13: ❝Dors Avec-moi❞

4.6K 535 821
                                    

🎼|The Weeknd - In Your Eyes!
(Medyayı söylediğim yerde açarsanız, çok daha etkili olur.)

■■■■■■■

Merhaba!

Her şey yolunda mı?

Oy verip yorum yapmanız beni çok mutlu eder.

Sizi seviyorum.

Başlamadan evvel bir sorum olacak sizlere. Gören, ilgilenen herkes cevaplarsa sevinirim. Bölümleri hangi saat aralıklarında okumayı seviyor ve aktif oluyorsunuz? Öğle vakitleri mi yoksa sizler de benim gibi gece kuşu musunuz? Cevaplarsanız şayet, bundan sonraki bölüm saatlerini sizlerin fikirleri üzerine değiştirmeyi düşünüyorum :)

Başlayalım.

.......

Seçemediğimiz duygular, önüne geçemediğimiz davranışlar, koşamadığımız yollar, varamadığımız hayaller, bitiremediğimiz sonlar... ucu bucağı olmayan çöküntüler, saymakla bitmez aksine her gün bir yenisi eklenir ruhumuza.

Bilinçaltımızın bir oyunu mudur tüm bunlar, neden tüm olumsuzluklar ayak bileklerimizi kemirir; önümüzü keser, bizi utandırır, korkutur, ağlatır.

Şayet tüm bunlar bilinçaltımın bir oyunuysa, ben bu oyunun yegâne mağlubuyum.

Uyanalı yaklaşık 1 buçuk saat olmuş, gözümü araladığım ilk andan beri, omuzlarıma basan utanç duygum yüzünden pansiyonu terk edip, kendimi sık ağaçlardan birinin gövdesine bırakmıştım. Oturduğum toprak yaştı. Belki de ben gözyaşlarımla besin olmuştum ona.

Belki ağlarsam, gördüklerim temizlenirdi zihnimden.

Bir rüyanın ötesindeydi. Rüya da bilinçaltımızın hayal ürünüdür derler, yoksa yine mi yenilen bendim. Düşündükçe utancımdan kahroluyordum, bir kez olsun hitap edemediğim adını, bir rüyanın kolları arasındayken fısıldamıştım.

"Jungkook..."

Kendime bile anlatmak korkunçtu. Gözlerimi kapadığım her an, yineleniyor, aynı sahnesi defalarca baştan çekilmiş bir film gibi, perdeler yakalarıma bağlanmış, tekrar ve tekrar düşüyordu zihnimin duvarlarına.

Bay Jeon'un kolları altında kan ter içinde uyandığımda, hayal meyal adımı haykırarak beni kendime getirmeye çalıştığını hatırlıyordum. Hatırladıkça saçlarımı köklerinden çekiştiriyor, dizlerime kapanarak unutmaya çalışıyor olsam da, bu, en azından şuan pek mümkün olmuyordu.

Bu 1 buçuk saat içerisinde yanıma hiç uğramamıştı. Sanıyorum ki kendime gelmemi bekliyor, bu nedenle rahatsız etmiyordu. Ancak ben kendime gelmeyi denemekten ziyade, yüz yüze geleceğimiz an, nasıl bir açıklama da bulunursam durumu açıklarım diye düşünüyordum.

Sırtımı dayadığım ağacın kenarlarında bulunan irili uzunlu otları kopararak, kafamı dağıtıyordum. Hava kapalıydı, topraktan yükselen yağmur kokusuyla ciğerlerimi temizlerken, her bir solukta ânın etkisinden kurtulup normale dönmeye şartlamıştım kendimi. Zihnimde tekrar eden tek şey, Bay Jeon'un bana neler olduğunu sorduğunda verecek tek bir cevabımın olmamasıydı. Adını haykırdığım esnada, tam da kolları arasındaydım.

Bir kaç güne evlenecek bir adamı, bilinçaltımın arsız düşüncelerine ortak etmeyecektim. Bu kesinlikle bir kabustu ve tekrarı olmayacaktı. Hızla ayağa kalkarak üzerime yapışan otları sirkelemiş, pansiyonun olduğu yöne doğru ilerliyordum. Burada öylece durmak daha savunmasız yapacaktı beni. Benden bir açıklama isteyeceğini, ya da bunu önemseyeceğini hatta bu fazlasıyla erotik rüyamı anlatsam bile umrunda olmayacağına emindim. Fakat o anın psikolojisiyle oradan ayrılmam ve kendime gelmek için biraz yalnız kalmam gerekirdi.

Epistle | TaekookWhere stories live. Discover now