dışında patronumsunuz."
Kaşlarını çattı, böyle olunca bakışları çok katı oluyordu.
"Kahvaltı yapıp buraya gelsen hem iki kere hazırlık yapmış olacaksın ve yorulacaksın, hem de normalden daha erken uyanmış olacaksın ve uykunu alamamış olacaksın. Mantıklı düşün biraz!"
Sesini bir tık yükseltip soğuklaştırmıştı, bozulmuştum.
"Haklısınız."
Sesim kırık çıkmıştı.
Sonrasında hiç konuşmadık, kahvaltımız bittikten sonra ben masayı toplarken Özgür hoca içeri girdi. Bulaşıkları makinaya koyup, kalanları da yerine koyduktan sonra tezgahı, ocağı ve fırının içini sildim, sonra da ellerimi yıkadım.
"Temizlik işiyle ilgilenen birisi var zaten."
Korkmuştum, arkamı döndüğümde Özgür hocayı kapıya dayanmış ve ellerini de göğsünün altında birleştirmiş bir şekilde gördüm. Şu an bakıldığında çok masum gözüküyordu, ama öyle değildi biliyorum.
"Mutfak artık benim alanım." Dedim, sert bir şekilde.
Kahve yapacaktım ve fincanlar üst raftaydı.
Uzanmaya çalıştım, alamadım.
Tam sandalye almak için arkamı dönecektim ki belimde bir el hissettim.
Hissettiğim tarafın diğer tarafına baktığımda ise Özgür hocanın boynuyla bakıştık. Parfümünün kokusu ciğerlerime kadar işlemişti.
Benim uzanamadığım kahve fincanlarına uzanmıştı ve tezgaha koymuştu. Sonrasında ise ona dönmüştüm ve elini hafifçe koyduğu belimden çekmişti.
Hâlâ yakınımdaydı, yüzümü inceliyordu sanki.
"Teşekkür ederim." Dedim ve bir iki adım geri gidip alt çekmeceden cezveyi çıkarttım.
"Unutmamışsın." Dedi, sesi farklı çıkıyordu.
"Unutmam." Dedim.
***
"Mutfaktan çıkacak mısın artık?"
Akşam yemeğini hazırlıyordum, ne yapayım!
Bugün Özgür hoca Pepe Verde Soslu bonfile ve yanına da bol salata istemişti.
"Hocam salata yapıyorum! Et ve sosta bir yanda oluyor, çıkamam!"
Yanıma geldi.
"Ders çalışacaktık!" Dedi.
"Aç mı kalalım?" Dedim.
Akşam yemeğini de Özgür hocalarda yiyecektim, öyle istemişti.
Ne anladım çalışmaktan?
"Ne zaman bitecek?"
"Bana ders çalıştırmaya dünden razısınız bakıyorum?" Diye sordum dalga geçer gibi.
"Evet." Dediğinde bakakaldım.
Göz devirdi ve gitti!
Dalga mı geçiyordu bu adam benimle?
Yok, ben bu işi kabul etmeyecektim! Hem okulda, hem evde görmek bana yaramıyordu.
Bir haftada bu tanıya varmıştım, evet.

GÜNEŞTEN DAHA PARLAKWhere stories live. Discover now