23: ❝Trouve Moi, Je Suis Perdu❞

3.3K 454 351
                                    

🎼|Jeon Jeongguk - Falling|

■■■■■■■

Merhaba! Hoş geldiniz.

Her şey yolunda mı?

İstekleriniz üzere kısacık sürede geldim; yine. Bu yüzden bol bol yorum ve oy istiyorum; yine.

Sizi Seviyorum.

Başlayalım.

.......

Sarmaşık.

Ayak parmak uçlarımdan, tutamlarımın her bir katresine dek bağlanmıştı sarmaşık. Birinden ayrılsam öteki dolanıyordu boynuma, biri okşasa, diğeri sıkıyordu boğazımı, biri yaşatsa; diğeri çoktan öldürüyordu her bir yanımı.

Bilmem sığar mı aklın mantığına lakin, sonunu bilmeden çıkılan yollar, her bir zerresini ezbere bildiğimiz çukurlarda yürümekten daha kolaydır. Bilmiyordum, habersizdim bahanelerine sarılmak rahatlatır zihnimizi.

Tam da şu an yaptığım gibi.

Binlerce kilometre ötesindeyim çukurların, acının kilometrelerce ardındayım. Ondan ve onun gibi olanlardan ayrıyım, zira zihnim rahat mı diye düşünürsek; puslu bir güz akşamındayım.

"Taehyung, gerçekten geldin mi oğlum, hala hayal gibi geliyor. Seni küçük velet, neden haber bile vermedin Tanrı aşkına?" Büyükannemin zilini çaldığım andan beri tekerleme misali tekrarladığı cümlelere gülmeden edememiş, şokunu atlatmasına sessiz kalarak müsaade etmiştim. Çok mutluydu, hissediyordum. Senelerdir görmüyordum onu, Kore'yi terketmek istediğini söylediğinden bu yana da epey ayrıydı aramız; her anlamda.

Öz değildi zira özden farksızdı.

Büyükbabam öldükten sonra, Kore'nin zindandan farksız olduğunu, her yerde kalbinin sıkıştığını ve daha fazla kalmak istemediğini söylediğinde, veremedim tek bir karşılık. Haklıydı, şayet olmasaydı mesleğim orada, asla dönmezdim o zindana. Dönüpte baktığımda elde tutulur tek bir katkısı yoktu acıdan başka. "Çok ani oldu büyükanne, inan benim bile haberim yoktu." Ufak bir sıkıntılı soluk verdiğimde, tanıyordu pek tabii, kaçamadım.

"İyi değilsin sen, ne bu halin. Zayıflamışsın üstelik. Nerede benim güçlü Victorian'ım, anlat bana badem gözlüm. Neyin var senin?"

Güldürmüştü. İçinde anne geçen herkes güldürmez miydi zaten.

"Çok fazla, doldu taşıyamıyorum. Anlatsam saatlere sığdıramıyorum. Hangi derdimi yanayım?" İsyanla karışık bir nidada savurduğumda; uzandı ellerime.

"Seni buraya ne sürüklediyse, onu anlat."

Gözlerim kesiştiğinde gözleriyle, doğruldu karşımdaki konumundan. Müsaade alır gibi gülümsediğinde ayaklanmış, mutfak dolabına yöneldiğini farketmiştim. Bir sürahi dolusu çıkardığı içecekle karşılaştığımda, gözleriyle işaret ederek kıkırdadı. "Şanslısın ki Jimin buraya geleceğinden bahsetti. Bende bir çırpı en sevdiğin şeyden yaptım, vişne suyu." Tek bir kelime çıkarmadan öylece baktığımda, bardağa yönelen elini durdurmuş, zoraki takındığım gülümsemeyle karışık fısıldamıştım.

"İstemiyorum büyükanne, artık sevmiyorum."

Sanki çok mühim ya da doğaüstü bir şey söylemişim gibi baktığında yüzüme, "Bu imkansız," dedi kambur belini bana doğrulttuğunda. "Taehyung bu imkansız, ne demek sevmiyorum. Sen bu içecekten bir bardak içti diye, Jimin'i dövmüş çocuksun, yoksa benim yaptıklarımı mı sevmiyorsun artık?"

Epistle | Taekookजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें