Bölüm 1 - Hastaneden Kaçış

91 55 12
                                    

Her günkü gibi o gün de zamanın hiç durmadan aktığı bir gündü. Joe zamandan nefret ederdi. Hatta onu durdurabileceğini bile düşünüyordu. Çılgınca değil mi? Joe'nun bir sürü fikri vardı. Hepsi de imkânsız ama muhteşem fikirlerdi. Gökyüzünün rengini değiştirmek isterdi mesela. Daha sonra yıldızlara ulaşmak isterdi. Her okuduğu kitabın içine girip hikâyeyi yaşamak isterdi. Herkes ona ''Bay Delifikir'' derdi. Fikirlerinden ve yapmaya çalıştığı deneylerden bıkan komşular onu sürekli şikayet ederdi. Sonunda onu bir akıl hastanesine göndermeyi başardılar. Joe henüz yirmi sekiz yaşındayken o hak etmediği duvarların arasına tıkıldı. İşte bu sıradan günde Joe içinde yaşamaya çalıştığı kitabının sayfalarını aralarken beyaz önlüklü adam –muhtemelen bir doktor- onun yanına geldi.

''Merhaba Joe. Seni tekrar görmek çok güzel''

Joe bu doktordan nefret ederdi. Tam bir tiksinti duyardı. Önlüklü adam da onu sevmezdi ya. Joe gözlerini kaçırıyor, ona bakmamaya çalışıyordu.

''Seni görmekse midemi bulandırıyor doktor. Eminim ki aynaları bile çatlatıyorsundur.''

Doktor buna sinirlenmiş olmalıydı ki pantolonundan çıkardığı kemeri katladı ve Joe'yu öldürürcesine dövmeye başladı. Joe gülüyor, yediği dayaklara hiç mi hiç aldırmıyordu. Doktor ise o güldükçe daha da sinirleniyor, daha da sert dövüyordu. Fakat bunun hiçbir etkisi olmuyordu. Sonunda durdu. Yorulmuştu. Joe ayağa kalktı. Gömleğini kaldırdı ve beline baktı. Kıpkırmızı olmuştu. İzler çok derindi. Joe hâlâ gülümsüyordu.

''Deli. Fakat senin hakkından ne gelir biliyorum. Aşağılık.''

Joe kaşlarını kaldırdı. Doktorun ne yapacağını hayretle izliyordu. Doktor onun masasına doğru ilerledi. Eliyle masanın üstündeki her şeyi devirdi. Buna Joe'nun biricik kitabı da dahil. Joe'nun kaygı dolu mimikleri doktoru mutlu ediyordu. Kitabı yerden aldı ve sayfalarını teker teker koparmaya başladı. Joe onu engellemeye çalıştı. Hatta yalvardı. Bin yüz elli altı sayfanın hepsi yırtılmıştı. Doktor aralarından seçtiği kâğıtları aldı ve cebindeki kibritle yakıp Joe'nun önüne attı. Daha sonra da hücreden çıktı ve büyük bir kahkaha attı.

''Aptal deli. Bir de deliler dahi olur derler.''

Joe doktorun arkasından küfürler saydırıyor, beddualar ediyordu. Kitabın sayfalarını teker teker topladı. Yanmış olanların küllerini de topluyor fakat birleştiremiyordu. İşte bu Joe'nun en nefret ettiği şeydi. Kitaplarından başka dostları yoktu. Bazen kitaplarını sıraya dizip onlarla gerçekten konuşurdu. Joe artık buradan sıkılmıştı. Kaçmak için bir plana ihtiyacı vardı. Anahtarların nerede olduğunu bile bilmiyordu. Fakat kaçmak için o sıradan anahtarları kullanmak gibi bir niyeti yoktu. Daha da çılgınca olmalıydı. Daha sonra doktorun giderken düşürdüğü kibrit kutusunu buldu. İçi hâlâ doluydu. Hastaneyi yakmak gibi aptalca bir plan yapamazdı. Çünkü o zaman doktorlar ve diğer görevliler kendi canını kurtarmak için kaçardı ve delileri orada bırakırlardı. Kimse yardım etmezdi. Beş yıl önce de öyle olmuştu. Bunu o yangından sağ salim çıkan tek kişi olan Edd sürekli anlatırdı. Joe ise onu hikâyelerinin sıkıcı olduğunu düşünüyordu. Joe bir yangın başlatmayacaktı. Daha iyi bir şey yapacaktı. Kahvaltıda yemekler sürekli plastik kaşıkla gelirdi. Sivri uçlu ve sert şeylerin kullanımı yasaktı. Joe 1 ay boyunca tüm kaşıkları biriktirdi. Kibritle onları eritti ve semsert bir bıçak yaptı. İşte bu iş görürdü. Şimdi o bıçağı nasıl kullanabilirdi? Aslında bir yolu vardı. Joe'nun hep hayalini kurduğu o yıldızlar hücrenin yüksek duvarlarından görünebiliyordu. Bir gece Joe, herkes uyurken o yıldızlara bakakaldı. Yatağın üstüne çıkıyor, duvarın üstündeki parmaklı pencereye tutunuyor ve yıldızları izliyordu. Bıçağı aldı ve parmaklıkları kesmeye başladı. Demirden olmaması iyiydi. Sadece çok sert bir odundan yapılmıştı ve griye boyanmıştı. Joe sonunda tüm parmakları kesti. Kendini pencereye doğru çekti ve pencereden çıktı. Hastanenin dış duvarına yaslanıyordu. Bu yer Joe'nun düşündüğünden daha da yüksekti. Yaklaşık on metre yukarıdaydı. Tek umudu karşıdaki ağacın dallarına atlamaktı. Bunu sadece deliler yapardı bu yüzden Joe da yaptı. Ağacın dalı bükülüyor ve Joe'yu yavaşça yere indiriyordu. Hastanenin duvar çitlerini aşıp yola doğru koştu. Yağmur yağmaya başlamıştı. Rüzgâr da şiddetleniyordu. Fakat hiçbir şey Joe'nun kaçmasına engel olamazdı. Yolda sahibi olmayan bir bisiklet gördü ve ona bindi. Daha doğrusu çaldı. Kendi kendine bir şarkı mırıldanıyor ve yoluna devam ediyordu.

Oh, bak! Ağlıyor gökyüzü

Bir kere bile görmedim gün yüzü

Hayatım hep acı hep hüzün

Yaşadığım tek şey zulüm

Şimdi kaçtım! Yolumu açın

Durduramaz kimse beni

Bu duygular değil ki geçici

Hissederim bunu ebedi

Çünkü bana derler deli!

En sonunda şehre ulaştı. Yağmur hâlâ dinmemişti. Islak ve açtı. Yemek yemeliydi. Ancak parası yoktu. Etrafta gezinip durdu. Herkes şemsiyeyle dolaşıyordu. Yerdeki taşlardan birini eline aldı. Elinde sallayıp duruyordu. Yukarı atıyor ve tutuyordu. Daha sonra köşe başındaki yaşlı ve şişman şemsiye satıcısını gördü. Yanına kadar gitti. Taşı duvara attı. Duvardan sekip şemsiyecinin sırtına çarptı. Şemsiyeci arkasını döner dönmez Joe şemsiyelerden birini alıp ortadan kayboldu. Bu onun daha çok ıslanmasını engellerdi. Şemsiyeci önüne döndüğünde şemsiyelerden birinin eksik olduğunu fark etmedi. Joe herkesin arasına karışıp gitti. Karnı daha da guruldamıştı. Yol üzerinde bir market buldu ve içeriye girdi.

Ölene Dek BirlikteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin