Neden Bu Kadar Zor?

30 4 0
                                    

Sürdürdüğüm hayat neden bu kadar çok zorluyor beni? Neden hep düşüyorum? Ayağa kalkamadan yeniden çakılıveriyorum. Bu nereye kadar sürecek? Yerde olmaya o kadar alıştım ki yüksekten bakmayı unuttum.

Hayaller gerçekleştiğinde bizde nasıl bir his oluşur? Nasıl hissederiz?

Ben o hissi unuttum. Solucanlarla dolu yaşamım arasında ışığı göremiyorum.

                                 ~~~~~

Şekilsiz parmaklarımın arasında tuttuğum bıçağı havalı olmayan bir şekilde döndürdüm. Bu kadar kolay mı canımı yakmak? Aldığım her nefeste bana batan camlar bu bıçağın kolumda yaratacağı etki gibi mi? Korkuyorum canımı yakmaktan ama yapmak istiyorum bunu. Demek bu yüzden ya sarhoş oluyorlar ya da haplıyorlar kendilerini bunu yapmadan önce. Komodinin üzerindeki tozu oturduğum ahşap tahtanın üzerinden kalkarak aldım ve soğuk buz zemine yeniden oturdum. Ben de sahibim o toza.

Bunu çekersem daha az mı acıyacak canım?

Artık düşünmek istemiyorum.
Düşündüğümde de düşünmediğimde de farklı bir şey olmadı. Bu sıvası ortaya çıkmış dört duvar arasında yaşamaya çalışıyorum.

Sadece mutlu olmak istiyorum bu çok mu zor?

Sadece istediğim gerçekleşsin istiyorum. Ben de insanların sahip olduğu şeylere sahip olmak istiyorum. Ben bu hakka sahip değil miyim? Sevinmek ve mutlu olmak bu kadar zor mu gerçekten? Herkes mutlu rolü mü yapıyor? Morarmaktan siyaha dönen göz altlarım, kuruyan ellerim, günden güne çöken omuzlarım, düşen yüzüm ile kaç günlük ömrüm kaldı? Bu karanlık odada ölüm kalım mücadelesi veriyorum, ışık girmiyor. Perdeler hep kapalı. Açmayacağım. Neden insanlar bana tuhaf bakıyor? Kendimi acınası hissediyorum. Mücadele ediyoruz habire, kazancım yok hiç. Bu batağa düşmeyi istemezdim, gülümsemek ve istediğim yerde olmayı isterdim. Şeffaf paketin içindeki beyaz tozu  yatağın altına savurdum. Ona ihtiyacım yok, onsuz da kesebilirim bileklerimi. Belki de bu sefer başarılı olurum ha? Hiçbir şeyde başarılı olamazken bunda başarılı olurum ve tek başarımla sonsuzluğa giderim. İnsanların gözleri kollarımda dolaşıyor üniversitenin koridorlarında yürürken. Kollarımdaki kesiklere bakıyorlar, benimle arkadaşlık kurmak istemiyorlar,ürküp kınıyorlar beni. Karşılarındakinin insan olduğunu ve üzülebileceğini düşünmüyorlar. Uzun ve kalın topuklu botlarımın her tak etişi bir kişiyi daha üzerime çekiyor. Kısa yeşil saçlarımı gösteriyor kızlar birbirine, duyuyorum onları.

" Bu berbat. Ürkütücü görünüyor." 

ellerini ağızlarına kapatarak kıkırdıyorlar. Hiçbir şey yapmıyorum, yapmayacağım. Uğraşmaya değmezler. Kendimi üzmeye değmez hiçbiri.
Sağ elimin içindeki küçük çakının keskin kısmını koluma dokunduruyorum yavaşça. Soğuk. Her zaman yaptığım şey bu. İlk kesişim değil kendimi.
Buna son verebiliriz. 
Gözümün önüne gelen anıyla bir damla yaş düşüyor gözümden. Yüzümü buruşturuyorum.

Kesilmekten morarmış kollarıma bakıyor tozu temin ettiğim adam.. Benim yaşlarımda, yüzü gittikçe çökmüş, bir seksen boylarında bu durum onu ne kadar mahvetse de yakışıklı gözüküyor. Dağınık kumral saçları, beyaz yüzü, kemikli elleri. Başka bir dünyada onunla daha temiz tanışmış olmayı isterdim.
Yeşil omzuma gelen kıvırcık saçlarımda geziniyor elleri. Okşuyor. Kulağımın arkasına sıkıştırıyor bir tutamını. Yüzümü acunun içine alıp gözlerime bakıyor.
"Bunu yapmamalısın. Halimi gördüğün halde kendini kesiyorsun. İstediğine emin misin?" bariton sesi bende ağlama isteği uyandırıyor. Göğsüne yaslanıp kollarımı ona sarmak istiyorum. " Neden biz de onlar gibi olamıyoruz? Çok mu şey istiyoruz?" demek istiyorum, onun da kollarını bana sarıp başımı yeniden okşamasını. Ama tüm bunlar yerine yüzümü tutan elini tutup "Eminim" diyorum.
Gri gözlerini elalarımla buluşturup gözümden düşen sıcak yaşı siliyor.
" Sana yazık olacak." gözlerimi gözlerinden kaçırıp mırıldanıveriyorum.
" Biliyorum."

