18: ❝Affrontement❞

3.8K 499 435
                                    

🎼|Coldplay - Daddy|

■■■■■■■

Merhaba!

Her şey yolunda mı?

Başlamadan evvel söylemek istediğim bir şey var. Bölümü okurken Taehyung'un vicdanını sorgulayacak olumsuz bir yorumda bulunmamanızı ve kendinizi onun yerine koyarak yaptığı şeyi sorgulamanızı isterim. Eleştiriye her daim açık olan ben, bu bölümde Taehyung hakkında en ufak bir eleştiri almak istemiyorum, umarım karakterin ruhundan anlar ve ona göre yorumlar yaparsınız.

Sizi seviyorum.

Başlayalım.

.......

Ruhsuz.

Kime denir ruhsuz? Neye denir?

Sizinle aynı duyguları hissetmeyene, sizi anlamayana, herkesin ağladığı şeye gözyaşı dökmeyene, bir filmin en acıklı sahnesinde kahkaha atana, ya da ölümün baş vurduğu hayatta, ölümden korkmayana, sahip olduğu her şeyi şuursuzca savurana mı denir?

Peki ya o ruhsuz siz gülerken ağlıyorsa, siz uyurken o uyanıksa, filmin en acıklı sahnesini kurgularda değilde bizzat kendi ruhunda tadıyorsa, ölümden korkmuyor diye duygusuz denilen o ruhsuz aslında defalarca kez öldüyse, o zaman da ruhsuz olarak kalmaya devam eder miydi?

Sanmam.

Ötesiz duygularım, akrebin gün ışığına erişmeden önceki son bir kaç saatinde uykumu kaçırmış ve asla hazır olmayacağım bir sabaha, belki de kendini hazırlamak adına, erkenden uyandırmıştı. Gözümü araladığımda sessizlik ruhum gibi eve de hakimdi. Kendimi ağır ağır yataktan kaldırıp, hala uyumakta olan Jimin'in kapısını, büyük bir temkinlikle iterek, uyuyan bedenine adımladım gözlerimi.

Masumdu, yalnızca uykusunda.

Kendisine artık güvenemiyordum, eskisi gibi değildik, kaybetmiştik birbirimizi. Şu yaşım dahil olmak üzere, bir kez olsun gizlemedim ondan hayatımı, perdelerim ona her daim aralık, aydınlık ve şeffaftı.

"Kolay değil Jungkook, 7 yıldan daha fazla süredir seninle arkadaş olduğumu Taehyung'a söylemek, sandığın kadar kolay değil."

Duymuştum, belki de asla duymamam gereken ya da duymak için çok geç kaldığım cümleleri duymuştum.

Ama ikisininde bundan haberi yoktu, bir süre de olmamaya devam edecekti.

Koskoca bir yıkım güllesinin isabetindeydim. Neyi düşünsem, bir başka yerden patlak veriyor, bir başka yerden sızıyordu. Bir kaç saate hazırlanıp, hayatımın belki de en korkunç saatlerini geçireceğim gerçeği midemi bulandırıyordu. Mutfağa adımlayıpta kendimi yine, izmaritin dumanında bulduğumda, zihnimde dolaşan yüzlerce tilkinin, beynimi kemirmesine izin vermişcesine susuyordum.

Hangi birine yetecekti aklım. Babamın hayatını belki de iki satırıma sığdıracağım gerçeği mi, tuttuğu avukatın benimle ne derdi olduğunu mu, Jimin'in onunla 7 yıldır dost oluşunu benden saklayışını mı, öptüğüm o adamın, araştırmacı mesleğiyle gezinip, bulması gereken hiçbir şeyi bulmayışına mı...? Sahi, neye yetecektim ben.

Yapayalnızdım, tek başıma nasıl yetecektim tüm bunlara. Henüz 25'imdeyken, bir asırlık acılarla nasıl savaşacaktım. Dost dediğim de dönmüştü sırtını bana, kime yanacaktım derdimi. Herkes gardını almışken önüne, çırılçıplak nasıl koruyacaktım kendimi.

Bilmiyordum, ve bildiğim hiçbir şey yoktu.

"Taehyung?"

Arkamdan beliren sesle irkildiğimde, uyku mahmuru gözleriyle yanıma yanaşıyor olan Jimin, savsakça adımlıyordu. Dönüpte "Efendim" demek dahi içimden gelmiyor, sahte samimiyetine güvenmek dahi istemiyordum.

Epistle | TaekookDär berättelser lever. Upptäck nu