〄 Trace of Fear

116 10 93
                                    

Sᴇɴ ʜɪᴅᴅᴇᴛʟᴇɴᴅɪᴋᴄ̧ᴇ ᴋᴏ̈ᴘᴜ̈ʀᴇɴ ɢʀɪ
Bᴇɴ ᴄ̧ıʀᴘıɴᴅıᴋᴄ̧ᴀ ᴅɪʙᴇ ʙᴀᴛᴀɴ ᴍᴀᴠɪ
Yᴏʀɢᴜɴ ʙɪʀ ᴏ̈ʟᴜ̈ᴅᴇɴ ʜᴀʟʟɪᴄᴇ



Sessiz bir gemi. Belirsizliğin içinde kaybolan varlığına yaraşır şekilde dalgın ve tepkisiz. Kahverengileri küçük bir pencereden öylece izliyor uzakları. Yosun tutmuş düşünceleri, buhar olmuş hisleri. Bedeni hala hayatta olduğunu kanıtlamak istercesine hareket eden tek varlığı sanki.

Elleri... tuttuğu direksiyonu avuçları arasında ezebilecek kadar sıkı. Buram buram gerginlik kokuyor iç çekişleri.
Müptelası olduğum teni bile renk değiştiriyor, kireç tutuyor pürüzsüz cildi. Eskiden tanıdığım o hayat dolu adam değil. Yalnızca korkuları kalmış geriye. Tereddütlü gülümsemeleri bile eksilmiş dudaklarından. Kim bilir, en son ne zaman derin bir uyku çekmiş... Belli halinden, sevmiyor artık uykuları. Mor halkalar makyajı olmuş, ifadesizliği ise maskesi.

Gamla dolmuş ciğerlerin, nefessiz kalmışsın da görmemiş kimseler.
Anlaşılan... kimse benim kalbimden bakamamış sana.

Uzun uğraşlarım sonucunda binebilmiştim arabasına. Beni arkasında bırakmasına izin vermemiştim. Gerçi bu gecenin özel bir gücü olmalıydı ya, hala onu ikna edebildiğime inanamıyordum. Beni ön koltukta gördüğünde tek kelime etmemiş, üç dakika boyunca arabadan inmemi beklemişti. Normal bir zamanda saatlerce bekleyebilir ya da arabayı kilitleyip yoluna yürüyerek devam edebilirdi. Fakat şimdi hemen solumda olan adamın yola sabit bakışlarını izliyor ve doyumsuz çöl tilkisinin isteklerinin zihnimde hakimiyet kurmasına izin veriyordum.

Onun ellerini tutmak istiyordum.

Ama tabiki de bu kadarını yapabilecek cesarete sahip değildim. En azından şuan için. Bunun yerine sadece sessizliğini dinliyor ve aşık olduğum adamın nasıl bu hale geldiğini anlamaya çalışıyordum. Açıkçası, bu çok can yakıcıydı. Çünkü Seokjin'in sessizliği korkunç bir boşluktu.

Onun tabiriyle sessizliğin bir rengi yoktu.

Çoğu insan onun renklere takık biri olduğunu düşünür ve kurduğu o sıradışı cümlelerini bir saçmalıktan ibaret görürdü. Fakat öyle değildi. İnsanlar anlayamadıkları herkese aynı şeyi derdi. Onu tanıyordum, onun ne kadar zeki biri olduğunu da biliyordum. Seokjin renklere takık biri değildi, renklerle yaşayan biriydi.

Bunun basit bir durum olmadığını biliyordum fakat, tahmin ettiğimden daha da derin olduğunu asla düşünemezdim.

"Alo?" Ne ara çaldığını farkedemediğim telefonunu robotik bir şekilde kulağına götürdüğünde, dakikalar sonra sesini duymuş olmanın etkisiyle düşüncelerimden sıyrılmıştım.

"Biliyorum, ufak bir işim çıktı." Gözleri bir an için sağına dönse de bana bakmadan geri önüne döndü.

"Yoksa bir sorun mu var?" Sorusuyla birlikte zaten onda olan dikkatim daha da yoğunlaşırken farkında olmadan kafamı ona doğru eğmeye başlamıştım. Bu yaptığım hareket hem çok barizdi hem de çok çocukçaydı. Seokjin karşısındaki kalın sesin sahibini dinlerken beni farketmiş ve yorgunlukla iç geçirmişti.

"Bir şey olursa haber ver." Hızla kapatıp yerine koyduğu telefonuyla ben de yeniden dikleşirken kafamı direk olarak cama çevirmiş ve muhtemelen bana dönen kızgın bakışlarını görmemeye çalışmıştım. Bir süre gözlerini üzerimde gezdirmiş ardından söylenerek önüne dönmüştü.

Silent Cemetery of The Igniting HeartsNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