Neden dokunduğum her şey kül oluyor? Zarar görüyor? Bu kadar mı lanetliyim? Hah. İçim titriyor, irkiliveriyorum aniden. Yaşlar boynumu ıslatıyor, kafamı duvara yaslayıp bacaklarımı boylu boyunca uzatıyorum. Gözümün önüne düşen anılar ağlamalarıma  hıçkırık karıştırıyor. Elimle çakıyı sıkıyorum.

" Güzelim ben gidiyorum." göz altları çökmüş göz bebekleri irileşmişti. Çok büyüklerdi. Elimi yüzüne getirdim.
" Neden bu kadar büyükler?" gözlerini kaçırıyor benden.
Olduğum yerde tepinip bağırıyorum.
"Söylesene neden bu kadar BÜYÜK GÖZ BEBEKLERİN? Yapmadın düşündüğüm şeyi yapmadın. YAPMADIN DEĞİL Mİ YAPMADIM DE! DESENE!"
Gömleğinin yakalarını kavrayıp saklıyorum onu. Sadece kafasını öne eğiyor.
Saçlarını okşayıp öpüveriyorum oradan.
" Kriz mi geçirdin? " kafasını kaldırıp hı hı diye mırıldanıyor.
İnce cılız sesim konuştuğum anda yok oluyor sanki.
" Peki ya sen... Nereye gidiyorsun?" saçlarımı seviyor.
" Özür dilerim. Seni buna hiç bulaştırmamalıydım. Bu kadar güzel olacağını tahmin edemedim. Bana iyi geleceğini. Ama... Yapamıyorum artık. Dayanamıyorum.."

"YAPMA." diyorum hiddetle. Kafasını kafama yaslayıp ağlıyor. Ben... Onu hiç ağlarken görmemiştim. Gözyaşlarımız birbirine karışıyor. Islak dudakları dudaklarıma değip bana son öpücüğümü veriyor. Ağlıyoruz öpüşürken.

Aldığım tuzlu su, yumuşak dudakları ve belimi saran eli vucuduma son dokunuşlarıymış meğer. Kana kana öpmüş beni, kanatana kadar. O gece ölü bulundu. Altın vuruş yapmış, engel olamadım. Ölüme gitmesine izin verdim. Neden onu o gün ensesinden tutup dudaklarımız şişip kanayana kadar öpmedim? Hiç bırakmamalıydım. O beni sorgulamazdı. Parmak uçlarını kestiğim kolumdaki çiziklerde gezdirir bir bir öper ve azarlardı beni bunu yaptığım için. Beni kurtarmak için uğraşırken o yenildi.

Ben... Ben onu... Ben onu son bir kez koklayamadım bile. Daha çok yapma demeliydim. Elinden tutup gitmesine izin vermemeliydim.

Çakıyı sıkmaktan kanlar içinde kalan elim ahşap zemini kırmızıya boyamış.
Evet yapmalıyım, bu çakıyla bileklerimi kesip ona kavuşmalıyım. Bana değer veren tek kişiye, beni mutlu eden tek kişiye. Gözlerimin buğusundan çakıyı nereye tuttuğumu bile bilmiyorum. Her şey bulanık. Damarın üstünde mi çakı? Doğru yere mi tutuyorum? Bacaklarımı kendime çekip kafamı bacaklarıma gömüp hüngür gündür ağladım.
Yapamıyorum. Kesemiyorum. Ben onun kadar cesaretli değilim. Ben onu ölecek kadar sevmiyor muyum? Seviyorum ama korkuyorum. Gözlerimin önüne geliyor yüzü. Boyattığı saçları rüzgârla uçuşuyor. Gri gözlerine yakışan gri saçları. Neden bahtı da kalbi ve yüzü kadar güzel değildi?
Neden böyle bir son olmalıydı?
Yapamadım. Kesemedim. Ona yakışacak bir eş olamadım ama onun gibi dibe batık yaşamaya devam ettim. Ya da her uyandığımda ölmeye devam ettim. Yüzüme gülen tek şey sendin. Bu kadar çabuk gitmen adil mi?

Seni seviyorum gözyaşlarını sevdiğim adam. Her gün yanına gelmek için dua ediyorum ama gözlerimi yeniden açıyorum. Yüzümüz gülmemekte kararlı. Umarım orada gülebiliyorsundur, hayat bizden ne istedi bilmiyorum ama gülmek sana hep çok yakışıyordu. Keşke hep güldürebilseydim seni...
Sevgilerimle

- Yeşil saçlarını sevdiğin ela gözlü aptal kız.



Bu hikaye içime sindi. Biliyorum Uyanma Vakti Geldi için çok karanlık ama bu da bir hikayem. Bu da bir genç kızın hikayesi. Cevabını bulamadığım soru yaşamı sonlandırmak zor olan mıdır kolay olan mı? Sanırım hiçbir zaman net bir cevap veremeyeceğim buna. Umarım bu hikaye sizi kötü etkilemez. Amacım bu değil amacım bizim de mutlu olmak istiyor oluşumuz.

'

Uyanma Vakti GeldiWhere stories live. Discover now