Bölüm 5 - Yalan Dolan Bir Aşka Doğru

53 51 0
                                    

Sabah erken kalktı. Kıyafetlerini değiştirdikten sonra cama doğru ilerledi. İnsanların mutlu,özgür ve yaşıyor olması onu delirtiyordu. Joe mutsuzdu, özgür değildi çünkü kitap onu ele geçirmişti ve peşinde onu arayan polisler ve doktorlar vardı. Yaşıyordu ama yavaş yavaş da ölüyordu. İçindeki acı çoğaldıkça gönlünü çevreleyen dikenler daha da sivrileşiyordu. Mutfaktan gelen seslerle kafası dağıldı. Kapıyı açtı ve ilerledi. Bir melodi, mırıltı. Carol şarkı söylüyordu. Joe'yu fark etmesiyle sessizleşti.

''Günaydın Joe, kahvaltı hazır. Otur bakalım.''

Joe, Carol'un gösterdiği sandalyeye oturdu. Carol çayı bardaklara doldururken Joe masanın üstündeki gazeteye göz gezdirmeye başladı.

''Bir seri katil ve aynı zamanda deli olan Joe Moore, Whisper Akıl Hastanesi'nden kaçtı. Eğer bu hastayı görürseniz bizi arayın. Hasta bulunur bulunmaz imha edilecektir. Hepsi sizin güvenliğiniz için.''

Joe sinirlendi. O bir seri katil değildi. Seri katil onlardı. Gazeteyi buruşturdu. Yırttı ve attı. Carol, Joe'nun karşısındaki sandalyeye oturdu. Joe'nun elini tuttu. Gülümsedi ve onu sakinleştirmeye çalıştı.

''Sakin ol, ben sana inanıyorum. Hatırla, sana bir söz verdim. Yardım edeceğim, kimseye seni gördüğümü söylemeyeceğim. Benimle güvendesin.''

Joe gülümsedi. Daha sonra el ele tutuştuklarını fark etti. Carol bunu fark etmeden yapmıştı. Utandı ve elini geri çekti.

''Teşekkürler Carol. Hayatımı kurtarmış sayılırsın. Sana rastladığım için çok şanslıyım.''

Carol gülümsedi. Ona çayı uzattı ve kahvaltıya başladılar. Joe, ona yakınlaşmanın bir yolunu bulmalıydı. Ona daha yakın olmalıydı. Kahvaltılarını bitirir bitirmez Carol'la birlikte etrafı topladılar. Ona bu şekilde yakın olabilirdi. Ona işlerinde yardım ederek yakınlaşabilirlerdi.

''Carol, sana yardım etmek istiyorum. Hem işin de kolaylaşır. Ayrıca bir ücret falan da istemiyorum. Sana olan borcumu yardım ederek ödeyebilirim. Lütfen itiraz etme, böyle kendimi daha da kötü hisediyorum.''

''Fakat Joe, yakalanırsın. Gazetelerde fotoğrafın basılı, seni tanırlar.''

''O zaman değiştiririz yüzümü. Makyaj işe yaramaz mı?''

Carol bir kahkaha attı.

''Tıpkı bir kadın gibi.''

''Bunlar sadece yüze sürülen boyalar. Boyaların cinsiyeti mi olur hiç?''

Carol pes etmişti. Odasına gidip makyaj aletlerini aldı. Joe'yu banyodaki sandalyeye oturttu ve makyajını yapmaya başladı. İlk önce yüzündeki çizikleri kapattı. Neredeyse belli olmayan kaşlarını düzellti. Dudaklarını daha da parlattı. Bir erkek makyajı yapmaya çalıştı ve gayet de başarılı olmuştu. Eski hâline azıcık benzese de insanlar onun Joe olduğunu anlamayacaktı.

''Şimdi sana bir isim vermeliyiz. Mesela...''

''Liam? Liam Murphy''

''Evet, güzel bir isim. Memnun oldum Bay Murphy.''

          Gülüştüler. Az sonra ise aşağıya, dükkana indiler. Kimse Joe'nun Joe olduğunu düşünmüyordu. Daha sonra dükkana biri geldi. Joe onu tanımıştı. Julia'nın ölümüne sebep olanlardan biriydi. İsmini bilmese de Julia'yı öldürenlerin yüzünü asla unutmazdı. Adam dükkandan çıkınca Joe da onu takip etmeye başladı. Bir eve girdi. Joe, camdan onu izliyordu. Adam karısına ve çocuklarına sarıldı. Bu tablo Joe'yu bir kez daha çıldırttı. O adamın mutlu olmaya hakkı yoktu. Onu ve Julia'nın ölümüne sebep olan herkesi öldürecekti. Kararlıydı. Carol'un yanına geri döndü.

''Yandaki satılık yeri görüyor musun? Fiyatı çok da pahalı değilmiş. Orada çalışabilirsin. Ne dükkânı açmak istiyorsun? Aman sakın benimki gibi ekmek, gazete gibi sıradan şeyler satan bakkallar gibi olma. Bu sokakta yaşayan insanlar pek fakir. Ayrıca hırsızlar her yerde. Dikkatli olmakta fayda var.''

