13.BÖLÜM: "GÖLGEDEKİ ACILAR"

639 100 222
                                    

Plumb:Don't Deserve You

Pentagram:For Those Who Died Alone

Camel:Rajaz

KÖREBE

13.BÖLÜM: "GÖLGEDEKİ ACILAR"

Hiçbir şey geçip gitmemişti. Geçtiğini sandıklarım bile bir yerlerde gizlenmiş, geldiğini sandığım geleceğin içinde karşıma dikilmişti. Sustuğum zamanlara inat konuşmam için beni zorlamış, haykıramadığım geçmişin sorumlusu ilan edilmiştim.

İnsan yaşadığı acıları zamanla kendi içinde hafifletir, bir zaman sonra da o acıları konuşmaz olurdu.

Dilsizleşen her acı, ait olduğu ruhtan alacağı intikam için yaşardı.

Ruhumun surlarında bekleyen acıların sabırsızlığını hissedebiliyordum. Geçip gitmemişlerdi, halen oradalardı, öylece durup sur kapılarının açılmasını bekliyorlardı. Sanki aydınlıkta gizlenen, karanlık çöktüğünde sokak lambasının altında beni kovalayan gölgem gibiydi hepsi.

Acılar, insanın kendi gölgesinde saklanıyor olabilir miydi?

Bir an için kendi hayatımın içindeki sokakta adımlamaya başladığımı hissettim. Rüzgâr öyle sert esiyordu ki, uğultusu kulaklarımı sağır edecek kadar güçlüydü. Yanından geçtiğim evlerin penceresi zangır zangır titriyor, dünyaya gözlerini aralayan her bebeğin gözyaşları düşüyordu gökten. Bir zamanlar o bebeklerden biri olduğumu biliyordum, kendi gölgemde gizlediğim en büyük acı, doğmuş olduğum gerçeğiydi; bunu biliyordum, bunu bilmek bile beni yaralıyordu.

O sokağın sonundaki karanlığın ardında beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Gelecek büyük bir muallaktı ve insan kaderini elinde tuttuğu iki küçük zarın üstünde yazan on iki rakamla belirliyor olabilir miydi? Dört iki geldiğinde acı çekmek kesinse, beş üç geldiğinde de mutluluk yakın mıydı?

İnsan olasılıklarla yaşayabilir ve bunlarla geleceğe kavuşabilir miydi?

Kaderimi sayfa sayfa yazan tanrının gözlerinin üstümde dolaşmaya başladığını hissettiğimde boğazımdan yukarı doğru akın eden ılık sıvıyı yutkunarak geri yolladım. Masanın üzerinde bana ait olan fotoğraflar duruyor, etrafa yayılan gün ışığı gözlerimi alıyordu. Ben dışındaki her yerde dolanan bakışları bir tek bana dokunmuyordu. İnsanın gerçekten de bakmadığı yerde mutlak suretle ilgilendiği bir şey oluyordu.

Korkut'un bakmadığı yer benim olduğum yerdi ve ilgilendiği kişi benden başkası değildi.

"Nereden başlayacağımızı bilmiyorum," diyerek konuşmaya daldığımda masanın üzerinde dağınık halde duran fotoğraflarıma odaklanmış gözleri bir an olsun oradan ayrılmadı. Onu kendimden alıkoyamayacağımı biliyordum ama fotoğraflarıma bile bu derece bağlı olması beni korkutuyordu. Bu korku bana bir şeyler yapabileceği konusunda değildi. Bu korkunun sebebi bana bir şey olursa kendine yapabilecekleri içindi. "Korkut," dedim ellerimi masanın üzerine koyup yorgun bir halde ona bakarken. "Ben artık çok yoruldum. Duyduklarımdan değil, henüz duymadıklarımdan korkmaya başladım. Gördüklerimden değil, henüz görmediklerimden çekinmeye başladım. Yaşadıklarımdan değil, henüz yaşamadıklarımdan kaçmaya başladım. O kadar yoruldum ki, artık durmak istiyorum, beni durdur istiyorum."

"Sana elimden geldiği kadar açık oldum," diye yanıtladı, hâlâ bana bakmıyordu. Gözleri fotoğraflardaki hallerimin üzerinde hızla dolaşıyor, en sonunda duraksıyor ve sonra yeniden hareketleniyordu. Beni bana bakarak değil, fotoğraflarıma bakarak öğrenmeye çalışıyordu. "Fotoğraflar zaten sana söylediklerimi kanıtlamış oluyor. Bunların ne olduğunu sormana gerek yok, seni uzun zamandır izlediğimi söylemiştim. O odaya gireceğini biliyordum, girdiğini de anlamıştım zaten."

KÖREBEWhere stories live. Discover now