6.BÖLÜM: "DAVA"

1.9K 276 413
                                    

I Hear Sirens:From The Clocktower

Tina Dico:Drifting

Arion:You're Melody

KÖREBE

6.BÖLÜM: "DAVA"

İçime suçlu olduğuna inandığım kalbimi astığım bir darağacı kurduğumda, o ağaçtaki ipte kalbim yerine masumiyetimin sallanacağını bilmiyordum.

Eğer hayat bir avcıysa, ben, o avcının yıllardır peşinde olduğu avdım. Yakalanmamak için kaçtığım sanılsa da, ölmemek için kaçtığımı düşünenler beni gerçekten anlayan insanlardı. Kaçmaktan yorulmuştum, artık yakalanmak ya da ölmek umurumda değildi. Öyle yorgundum ki, bir güz mevsiminde kuru bir dala tutunan son yaprak parçası gibi hissediyordum kendimi. Bir yaprak olarak kurumuş haldeydim ve sicim gibi yağan yağmur damlaları üzerime düştükçe beni yerimden etmeye çalışıyordu. Yağmurdan yediğim tokatların haddi hesabı yoktu. Bunlara rağmen direnişimi kimse görmezden gelemezdi.

Oysa ben artık o dala tutunamıyordum. Ben o daldan kopmak üzereydim.

Anne ve babamın hayali gözlerimin önüne döküldüğünde annemden aldığım mavi gözlerine baktım. O gözlerde bana yalvaran bir kız çocuğu öylece durmuş suratıma bakıyordu. Kaşlarımı çattım, o küçük kız çocuğu ben olamazdım. Masumiyetimi idam edeli uzun zaman oluyordu ve o gözlerde gördüğüm kız çocuğu, dünyanın en masum insanıydı. Günah nedir bilmiyordu. Cehennem ateşine dünyada yanarak hazırlanacağından habersizdi. Öyle masum bakıyordu ki, o bakışların bile belimi bükmeye yetecek kadar masum olduğunu biliyordum. Ben bunu o kız çocuğuna nasıl yapmıştım? Ben bana bunları yapmalarına nasıl izin vermiştim?

Olduğum yerde titrediğimde bakışlarım babamın hayaline döndü. Onun dudaklarına yerleştirdiği tebessümde benim hayatımın gerçekleri gizliydi ve ben o tebessüme parmak bastıkça yeni bir gerçeği ellerime bulaştırıyordum. Gerçeklerim bir mürekkep gibi her dokunduğumda tenime yayılıyor, kaderim tenime yazılıyor ve ben buna karşılık sadece durmakla yetiniyordum. Önüne geçemeyeceğim kadar güçlü bir düşmana sahiptim. O düşman öyle güçlüydü ki, benim bir sonraki adımımı biliyor, ona göre kendine bir plan yaratıyordu. Bana ise o plan sonucunda yere yığılmaktan başka bir şey kalmıyordu.

O düşman bendim.

İnsanın bir sonraki adımını yalnızca kendisi bilirdi ve ben atacağım adımların beni nelerle boğuşmak zorunda bırakacağını bilerek yürümeye devam ediyordum.

Zihnimde güçlü bir şimşek çaktığında gözlerime düşen yıldırım yanaklarıma düşmek için fırsat kollayan yaşlar için biçilmiş kaftandı ama ağlamayacağıma dair kendime bir söz vermiştim. Ben bir yangının ortasında tek başıma bırakıldıysam ve o ateşi ben bile yakmadıysam, yanıma başkalarını çekmekten gocunmayacaktım. Nitekim böyle olacağını da biliyordum. Ben artık bir yangının içinde değildim, ben o yangının bizzat kendisiydim. Ben bir pamuk tarlasına atılmış kibrit gibi başkalarının hayatlarına sıçrayacağımın farkındaydım. Benim kalbimi yakanların göğsünü yangın yerine çevirmeden durmayacaktım.

Benim canım çok yanıyordu, canımı yakanların canı küle dönmeden rahatlamayacaktım.

İnsan en çok canı yandığında mı tehlikeli olurdu yoksa canı küle döndükten sonra mı?

Büyük bir bilinmezliğin ortasında yanarken, aklımdan geçen düşünceleri susturamadım. Aklımın koridorlarında durmaksızın koşturan yaramaz bir çocuk misali, kafamın içinde koşturan sinsi düşüncelere ev sahipliği yapıyordum ve biri dokunsa yere yığılacak gibiydim. Hislerim parmaklarını boynuma dolamış, öldürmek için değil de bana bir ders vermek için boğazımı sıkıyormuş gibi hissediyordum. Paramparça ne demekse, ben tam da öyleydim. Paramparçaydım ama buna rağmen bir bütün gibi durmaya zorluyordum kendimi. Biri alsa kalbimi, ayaklarının altında çiğnese, yine acımazdı canım. Çünkü öyle yanıyordu ki canım, bir çift ayağın ağırlığıyla değişmezdi hayatım.

KÖREBEحيث تعيش القصص. اكتشف الآن