Joe biraz düşündü.

''Boyalarla aram iyidir. Elime bir fırça verirsen sana bir dünya veririm.''

''Anlaşılan bu konuda çok iddialısın. Portreler, manzaralar... Düşündüm de, evet. Olabilir. Hatta bir sokak ilerimizde oturan Bay Marling bu tür şeylere karşı merak doludur. Az önce dükkandaydı. Görmüş olmalısın. Her neyse, bir gün onun evinin duvarlarını da boyayabilirsin. Muhteşem bir fikir değil mi? Ah, sanırım çok konuştum.''

''Bahsettiğin adamı daha önce hiç görmediğime yemin edebilirim. Her neyse. Şu bahsettiğin satılık yere baksam iyi olacak. Fiyatta bir indirim yapar umarım.''

               Joe dükkandan çıktı. Carol'un bahsettiği yere doğru ilerlemeye başladı. Dükkanlar birbirine çok yakındı. Böylece çok fazla ayrı kalmalarına gerek olmazdı. Boş dükkanın sahibiyle konuştu. Anlaştılar ve dükkanı düzenlemeye başladı. Carol da ona yardım ediyordu. Boyalar ve fırçalar biraz kalitesizdi. Bu yüzden çok fazla para ödemediler. Joe birkaç hafta boyunca sadece tablolar yaptı. Bir ayın sonunda nihayet dükkana bir müşteri geldi.

''Merhaba asil sanatkâr, karşı dükkandan alışveriş yapıyordum ve vitrine koyduğunuz resimleri gördüm. Sadece tuvale mi çizersiniz?''

                 Joe başını kaldırdı ve konuşan adama doğru yüzünü çevirdi. İyi giyimli, derli toplu bir adamdı. Adam tabloları işaret etti. Joe kafasını sallayıp adama cevap verdi;

''Evet, yani şey... Yok hayır. Duvarları da boyayabilirim.''

            Adam elini yeni tıraş ettiği çenesine götürdü. Gülümsedi ve daha sonra cebinden çıkardığı para kesesini Joe'nun üstüne attı.

''Bu tabloyu alıyorum. Daha fazla para kazanmak istiyor musun?''

Joe tam konuşacak oldu ki adam onun sözünü kesti.

''Elbette istiyorsundur. Sana verdiğim para seni ancak bir hafta idare eder. Her neyse, şu köşkü görüyor musun?''

İşaret parmağını kaldırdı ve arka sokakta çatısı görünen şehrin en güzel köşküne işaret etti.

''Yarın sabah ne zaman uygun olursan gel. Fakat dokuzdan önce gelme çünkü o saatte kahvaltı çoktan edilmiş olup çay saati başlar.''

                Joe kafasını salladı. O köşk intikam almak istediği insanların yaşadığı yer değildi fakat bu şehrin en gösterişli, en güzel eviydi. Bu eve gelen misafirler de soylu kişilerdi. Evdeki resimler beğenilirse Joe daha çok eve gidebilirdi. 

                  O sırada ise adam, Joe'nun dükkanından çıkar çıkmaz koşarak köşke gitmişti. Ev halkına Joe ve yaptığı güzel tabloları anlattı. Aldığı tabloyu ise onlara sergiledi. Köşkün sahibi bu resimlerden oldukça etkilenmişti. Joe bütün bu olanlar için çok fazla heyecanlı değildi. Soğukkanlılığını koruyordu. İntikam, heyecana ihtiyacı olmayan bir istektir. En azından Joe öyle düşünüyordu. Sonunda ertesi gün geldiğinde, saat sabahın on buçuğu iken Joe çoktan giyinmiş, yüzünü saklayan o makyajını yapmış, boyalarını ve fırçalarını düzeltiyordu. Carol kahvaltıyı hazırlamıştı. Birlikte sofraya oturdular.

''Carol, bunca zaman bana destek olduğun için çok teşekkür ederim. Kimse beni böyle karşılamazdı. Muhtemelen sonum polis olurdu. Sana nasıl minnettar olduğumu bilemezsin.''

Carol gülümsedi. Joe o kadar güzel rol yapıyordu ki Carol hiçbir şey anlamamıştı.

''Büyük köşkte bana bir iş verildi. Birazdan orada olacağım. Sanırım artık para kazanmaya başlayacağım. Hepsi de senin sayende. Çok teşekkür ederim.''

Elini Carol'un omzuna koydu. Çayını bitirince ise kalktı ve Carol'a göz kırpıp aşağıya indi. Carol elini göğsüne götürdü. Kalbi hızlanmıştı. Ansızın gelen birinin onun kalbini çalabileceğini düşünmemişti. Mutlu değildi, mutsuz değildi. Heyecanı mutluluğunu gizliyor, kederini azaltıyor ve kalbini coşkuyla çalıştırıyordu. Joe'yu her düşündüğünde yanağındaki gamze biraz daha beliriyor, istemsizce gülümsüyordu. Ona âşık olmak istemiyordu fakat her insan gibi istemediği kişiye âşık olmuştu. Bu aşkın olması yasak gibiydi fakat olmaması için de bir neden yoktu. 


Ölene Dek BirlikteWhere stories live. Discover now