Bölüm 7 - Geçmeyen Anılar

55 42 0
                                    

Joe sabah erkenden kalktı. Olması gereken kişiye, Liam'a dönüştü. Makyajını yapmayı çok kısa sürede öğrenmişti. Carol uyurken kahvaltıyı hazırladı. O uyanır uyanmaz ise bir bardak daha çay doldurdu. Carol gülümsüyor, sofraya bakıyordu. Kafasını çevirip Joe'ya baktı.

''Enfes görünüyor, bu sürpriz için teşekkürler.''

Joe'nun amacı sürpriz yapmak değil, Carol'u kendine âşık etmekti. Yavaş yavaş da olsa başarıyordu. Aklına Julia geldi. Hafta sonunda onu tekrar çağırmalıydı. Bu yüzden de eski evine gitmeliydi. Kitap da orada kalmıştı. Gereken büyüler orada yazıyordu. Carol'un konuşmasıyla kafasındakiler dağıldı.

''Büyük Köşk'te işler nasıl?''

Joe Carol'a doğru döndü. Hafif bir gülümsemeyle cevap verdi.

''Gayet iyi, beni sevdiler. İşimi zorlaştırmıyorlar.''

''Bu semtin en zengin ailelerinden biriler. Eğer başarılı olursan diğer evlerin duvarlarını boyamak için dolaşırsın, daha da çok para kazanırsın.''

Joe kafasını salladı. Çatalını tabağın üstüne bıraktı ve ayağa kalktı. Gitmesi gerekiyordu. Büyük Köşk'teki işler daha bitmemişti. Carol'la vedalaşırken ona sarıldı. Carol o kadar heyecanlanmıştı ki Joe'yu bırakamadı. Kolları birbirine kenetlenmişti. İlk defa böyle bir şey hissediyordu. Neydi onun adı... Aşk! Joe ise bu durumdan kurtulmaya çalışıyordu.

''Görüşürüz Carol.'' diyerek dışarıya çıktı. Carol ise o çıkar çıkmaz kendisine kızmaya başladı.

''Aptal Carol! Neden adamı boğuyorsun? Çok belli ettin çok!'' İş işten geçmişti. Joe artık yüzde yüz emindi. Geriye Carol'u yemeğe çıkarmak kalmıştı. Köşk'e varınca hemen çantasından önlüğünü çıkardı ve eldivenlerini eline geçirerek duvardaki daha yarısı bile tamamlanmamış esere doğru bir bakış attı. Boya kovasından fırçayı çıkardı. Merdiveni köşeye çekerek ailenin en küçük kızının, Laura'nın yüzünü oluşturmaya başladı. Bu sırada Patricia merdivenlerden iniyor, tepeden Joe'yu süzüyordu.

''Bay Murphy!'' dedi gıcık edici ve kalın sesiyle. Joe kimin seslendiğini görmek için arkasını döndü. Patricia ona doğru ilerliyor ve cilveli cilveli gülümsüyordu.

''Yaptığınız sanat gerçekten hayranlık uyandırıcı, Bay Murphy. Rica ediyorum, benim duvarlarımın da boyanmaya ihtiyacı var. Şöyle bir şey düşünüyorum...''

O sırada erkek kardeşi Daniel, Patricia'nın sözünü kesti.

''Ablacığım, Bay Murphy'nin buradaki işi gördüğün üzere henüz tamamlanmadı.''

Patricia kaşlarını çattı ve Daniel'ın koluna vurdu. Kavga etmeye başladılar. Tam o sırada ise Kristin Leslie belirdi.

''Çocuklar! Öğle kahvesinin keyfini kaçırdınız! Ne bu gürültü?''

İkisi de birbirini şikâyet etmeye başlayınca Bayan Leslie birden sesini yükseltti ve onları azarlamaya başladı.

''Yeter! Sizi duymak istemiyorum! Aptallar, gidin odanızda kavga edin! Şimdi... Çekilin yolumdan.'' Kristin onları ittirdi ve oradan kovdu. Her şeyi garipseyerek izleyen Joe ise ne olacağına dair hiçbir fikir yürütemeyerek kendisine doğru ilerlemekte olan Bayan Leslie'ye doğru bakıyordu.

"Liam! Çocukların kusuruna bakma. Nasıl söylesem, biraz asabiler. Ergenlik dönemi herhalde. Patricia haftaya 21'ine girecek. Onun için çok üzülüyorum. Hâlâ bir koca bulamadı."
Bayan Leslie boşuna konuşuyordu. Ailevi meselelerinin hiçbiri Joe'nun umurunda değildi.

"Anlıyorum Bayan Les... Kristin. Fakat şu an yapmam gereken bir iş var. İyi günler."
Kristin bu duruma bozulmuş olmalı ki gözlerini kısıp Joe'ya baktı. O sırada Joe işinin başına dönmüştü. Kristin tam merdivenlerden çıkarken Laura göründü. Hızlı adımlarla aşağıya indi ve güler yüzle Joe'nun yanına geldi.

"Hey, Liam! Mola vermelisin, çok çalışıyorsun. İşte, al bakalım. Bu kurabiyeler buranın en iyisidir."
Elindeki sepetten çıkardığı kakaolu kurabiyelerden birini Joe'ya uzattı. Joe ise elindeki fırçaları önlüğünün cebine koyup kızın uzattığı kurabiyeyi aldı. Tadı gerçekten enfesti. Patricia merdivenlerin yukarısından onları izliyor, kıskançlığa boğuluyordu.

