otuz sekiz şah mat

138 37 2
                                    

Mara

Yüreğim buz kesmiş gibiydi. Ellerim bana ait değildi sanki. Dudaklarımdan kan çekilmişti, boğazım yanıyordu. Mezarlıkta yavaş adımlarla ilerlerken her an düşecek gibi hissediyordum. Hissedilebilecek tüm acılara yakındım. 

Az kalmıştı, Yves'den gelen mesajda yazan adrese ulaşmama.

İkinci sola döndüğümde gelmiştim işte.

Mara: 
Ben geldim. 
[17.28] 

Unknown:
Gördüm.
[17.28] 

Unknown:
Yaklaş o mezara.
[17.28] 

Yavaş adımlarla yaklaştım mezara. Mezar taşı yoktu. Bir.. Çukur vardı yalnızca. Yaklaştıkça çukurun boş olmadığını fark ettim. İçinde biri vardı. Biri.. Üstü örtük değildi mezarın.

İki adım.. Üçüncü adımda mezarın tam yanına gelmiştim. Nefesim tutulu, özellikle yere değil göğe bakıyordum.

Son adımda durdum.

Derin bir nefes verip, ardından kafamı yere indirdim.

Orada.. Orada biri yatıyordu, biri.. Biri... Koyu kırmızı saçları vardı, soluk beyaz bir teni ve iyice morarmış dudaklarında kurumuş kan lekeleri.. Bu, bu bendim.

Bir mankendi orda yatan, ama o bendim, emindim.

Göğüslerimin üstünde kollarım çaprazdı, iki elimde de papatyalar tutuyordum, tazeydi papatyalar. Fazla taze. Üstümde en sevdiğim asker yeşili montum vardı.
Altımda yırtık kot pantolonum; ayaklarım çıplaktı.

Saçlarım toprağın üstünde darmadağındı, dudağımdaki gülümseme kan lekeleri gibi kurumuş kalmıştı.

Elimdeki telefon titredi.

Gözümdeki yaş yere akmadan ekranı açıp okudum mesajı. 

Unknown:
Gördüğün gibi, o sensin.
[17.40] 

Unknown:
Ama mezar senin değil.
[17.40] 

Unknown:
Çık artık o mezarın içinden.
[17.41] 

mezar mezar papatya | textingWhere stories live. Discover now