on dokuz efsanevi yaratık

172 42 6
                                    

Mara 

Elimde olmadan acele ediyordum. Tam 14.30'da paketi kapımın önüne bırakacağını söylemişti.

İkinci ipucu bana nasıl yardımcı olabilirdi bilmiyordum ama bildiğim tek şey oraya ondan önce varmam gerektiğiydi.

Bizim sokağa döndüğümde Yves'in adımı seslenmesiyle durmak zorunda kalmıştım.

Eski komşumuzdu, aynı gün doğmuştuk, aynı okullarda okumuştuk ve yine aynı okuldaydık, annelerimiz iki yakın dost olmasına rağmen onun sessizliği ve bana beni hiçbir zaman çok da sevmediğini hissettiren bakışları dolayısıyla onunla hiçbir zaman yakın olamamıştım.

Şu an bana sesleniyorsa mutlaka iyi bir sebebi vardı ve önemli olması muhtemeldi.

"Mara," deyip yanıma yaklaştı, arkamdaydı. Ben onunla yüz yüze kalabilmek adına yüzümü ona dönünce irkildi. Geniş sokağın tam ortasında durmamız ne kadar doğruydu bilmiyordum ama Yves bunu fazla uzatacağa benzemiyordu.

Elindeki kalın pembe dosyayı uzattı. Dosyayı aldığımda onun kalın olduğu kadar ağır olduğunu da fark etmiştim. Elim aşağı doğru hafifçe bükülmüştü, kolum yere biraz daha yaklaşmıştı.

"Teknoloji dersi için notlar.." dedi kısık bir sesle. "İstemiştin."

Kaşlarımı çatarak ona cevap verdim. "Teşekkür ederim ama pazartesi getireceğini söylemiştin. Burada olacağımı nerden bildin?"

Soğuk bakışları gözlerimi bulduğunda içim titredi. Sanki bir şeyleri anlamamakta ısrar ediyormuşum gibi bakıyorlardı.

"Yarın okula gelemeyeceğim, annemin bazı işlerini görmem gerekiyor, o yoğunlukta unuturum diye notları sana bugünden vereyim dedim, evinin oraya doğru geliyordum ben de."

Saçma sapan bir şüpheye kapıldığım için kendimi ayıpladım.

"Öyle mi, çok teşekkür ederim Yves. Haftaya bir şeyler yapalım senle. Sınavlardan dolayı uzun zamandır görüşemedik."

Aslında hiçbir zaman görüşmedik.

Belli belirsiz gülümseyip gözlerime derin bir ifadeyle baktı. İçimden söylediğim cümleyi duymuş gibi gülümsedi. Sarı saçları ve yanaklarında hafif belirmiş sakalıyla normalden daha hoş görünüyordu, uydurmuş olabilirim ama o an bana bakarken gözlerinin içinin güldüğünü hissettim.

"Neyse ben seni fazla tutmayayım." dedi ve aniden arkasını dönüp uzaklaştı yanımdan.

Ne zaman ne düşündüğünü anlamam imkansızdı.

Elimdeki kalın ders notuna rağmen kolumu kaldırıp saati kontrol etmek aklıma geldiğinde 14.30'a sadece beş dakika kalmış olduğunu gördüm, heyecan hücreleri sırtımda tepindi ve eve doğru koşmaya başladım. 

mezar mezar papatya | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin