⁰³

1.4K 132 164
                                    

✿

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Kahve bardağına sardığım ellerim, yavaş yavaş ısınırken, dışarıda yağmaya devam eden yağmura bakmıştım. Gökyüzü bugün ağlıyordu sanki, canını yakmışlardı. Kara bulutlar etrafı karanlık hâle getirirken, çevreyi yoldan geçen arabanın farları aydınlatıyordu.

Bilerek cam kenarına oturmuştum, şehrin bu alacakaranlığını görmek için. Belki biraz da kafa dinlemek için. Derin bir iç çekmiş ve ardından sıcak nefesimi dışarı vermiştim. İçimde büyü bir boşluk vardı ve dert olmuştu. Ayrıldığımızdan beri bir yanım hep eksikti. Onu özlüyordum, eskiden -yani birkaç gün öncesine kadar- iki saat görmesem özlemini çekerdim fakat şimdi koskoca dört gün geçmişti. Koskoca dört günüm evde ailemin tesellilerini dinlerken geçmişti, bana akıl vermeye çalışmışlardı ve artık ben de ne yapacağıma karar vermiştim.

Başımı tekrardan yoğun bir şekilde yağan yağmura çevirmiştim. Kaldırımda koşan insanlar ya şemsiyelerini ya da çantalarını siper ederek, kaçmaya çalışıyorlardı. İnsanlar yağmurun rahatlattığını söylüyorlardı hem de yağınca kaçmaya başlıyorlardı. Ne kadar da garipti? Galiba ben de şimdi geçmişimden kaçacaktım. Geçmişte yaşadığım anılarımdan, bu şehirden kaçacaktım.

Beyaz kazağımın içine biraz daha sokulmuş ve ellerimden tuttuğum kahve fincanını dudaklarıma yaklaştırmıştım. Hala üzerinde dumanlar vardı, dilimi yaksa bile, içmeye devam etmiştim. Her şey acı veriyordu ama hiç birisi kalp acısına benzemiyordu.

Onu son gördüğüm gün söyledikleri hala zihnimin bir köşesinde yankı yapıyordu. Kazınmıştı bir kere, kolay kolay geçmeyecekti. Ardından ismimi onun ağzından duyuyordum; git diyordu, git diye haykırıyordu o kahve hareleri ile bana bakarak. İnsan sevdiği kadının yüzüne bakarak nasıl git diye bağırabilirdi? Seviyordu beni, bunu biliyordum, hissediyordum. Ama artık bitmişti işte fakat yidiremiyordum kendime, nasıl olurdu aklım almıyordu. Peki bundan sonra ne olacaktı, ne yapacaktım ben onsuz?

Kafenin kapısı yavaş yavaş açılmış ve beklediğim kişi içeri girmişti. Üzerini düzelterek yanıma gelmeye devam ettiğinde, yüzünde üzgün bir ifade vardı. O da biliyordu, her şeyin farkındaydı. Bizim geri dönüşümüz yoktu.

Gözlerimin içine bakarak yanıma geldiğinde, ayağa kalkmıştım. Çantasını ve üzerinden çıkardığı kabanını biraz sonra oturacağı sandalyeye atmıştı. Yaklaşmış ve birbirimize sarılmıştık. Koca yüreği ile beni sarmalamıştı, sırtımı sıvazlarken, ismimi söylemişti. "Lisa?"

Geri çekildiğimde, yüzüne bakmış ve zor da olsa gülümsemiştim. O beni anlayacak kadar tanıyordu ve şu an yüzüme takındığım mutlu ifadenin ne kadar yapmacık olduğunu bilecek kadar tanıyordu beni.

La La Lost You | liskookWhere stories live. Discover now