14: ❝Au Dessus De Ton Coeur❞

4.2K 494 393
                                    

🎼|Gnash - I Hate U I Love U|

■■■■■■■■

Merhaba!

Her şey yolunda mı?

Bu bölüm tam anlamıyla bir geçiş bölümü niteliğinde, fakat mühim bir geçiş bölümü çünkü Bay Kim sanırım bir şeylerden şüphe etmeye başlıyor :)

Oy verip yorum yapmanız beni çok mutlu eder.

Ve hazır geçiş bölümündeyken, kitabım hakkında ki düşüncelerinizi inanın çok merak ediyorum. Buraya bir kaç cümle bırakırsanız, pek mutlu edersiniz bu yazarı.

Sizi seviyorum.

Başlayalım.

.......

Kaybedilmesi muhtemel bazı şeyler vardır, para, iş, kariyer, dostluklar... Hatta bazen korkularımızı bile kaybederiz. Fakat yine muhtemeldir ki, tüm bu saydıklarım, yeri doldurulabilir, ya da üstü örtülebilir türden kaybedilişlerdir. Şayet aklınızı kaybetmediyseniz, tüm bu saydıklarım, yapbozun son parçasına dek nihai ilerler. Lakin aklınızı kaybettiyseniz; yapbozu çöpe dökün, çünkü bilmelisiniz ki, yapbozun son parçası eksikse, geriye kalanların hiçbir önemi yoktur.

Ben aklımı kaybediyordum ve bu benim yegâne yenilgimdi.

Gece kolları arasına aldığında bedenimi, evimden çok uzak ve irdeleyemediğim başka bir gökyüzünü, karnıma kadar çektiğim dizlerimle, soğuk bir yatağın sol köşesinde izliyordum. Saat sabaha karşı 4'e varmış, rüyalar aleminde dolanıyor olmam gerekirken, uykuya direniyordum. Bitirdiğim 7. kadehti, bedenimin uyuşup mayışması gerekirken, hücrelerime deli gibi karışan alkole, ters yönde direniyordu.

Korkunç bir hisle savaşıyordum, ya da ben gerçekten üşütmüştüm. Kapısını kapattığım odanın içinde, şehir ışıkları dışında tek bir ışığın olmadığı yatağın üzerinde, öylece karşımda duran camı seyrediyordum.

O mutfak masasından, kalktığımdan beri her şey karmakarışık bir hal almış, beni de bu karışıklığın yalnız savaşçısı ilan etmişti. Direnmek isterdim, ya da bunu deniyordum, ancak zihnimin duvarlarında yineleyen o görüntülerden sonra, bu inanın ki çok zordu.

Zaman, gözlerimin önünde gövde gösterisi yapıyor, tuttuğu bileklerimle peşinde koşturuyor, soluklanmak istedikçe bir başka boşluğa itiyordu bedenimi. Yenilmeyeceğim desem de her defasında yeniliyor, bu sefer yolunda dediğim tüm çıkışlar, bir hışımla tekrar yüzüme kapanıyordu.

Duygu denizinde hiç yüzmemiş bir insan olarak, korkularım, endişelerim, ve şuan tüm zihnimi çepeçevre saran o histerik duygularım bir ateş gibi harlananırken, ben o sularda boğuluyordum.

Sallanan başımla dünya ayaklarımın altından hafif hafif yellenirken nihayet kaldırabildiğim bedenimle, yataktan doğrulmuş, karşımda boylu boyuna duran camlardan birine uzanarak göğüsümü, içimdeki boşlukları doldurması adına esen rüzgarla buluşturuyor, son nefesimmiş gibi çekiyordum. Kapattığım gözlerim ve soluduğum keskin ayaz, içimi gıdıklarken, hala açamadığım aksine sıkı sıkıya kapattığım göz kapaklarım, görmek istemediğim, unutmak istediğim kurguları tekrar başa sarıyor ve sahneliyordu.

Kaçması zordu, ya da ben koşmayı bilmiyordum. Başka ihtimaller güdmeye çalıştıkça, önüme serilenlerin tesadüften ibaret olmasını umdukça, sergilediği haraketler buna eş değer olarak tüm tezlerimi çürütüyordu.

O odaya omuzlarım altında sallanarak yürüdüğünde, yatakla buluşan sırtının ardından, bir süre gitmemem uğruna ısrarlarda bulunmuş, sık sık o masada yaptığı şeyi yaptırarak, elimi sol göğüsüne, tam kalbinin üzerinde tutarak ısrarla "Bunun bir önemi yok mu?" diye soruyordu.

Epistle | TaekookWhere stories live. Discover now