2.7

760 154 167
                                    

Selena Gomez, Feel Me.

Hayatta her zaman ne istediğimi bilen bir insan olmuştum. İdol olmadan önce şirkete ilk başvurduğum zamanda. On dört yaşımdan bu ana kadar müzik için yaşamıştım. İdol olmayı bir hedef haline getirmiş, önüme nasıl zorluklar çıkarsa çıksın hepsini yenmeye çalışmıştım. Başarmıştım da.

Sonra aşk çalmıştı kapımı. Beni darmadağın edeceğini, ruhumu parçalara ayıracağını bildiğim halde kabul etmiştim; hayatıma aşkı almıştım.

Jeon Jungkook. Hayatıma öyle bir girmişti ki, kendimi unutmuştum. Nerede olduğumu, ne yaptığımı, neden var olduğumu unutturmuştu bana. Tabiri caizse; fena tutulmuştum.
Gözüm ondan başkasını görmez olmuştu. Ve hatasını gördüğümde de onu görmez olmuştum. Kendi kendimi yiyip bitirmiş, kendi kendimi inandırdığım saçma nedenleri bahane etmiştim önüme.

Şimdi de pişmandım işte. Ona ettiğim tüm can acıtıcı cümlelere. O gün bana bakışı asla silinmiyordu hafızamdan. Gözlerimi her kapattığımda hayal kırıklığı, kırgınlık dolu kahvelerini görüyordum. Bana her zaman capcanlı bakan gözleri, Seni hayatımda istemiyorum Jeon Jungkook dememden sonra tüm canlılığını kaybetmiş, soluk birer çift kahveye dönmüştü.

Canını yakmıştım ama en az onun canını yaktığım kadar yanıyordu canım.

Ne olursa olsun vazgeçmek yoktu. O küçük prensti. Bende asla vazgeçemediği gülüydüm. Beni bırakmazdı, bırakamazdı.

Hele canına kast ettiğini öğrendiğim andan beri nefes alamıyordum. Ona bir şey olsaydı yemin ederim ki ölürdüm. Bu düşünceyle bile saç diplerim sızlarken sertçe yutkundum.

Yurtlarına gelmiştim. Hangi yüzle bilmiyorum ama gelmiştim işte. Uzak kalmak istemiyordum, eğer beni hemen affetmese bile direnirdim; tıpkı onun gibi. Onun benden vazgeçmeyişi gibi.
Her şey için geç kalmamışsam tabii.

Kapıyı çaldığımda saniyeler sonra Hoseok'un yüzü karşılamıştı beni. Bu yurdun kapı görevlisi falan oydu sanırım. Maskem hala yüzümü kapattığı için beni tanıyamamış, "Siz?" diyerek çözmeye çalışmıştı.

Tek elimle yüzümü kapatan maskeyi çeneme kadar indirdim. Beni gördüğü anda kaşları kalkmış bir saniye sonra kapının önünden çekilip geçmem için yol vermişti. Aramızda ki meseleleri az da olsa biliyor olmalılardı. Ne kadar aptal olduğumu da düşünüyorlar mıydı acaba, ben öyle yapıyordum çünkü.

İçeriye doğru adımladım ve ayağımda ki beyaz sporları çıkardım. Ev sessizliğini koruyordu. Hoseok kapıyı kapatırken, "Jungkook odasında." dediğini işitmiştim. Ona başımı sallayıp gülümserken aynı şekilde karşılık verip gözden kaybolmuştu. Gerçekten hiç kimse görünmüyordu ve fazlasıyla sessizdi. Şirkette falan mıydı diğer üyeler acaba?

Derin bir nefes aldım ve yumruk yaptığım ellerimle yukarı kata çıktım. Jungkook'un odasının önüne gelmiştim yine. Haftalar öncesi gözümde canlandığında tırnaklarımı avuç içime batırmıştım. O gün kaçmak yerine durup dinleseydim şu an bunları yaşıyor olmayacaktık. Gerizekalı olduğunu bir kere daha hatırla Chaeyoung ve öyle devam et yoluna.

Titreyen elimi kaldırıp kapı koluna uzandığım anda içimi saran gerginlikle duraksamıştım. Neden böyle oluyordu bilmiyorum ama sanki ilk karşılaşmamızmış gibi heyecanlı ve gergindim. Sakin olmam gerekiyordu. Hem bana ne kadar kızgın veya kırgın olursa olsun evden kovacak hali yoktu ya. Abartmamalıydım.

Tekrar kesik bir nefes çektim ve kapıyı araladım. Odası yavaş yavaş görüş açıma girerken yine aynı yerde olduğunu gördüm. Çalışma masasının önünde ki tekerlekli sandalyedeydi, elinde kalem önünde kağıtlar vardı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 09, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

still with you Where stories live. Discover now