1.9

942 147 112
                                    

"Ne yapıyorsunuz siz burada?"

Kafamıza bir şey fırlatmamıştı. Sesini yükselterek bağırmamıştı da. Odaya biz tam öpüşecek pozisyondayken girmişti ama beklediğimiz hiçbir tepkiyi vermemişti.

Ya ben bize karşı tutumunu yanlış anlamıştım, ya da Jennie kendinde değildi.

Jungkook da bu tepkisine şaşırmış olacaktı ki şaşkınca gözleri büyümüş Jennie'ye bakıyordu. İkimizde şaşkınlık içinde kıvranırken ilk kendine gelen ben olmuştum.

"Sen kızmadın mı?"

Ses tonum bile çekingen çıkarken umrunda değilmiş gibi omuz silkti. "İlişkiniz var sonuçta birlikte olmanız çok normal." Hafifçe öksürdü. "Sadece yer ve zaman dilimini yanlış seçmişsiniz."

Ben dediklerini kavrarken bazen Jennie'nin takındığı bu olgun tavırlarına imreniyordum. Her zaman nerede nasıl davranması gerektiğini çok iyi biliyordu.

Ama benim aksime Jungkook hala şaşkınlığını atmış gibi görünmüyordu. Bunu yüzünde ki şapşal ifadeden herkes anlayabilirdi. Çok tatlı görünüyordu!

Jennie nefesini vererek, "Şuna söyle şu şapşal modundan çıksın." gözlerini bana dikti. "Ben şimdi içeriye geçiyorum ve bir saat veriyorum Chaeng. Bir saat sonra geleceğim ve onu burada görmeyeceğim." diyerek odadan hızlıca ayrılmıştı.

Jennie'nin arkasından kapıya bakarken Jungkook, "Az önce tam olarak ne oldu?" diye sorduğunda bilmiyorum dercesine omuzlarımı kaldırdım.

Altmış dakikamız vardı. Tam bir saat.

Oturduğum yerden hızla ayağa kalktım ve Jungkook'u da kolumdan tutup kalkmasını sağladım. "Hadi bir şeyler yapalım. Bir saatimiz kaldığını duydun, iyi değerlendirmeliyiz."

Yüzünde arsızca bir sırıtış gördüğümde gözlerimi devirip koluna vurdum. "Öyle değil Jungkook."

Gözlerim odamın içinde gezerken makyaj masam gözüme çarptı. Aklıma gelen şeyle kocaman gülümseyerek, "Bekle burada." dedim ve masamın önüne giderek çekmeceyi açtım. Siyah bir kalem ve özenle yerleştirmiş olduğum plağı elime alarak soluğu dibinde aldım.

Gözleri ne yaptığıma bakarken onu omuzlarından iterek yatağa oturmasını sağladım. Kucağına bıraktığım plağı ve kalemi ona uzattım.

"Hadi imzala."

Yüzünde gördüğüm samimi ve sıcacık gülüşü ile içim içime sığmamıştı. O sadece gülümsediğinde bile cenneteymiş gibi hissediyordum. Bana bakarak sadece gülümsese her şeye kabuldüm.

Kalemin kapağını açarak plağın üzerine boşluk bırakarak imzasını attı ve kalemi bana uzatarak bıraktığı boşluğu gösterdi.

"Bu ikimizin eseri bu yüzden ikimizin de imzası olmalı."

Gülümseyerek bıraktığı boşluğa imzamı attım. Plağı eline alarak hayran bakışlar atrken gözlerinin benim imzamın üzerinde olduğunu fark etmiştim. "Neye bakıyorsun öyle?"

"İmzan gerçekten çok güzel. Ben birkaç kez denedim ama seninki gibi olmuyor maalesef."

Dudaklarını da büzerek konuşmuştu. Benim imzamı denemiş olması bile bayılmamı sağlayacak derecedeydi. Gerçekten ağzına vurarak sevesim vardı. Nasıl bu kadar tatlı olabilirdi ki?

Ona gülümseyerek şapşalca baktığımı fark etmiş olacaktı ki başını bana çevirerek dudaklarını araladı. Konuşmasına fırsat vermeyerek burnunu sıktım. Bunu beklemiyor olacaktı ki kaşları yukarı kalkmıştı. Şaşkınlığından yararlanarak iki elimi de yanaklarına çıkardım ve sıkmaya başladım.

still with you Where stories live. Discover now