7.BÖLÜM: "ANKA KUŞU"

1.8K 266 297
                                    

Blacktop Mojo:Prodigal

The Birdsongs:Will You Save Me?

Şebnem Ferah:Küllerinden

KÖREBE

7.BÖLÜM: "ANKA KUŞU"

İnsanın çocukluğuna ekilmiş zehir, onun kendi geleceğini öldürmesine sebep olurdu. Belki bunu yapan ben değildim ama benim geleceğimi öldüren zehirleri çocukluğuma eken insanlar, bunu benim gözümün içine baka baka yapmışlardı. O gün anlamıştım. Yer yarılsa, gök yere inse bile tek başımaydım. Ateşten yağmurlar yağsa, ateşten seller olsa, her yer yanıp küle dönse ve hatta kıyamet dahi kopsa yalnızdım.

Bunu anladığımda çocuktum.

Bunu anladığımda geleceğimi öldürecek zehirleri hayatıma ekmelerini izlemiştim.

Ben bunu anladığımda henüz gülebilen küçük bir kız çocuğuydum.

Zaman o kadar hızlı akmıştı ki, kaybettiklerimin acısını çekemeden yeni şeyler kaybetmeye başlamıştım. Hayatın benim için hazırladığı oyunun perdesi aralandığında tek başıma bir tiyatro sahnesinde bulmuştum kendimi. Karşımda yüzlerce insan yüzüme bakıyor, hepsi bir harekette bulunmamı bekliyordu. Sol yanımda duran şeytan, sağ yanımda duran melekle büyük bir çatışma içindeyken iki suflörün kulağıma fısıldadıkları o senaryoya uymaya çalışıyordum. Melek ne derse şeytan tam tersini istiyor, şeytan ne isterse melek tam tersini yapmamı söylüyordu. Yıllarım geçti o tiyatro sahnesinde. Hiçbir şey yapamadım. Karşı çıkamadım. Çoktan yazılmış bir metni değiştirme şansım olmadığı için o metne uymak zorunda kaldım.

Zaman çok hızlı aktı. Sonra bir şey oldu. Artık durmalısınız, dedim her iki yanımda bir an bile susmayan meleklere. Artık durmalı ve bana kendi kaderimi seçmem için fırsat tanımalısınız.

O günden sonra kendi kaderimi kendim yazıp, kendi yazdığım kaderi oynamaya başlamıştım. Teker teker kaybolmuştu seyirciler. Çil yavrusu gibi dağılmıştı her biri. O gün fark etmiştim: Kaderini bir başkasının eline bırakan insanlar, kendi kaderini yazan insanların hayatını uzun süre izleyemezlerdi. İşte bu yüzden yıkılmamı dört gözle bekleyen herkesin hayatımdan teker teker kaybolduğuna şahitlik etmiştim. Çünkü ben, kendi kaderimi kendim yazmakta ısrarcı davranmıştım.

Sessizliğin birbiri üstüne dizilen yedi taş gibi dizildiği bir vakitte, parmaklarımı etrafına doladığım kapının kulpunu yavaşça aşağıya indirdim ve bu hareketim birbirinin üstünde direnmeye çalışan taşların bir anda yıkılmasına sebep olarak sessizliği dağıttı, ortaya çıkan gürültü tüm koridor boyunca yayıldı. Kapıyı boşta kalan elimle itekleyip açılmasını beklerken, göğsümü hızla inip kaldıran endişe yeniden varlığını hissettirmeye başladı. İçeriye adım atarak yavaş adımlarla yürüdüm ve yatağın hemen yanında duran komodinin önünde eğilerek çekmecesini araladım. Ahşap, üstü el işlemesiyle kaplı olan hafifçe büyük bir kutu bütün ihtişamıyla parlamaya başladığında parlayan şey kutunun kendisi değil, üstüne yerleştirilmiş bir elmastı. Kaşlarımı çatarak kutuyu yerinden çıkardım ve ayağa kalkarak yatağa doğru ilerledim. Yatağa oturup kutuyu önüme aldığımda, odanın içine bir rüzgâr yayılmış gibi ürperdim.

Kutunun içinde ne olduğunu ölesiye merak ediyordum çünkü içindeki şeyin beni öldürmesinden korkuyordum.

Kutunun kapağını araladığımda ise beni yıllar öncesine götürecek bir zaman makinesinin kapısını aralamış gibi hissettim. Zaman makinesinin içine girip koltuğuma kuruldum ve yıllar öncesine, anne ve babam ölmeden bir gece öncesine gittim. O gün benim doğum günümdü ve babam elinde tuttuğu siyah gösterişli bir kutuyla odamdan içeriye girmişti.

KÖREBEΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα