4.BÖLÜM: "YÜZLEŞME"

2.2K 361 1.2K
                                    

The Rasmus, Anette Olzon:October&April

No Resolve:Dancing With Your Ghost

Toygar Işıklı:Korkuyorum

KÖREBE

4.BÖLÜM: "YÜZLEŞME"

İnsan kalbini birinin avuçlarına bıraktığında, hayatı boyunca ona lazım olacak olan cesaretini tek seferde harcadığından habersiz olurdu.

Ben kendi kalbimi elimde kalan son cesaret kırıntısıyla onun avuçlarına bıraktığımda bunun farkında değildim.

Zaman aksın istemedim. Akrep kendi zehrini içsin, yelkovan kendi ayaklarına dolansın ve akan zaman bir anda dursun istedim. Oysa olan ve yaşanan arasında dağlar kadar fark vardı ve ben biraz sonra ayaklarımın beni taşımaktan yorulacağının farkındaydım. Bir anlığına, sadece küçük bir anlığına titrek bir nefes çektim içime. Ne olduysa o an oldu. Önce kalbimin durduğunu hissettim, duran kalbimi parmaklarımın arasına alıp un ufak ettim ve sonra un ufak ettiğim durmuş kalbi onun ayaklarının önüne döktüm. Yüzüme baktı, yüzüne baktım. Gözlerimiz birbiriyle savaşan iki düşman gibi kuşandıkları kılıçları havada buluşturduğunda, zihnimin içinde yankılanan o çığlık var gücüyle büyüdü.

Ben onunla bir savaş meydanına çıkmış, ona yenileceğimi bile bile kılıcımı kuşanmıştım.

O ise kuşandığım kılıca rağmen kalkan bile almamış, onu yenmem için bana fırsat tanımıştı.

Ne ben onu yenebilmiştim ne de o beni. Ne ben yenilmiştim ne de o. Sadece durmuş, birbirimizin gözlerinin içine bakmıştık. Hayatlarımızın en yaralayıcı anında birbirimize eşlik ettiğimiz gerçeği, sarsılmaz ve yıkılmaz bir duvar gibi aramızda dikiliyordu ve birileri sürekli o duvarın üzerine yeni tuğlalar ekliyor, göğün bağrını bizim aramızdaki duvarla delmek istiyordu.

İçime doldurduğum nefesi utancımdan dolayı başımı eğerek bıraktığımda gözlerimin yandığını hissetmiştim. Şu an karşımda olmasaydı, ona sırtım dönük bile olsaydı hüngür hüngür ağlardım. O ağladığımı duyar ve hissederdi ama en azından görmezdi.

Buydum ben. Babamın bana öğrettiği şey buydu: Ağla, derdi. Ağla ama kimse görmesin. Ağladığını duysunlar, ağladığını bilsinler ama sakın ola ağladığını görmesinler. Çünkü gözyaşlarını görenler, seni ilk oradan yaralamaya çalışırlar.

"Ne zaman öğrendin?" diye sorduğumda, gözlerim yerdeki kaldırım taşlarını dövüyordu. Kaşlarım çatılmış halde yere bakıyor, sanki orada görmek istemediğim gerçekler resme dökülüyor gibiydi. İstemiyordum. Onun karşısında böyle güçsüz durmayı, ona bakamamayı istemiyordum. Başımı kaldırıp onun mavi gözlerinde kendimi görmek için aklım beni durmadan ona doğru itekliyordu.

Kısa bir sessizlik yaşandı aramızda, bir cevap vermesini beklemiştim ama beklediğim cevap gelmemişti. Yanıtsız bıraktığı soruma karşılık içim acımıştı. Beni artık umursamıyor muydu? Birden aklım ve kalbim bu düşünceyle doldu, doldukça nefessiz kaldı, nefessiz kaldıkça boğuldu. Onun hayatına dokunamama düşüncesi, beni kendi hayatıma dokunmaktan alıkoyduğunda başımı kaldırıp ona baktım. Buğulu bakışlarla bana bakıyordu, sokak lambasının ışığı mavi gözlerine düşüyor ve kirpikleri gözlerine gölgeler ekliyordu. Benden birkaç adım uzaktaydı ama gözlerinden akmak için zaman kollayan yaşları buradan bile görebiliyordum.

Ben onun karşısında bu kadar güçsüzken, onun da benim karşımda bu denli güçsüz düşmesi bize sunulmuş bir adalet miydi?

Buna bir cevabım yoktu. Aklım da, mantığım da, kalbim de devre dışıydı. Onunla girdiğim bir münazara vardı ve benim o münazarada kendi düşüncemi savunacak gücüm yoktu. Onun da benden bir farkı olduğunu düşünmüyordum.

KÖREBEWhere stories live. Discover now