"Laura! Ne yapıyorsun? Senin doğum günü partim için bana yapılacak sürpriz hazırlıklara yardım etmen falan gerekmiyor mu? Bay Murphy'i rahat bırak! İşini düzgün yapamıyor!"
Joe, Laura'nın kafasının üstünden kıskançlık çığlıkları atan ablasına baktı.

"Biz böyle iyiyiz, beni rahatsız etmiyor." Dedi. Patricia kelimenin tam anlamıyla patlamak üzere olan bir yanardağ gibiydi.

"Bu öksüzden ne buluyor anlamıyorum!"
Sinirle odasına geri döndü. Patricia'nın bu son sözü Laura'nın ağırına gitmişti. Elindeki sepeti yere bıraktı ve kaçarak köşkten çıktı. Joe onun peşinden gidiyordu. Kızın bu kadar hızlı koşması onu şaşırttı. Sonunda onu dün bulduğu parkta buldu. Yine aynı yerde oturuyordu.

"Şimdi öksüz olduğumu öğrendin. Benimle bir daha konuşmak istemezsen seni anlarım."
Joe kafasını salladı.

"Annen öldüğü için seni yargılayamam. Benim hem annem hem babam aynı anda öldü. Bana amcam ve karısı baktı. Öksüz veya yetim olmak bir suç değil. Bunu suç görmek bir suçtur." Kızcağız onun kollarında ağlamaya başladı. Joe bir an ne yapacağını bilemedi. Kollarını yavaşça açıp ona sarıldı. Saçlarını okşuyor, her şeyin hallolacağını söylüyordu. Julia anladığında hep bunu yapardı. Julia da bu şekilde rahatlardı. Kollarını Laura'nın üstünden çekince bir adım geriye gitti.

"Bana hikayeni anlatmak ister misin?" Dedi. Laura ilk başta kararsız kaldı. Fakat sonra kabul etti.

"Ben çok küçükken, yaklaşık beş yaşındaydım, annem bir hastalıktan öldü. En azından babamın bana söylediği buydu. Yedi yaşıma kadar bana kendi başına baktı. Fakat idare edemedi. İşleri yoğunlaşınca bana bir bakıcı tuttu. Daha sonra Kristin ile tanıştılar. Kristin bir duldu. Fakat dul olması her tür baloya katılmasını engellemiyordu. Sonuçta ölen kocası bir soyluydu ve Kristin'e bir nam bıraktı. Balolarda babam, Louis Leslie, ile tanıştı. Babamla zengin olduğu için evlendi. Babamsa ona bir saf gibi âşık. Üvey kardeşlerime gelirsek, Patricia ve Daniel ilk zamanlarda bana çok iyi davrandılar. Daha sonra Kristin ve babam evlenince aniden değiştiler. Patricia eşyalarımı izinsiz alıyor, Daniel beni gördüğü yerde kafama vuruyor. Kitap okumama bile müsade etmiyorlardı. Sonunda on yedi yaşına geldim. Artık beni fazla boğmuyorlar. Dışarıya çıkıp günlerce eve gelmesem kimse telaşlanmaz. Kristin beni evden gönderebilmek için koca arıyor, Patricia ve nişanlısı Oscar ise ona yardım ediyor.'' Kafasını kaldırıp Joe'ya baktı.

''İstediğim gibi bir hayat yaşayamıyorum. Hector ile tanıştığımda biraz olsun mutluluk bulmuştum. On altı yaşındaydık. Birbirimizden başka kimsemiz yoktu. Geceleri kaçarak parka gider, yıldızları seyrederdik. Ona, sana verdiğim, kurabiyelerden yapardım. Çok severdi. Oscar, Patricia'nın olmadığı zamanlarda yanıma gelmeye başlıyordu. Tuhaf hareketleri vardı. Bir gün beni öpmeyi denedi. Hector bunu görmüştü. Oscar'a yumruk attı. Patricia ise kavgayı fark eder etmez koşarak geldi. Hector'a yapıştı. Babam, Hector'la birlikte olduğumu öğrenince delirdi. Aslında onu delirten Kristin'in kışkırtmalarıydı. Ona, benimle başka birinin evleneceğini söylediler. Hector beni kaçırmayı bile denedi. Fakat Daniel her şeyi mahvetti. Daha sonra Hector'un intihar ettiğini öğrendim. Bana bir not bırakmıştı. Diyordu ki, 'Bu hayat bizi birbirimize bir kere bağlamıştı, çözen de o oldu. Senden kopup gittiğim için üzgünüm benim sevgili Laura'm. Bambaşka bir hayatta, tekrar birbirimize bağlanacağız. Ama sakın sen de kopup gitme Laura, yaşa hayatını. Benim gibi kıyma canına, söz ver bana. Söz ver diğer hayatımızda benimle evleneceğine. O zamana dek bekleyeceğim seni, uyandığım günden ölene dek bekleyeceğim. Ölene dek birlikte kalacağız Laura. Affet beni.' Mektubu günlüğümün arasına sıkıştırdım. Ona kavuşmak için ölmek istedim. Fakat yaşamamı istiyordu. Onsuz koca bir hayat geçirmemi.''

Laura göz yaşlarına boğuldu. Her kurduğu cümle tıkanıyor, boğazında acılar birikiyordu. Sonunda sustu. Gözyaşları içindeki çığlığı yansıtıyordu. Kızarmış yanakları ıslanıyor, kirpikleri birbirine yapışıyordu. Joe ona sarıldı. Laura, kendisi gibiydi. İkisinin de ruh eşi ölmüştü fakat onlar yaşamak zorunda kalmışlardı. Birisi söz verdiği için, diğeri bir emaneti korumak için.



Ölene Dek BirlikteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin