14.BÖLÜM: "LEKE"

560 90 265
                                    

Sirenia:Seven Sirens And A Silver Tear

Winters Island:Letters

Les Friction:World On Fire

KÖREBE

14.BÖLÜM: "LEKE"

Zaman zamansızca zamansızlaşır ve insan bir başına kaldığı zamanın ortasında kimsesiz halde yapayalnız kalır.

Kelimeler önemliydi. Bir araya geldiklerinde bir silahın namlusundan göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre içerisinde fırlayan kurşunlardan bile tehlikeli olabilirlerdi.

Hisler önemliydi. İnsanın kalbine kara bir gölge çöktüren de, o kalbin üzerinden o kara gölgeyi kaldıran da hisler olabilirdi.

An öyle bir andı ki, durağanlaşmış bir zamanın tam ortasında kelimelerin bir kurşundan daha çok canımı yakarak kalbime kara bir gölge çöktürdüğü dakikaların içindeydim. Ufukta batmaya hazırlanan güneşin bile elini eteğini çektiği yeryüzüne dikilmiş sekiz katlı bir apartmanın en üst katındaydım. Pencereden dışarıya bakıyor, aşağıdaki kargaşayı ruhsuz bakışlarla izliyordum. Aklımın içinde onlarca düşünce dönüyor, sayısız kelime bir araya gelerek beni yaralamak için kurşuna dönüşüyordu.

Bir anlığına durup hiçbir zaman beni ailesine kabul etmek için uğraşmamış olan halamı düşündüm. Bana olan soğukluğunu, acımasızlığını, gaddarlığını ve daha nicesini. Sessizliğim düşündüklerimle büyüdü, büyüyen sessizliğim öyle ağır bir darbeyle üzerime yıkıldı ki ortaya dağılan gürültüyle olduğum yerde sıçradım. Abisini yani babamı ve annemi öldüren kişi onun kocasıydı. Yıllarca beni suçladığı ölümün sorumlusu her gece yanında uyuduğu adamdı.

İnsan yanında gözünü kapatıp uykuya daldığı insanı tanımaz mıydı?

Halam, tanıyamamıştı.

Beni tüm korkuların arasından çekip alan, sofrasında yer veren ama bir anda bütün dengemi alt üst ederek hayatımın en yıkıcı gerçeğini elinde bayrak taşır gibi taşıyan eniştemi düşündüm. Babamı ve annemi o arabanın içinde ölüme gönderen, Korkut beni kurtarmasaydı belki de beni bile ölüme terk edecek olduğu gerçeği yıkılmaz bir duvar gibi önümde dikiliyordu. O duvarın ardında daha büyük gerçeklerin beni beklediğini, büyük bir yüzleşmenin ardından o duvarı aşacağımın farkındaydım.

Beni bütün dertlerimin arasındayken kollarının arasına almasını bekleyerek bana destek olmasını umduğum kuzenimi, Zehra'yı düşündüm. Bana bakarken saçlarının gizlediği gözlerini gözlerimin önünden atamıyordum. O gözlerde kaç yalan gizliydi? O gözlerde bana duyduğu nefret uyurken, kaç kez odamın içinde beni sevdiğine beni inandırmıştı? Ben onun dilinden döktüğü kaç yalana inanmıştım?

Giray'ı bu aileye dâhil edemiyordum, bugün yaşadığımız yüzleşme sonrasında onu bu ailenin içinde düşünmek istemiyordum. Eğer düşünürsem, birkaç saat önce hissettiğim güven duygusuna ihanet etmiş olurdum. Hem ona, hem kendime, hem de duygularıma bunu yapmak istemiyordum.

Dişlerimi öfkeyle sıkarak gözlerimi sıkıca yumdum ve burnumdan sert bir nefes bırakarak sakinleşmeye çalıştım. Birden ona kadar saysam da sakinleşemiyordum. Elimde olsa her yeri yakar, yıkar, kül ederdim. Oysa elim kolum bağlıydı, ortada net bir durum yoktu. Evet, bir şeyler belliydi ama kanıtlar bizi doğru sonuca ulaştırmıyordu.

"Bana her şeyi en baştan tane tane anlatmanızı istiyorum," derken gözlerimi açtım ama arkamı dönmedim. Salondaki koltuklarda Kandemir ve Ceren, salonu mutfaktan ayıran masada ise Miral ve İdil oturuyordu. Korkut evden ayrılalı birkaç dakika oluyordu, Boran'ın yanına gitmesi gerektiğini söyleyerek gitmişti. Onu sorgulamamıştım. Aksine, beni gerçeklere daha çabuk ulaştırması için talimatlarda bulunmuştum. "Arca, eniştem, ailem, kolye ve daha nicesi hakkındaki her şeyi tekrar duymak istiyorum."

KÖREBEWhere stories live. Discover now