Derin bir nefes saldı dudaklarından. Yüreğini çevreleyen his yabancıydı. Shantan onu buraya kadar getirmiş ''İşte, eviniz burası.'' demişti. Söylediği sözlerin anlamsızlığı biliyor olacak ki başkaca bir şey söylemeden uzaklaşmış. Öyle ya adresini, görüntüsünü bilmediği, içinde anılar biriktirmediği bir yere 'evim' diyebilir miydi?
Kırmızıya çalan pembe güllerle bezeli çiti elleri ile takip ederek, bahçe girişine değin yavaş adımlar ile ilerledi. Bahçenin girişinde bir kapı değil, çitler arası bir boşluk vardı sadece. Sınır çizmek İN için gereksizdi belki de. Bahçeye doğru attığı ilk adımla yeniden beş yaşındaki o kız çocuğu gibi hissetmişti. Bahçeyi çevreleyen güller bir yana, henüz kesilmiş gibi kokan tazecik otlar, birer ağaç sayılabilecek büyüklükte reyhanlar ve tüm bunların salıverdiği nostaljik koku onu geçmişe götürmüştü.
Çok uzun zaman önce, annesi onlardan ayrılmadan evvel de böyle küçük bir bahçeleri vardı. Limon ağaçları, fesleğenler ve güllerle bezeli bakımlı bir bahçe... Belki de Laura, hasret kaldığı yuvayı biraz olsun anımsamak için kurmuştu bu bahçeyi.
Büyülenmiş gözlerle adım adım bahçede ilelerken, kapının hemen yanındaki ahşap sandalyede oturan can dostu ile buluştu gözleri. Gray onu henüz farketmemişti, ahşap sandalye aheste aheste sallanırken, avcunun birkaç parmak üzerinde zarifçe dönen buzdan yıldızı izliyordu tüm dikkati ile.
"Gray" diye seslendi Renya tedirgince.
Genç adam irkilerek zamana döndü. Gözleri önce kadınla buluştu. Sonra yavaşça kalktı sandalyeden. Yüzünde bir ifade olmaksızın her adımda hızlanarak yanına vardı kadının. Sonra sanki yıllarca ayrı kalmışlar gibi bir hasretle kollarını sıkıca kadının boynuna doladı.
"Korktum." diyebildi genç adam. "Çekip gidişin beni çok korkuttu. Bir daha geri dönmeyecek olmandan korktum." Genç adam sözlerini tamamlarken gülümsemeye çalışıyordu. Belki de kendi tavrını çocuksu bulmuştu.
"Saçmalama." dedi genç kadın kıkırdayarak. "Bir şövalye asla lordunu geride bırakmaz.'' dedi, sonra sesi yabancılaştı, soğuklaştı. ''Pek tabii ki benim olanı da geride bırakacak değilim Gray.''
"Evet." dedi Gray düşünceli bir sesle. "Benim şövalyem beni asla geride bırakmaz ama sen bugün benim Renya'm değildin." Sözleri kırgındı. "Ben bugün şövalyemin gitmiş olmasından korktum." Sözlerini tamamlayıp kadına sardığı kollarını ayırdı.
Renya özür dilemek isterdi. Yaptığının yanlış olduğunu, şövalyesinin onu asla tarketmeyecegini... Ama yapamazdı. Yüreğinde ki yeni heyecan, adına eklenmiş yeni unvan... Renya da adı gibi biliyordu. Bir daha asla ama asla Gray için korkusuzca kılıç sallayan o uçarı genç kadın olamayacaktı. Bir şeyler söyleyebilmek için araladığı dudaklarını, kendini susturmak istercesine sıkıca kapattı.
"Sen Renya'sın. Yalnızca bir tane Renya var. Çocuk, kadın, şövalye, kraliçe, savaşçı... Hepsi yalnızca tek bir bedende, tek bir canda. Sen Renya'sın."
Yüreğinde duyduğu sesle gülümsedi genç kadın. Sol eli ile Gray'in sağ elini tuttu.
"Ben yalnızca Renya'yım. Oldugum ve olacağım her şeyim. Hem senin Reny'nim hem değilim. Kraliçe, şövalye, kız kardeş, savaşçı... Hepsi benim Gray. Bir hayalin, bir arayışın vardı. Onu bulduk. Şimdi benim de bir arayışım var. Bulana değin farklı, başka bir Renya olacağım. Ama olur da bir gün olmamam gereken bir şeye dönüşürsem, gaddarlaşırsam, kalbim soğursa, bu ellerle sıkıca tut kolumdan..."derken diğer elini de Gray'in elinin üzerine koydu. "...ve bana doğru yolu göster." Sözlerini tamaladığında Gray'in yüzünde sıcak bir gülümseme belirdi. Boşta kalan elini Renya'nın elleri üzerine koydu. Başka bir cevaba şimdilik gerek yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERO: Buz ve Su sıfırda buluşur.
FantasyBir varmış bir yokmuş zamanın birinde âdemoğulları, havva kızları, devler, cüceler, periler bir arada huzur içerisinde yaşarlarmış. Birbirlerinden korkmaz ve gizlenmezlermiş. Lakin bu huzur dolu günler bir gün geride kalmış. Çünkü âdemoğullarından...