İlmek İlmek

39 4 7
                                    

"Bir yangın çıkardım, sorumluluğu ise asla kabul etmedim. Oysa yanan hayatımdı.
Kaçmak kolay geldi. Mücadelenin sonucunda kazanamayacağımı biliyorken savaşmam anlamsız olurdu.
O yangın eninde sonunda çıkacaktı, er olmuş geç olmuş fark eder mi ki?"

İlmek ilmek işlemişsin kalbime.

Bilirsiniz, her yerde kendini geri çeken konuşmalara girmeyen, sadece etrafı inceleyip bakan, ne düşündüğünü anlayamadığınız insanlar vardır. Kimini sinsi diye adlandırırız, kimiyle iletişim kurmayız, kiminin varlığını unuturuz bazen.
Açıkçası bazen ilgimi çekmiyor değiller. Bazen her şeyden uzaklaşmak istiyorum ve aklıma o insanlar geliyor.
Neden o şekildeler diyorum kendime.
Herkesle arkadaş olan biri değilim ama yine de konuşurum, muhabbet kurarım az çok insanlarla.
Yapıları mı öyle? Yoksa sonradan mı oldu? Bir arkadaş toplantısında insanlar kendi aralarında konuşurken akıllarından neler geçiyor? Nereye dalıyorlar? Mutlular mı? Konuşmayacaklarsa neden diğerleriyle buluşuyorlar? Konuşmak istiyorlar mı?

Gibi sorular zihnimi istila etmişti ama umursamaz unutkanın teki olduğumdan hayatın akışı arasında yine onları unuttum.

Ayağımda hissettiğim acı ile yanımda oturan arkadaşıma çevirdim kafamı.
Kaşlarımı çatı ne var diye sorarken telefonumu işaret etti.

"Kıza gözlerini dikmiş bakıyorsun. Rahatsız oldu olay çıkarması an meselesi.
Hem ne oldu bir daldın? Hoşuna mı gitti?"

Kafamı telefondan kaldırıp karşımda oturan kadına baktım.
Çok mu uzun bakmıştım?
Beni sapık sanıyor olmasın?

Omuzlarındaki kıvırcık saçlarından bir tutamı kulağının arkasına sıkıştırdı.
Yanında oturan kızla konuşuyordu. Ecem, saçının bir tutamını parmağına dolamış yüzünde anlam veremediğim garip bir tebessümle ona bir şeyler anlatıyordu.
Yanlış hatırlamıyorsam bu tavırları biraz flörtözdü. Sanırım ona birinden bahsediyordu.
Kadın bana döndü ve o an göz göze geldik. Bal gözlerini gördüğüm an dudağımı ısırmamak için zor tuttum kendimi.
Bakışları çok deliciydi ve bu hoşuma gidiyordu. Kafayı yemiştim.
En sonunda küçümser bir ifadeyle dudağının bir tarafı kalktı ve gülümsedi. Sonra da göz devirdi ve yine Ecem'e döndü.

Buna pek anlam veremedim. Ne düşündüğünü, ne hissettiğini, ne tepki vermem gerektiğini bilemiyordum. Kızlar konuşmaya dalmışken yanımdaki arkadaşım onlar duymasın diye sessizce mırıldandı.
Masaya dirseğini yasladı ve yumruğunu çenesine koydu.
Yüzünde saçma bir gülüş vardı. Şey gibiydi :

" Seni gidi seniii"

Ne diyorum ben?

"Ondan hoşlanmış görünüyorsun?"
Yüzündeki o gülüşü dağıtmak istiyordum ama Ecem'in dedikleri ile kahkaha atan o kadını izlemek daha cazip geliyordu.
Sanki baktıkça daha da güzelleşiyordu. Gülümsemek ona dudaklarını aşağı sarkıtmasındansa daha iyi duruyordu.
Şey gibi biraz, kawai? Yeppuda? Cute? Sevimli?

Ona yeniden yakalanmadan gözlerimi ondan çektim çekmesine ama Ege'nin pişmiş kelle gibi sırıtması sinirimi bozuyordu.

O kız bu masaya oturalı iki saat oluyordu ve şu yaşadığımız 15 dakikaya kadar hiç konuşmadı, gülmesini görmeye çalışmam normal değil mi?

Çenesindeki elini çekmeden diğer eliyle bir şeyler denedi.
İşaret parmağı ve baş parmağını birbirine yaslamış bana kalp yapıyordu?
Zorlasa gözlerinden de kalp çıkaracak it herif.
Birden konuşmasın mı? Tam da kafe sessizliğe bürünmüş, havada toz uçuşurken.

" İlmek ilmek işlemişsin kalbime"  şarkısını   söylerken sesini çok yüksek tuttuğunu fark edince toparlandı ve kafeye göz gezdirdi.
Rezil olmuştuk...
Ve kızlar garip garip bize bakıyordu.
Arkamızdaki masallardan birinden bir kız kahkahası duydum.
Ben bu arkadaşı tanımıyorum ya, bu kaçıncı rezillik harbi bıktım.
Tabi sonra kızlar da gülmeye başlayınca- evet o da gülüyor <3 - ben de gülümsedim.

Buğday teninin üstüne yerleşmiş minik burnu ve ince dudakları... Gözlerinin altındaki morluklar uzaktan belli oluyor.
O kafenin kapısından ilk girdiğinde soğuk bakışları bu kadar dondurucu olmasaydı bu sıcak kahkahaya sevinebilirdim. Ama zaten bu gülümseme kısa sürmüş  dudakları ve gözleri yine aynı ifadeyi almıştı.

Bir süre daha oturdu. O süre zarfında hem Ege 'ye baktım. Birinden bahsediyordu.

O ayağa kalkmış Ecem' le sarılırken çenemi tutamamıştım... Senin çeneni, merakını seveyim Hazin.

"Gidiyor musun?"

Kaşlarını havaya kaldırmış, garip bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. O küçümseyici gülümsemeyi yeniden yaptı.
Şey diyordu sanki "beni şaşırtmadın." bu tavrımı bekliyor gibi duruyordu.

Ecem ile selamlaştıktan sonra masayı terk etti.
Arkasından ben de ayaklanınca Ege'nin ellerini sırtımda hissediyordum.

" Hadi koçum, peşinden git de haşlasın seni."

Eğleniyordu.

O kapıdan çıkınca peşinden koştum ve kafenin biraz ilerisinde onu yakaladım.

Üstündeki siyah salaş tişört ve bol yırtık pantolunuyla arkadan bile nasıl hoş görünüyordu bilmiyorum. Kalbimi de kontrol edemiyorum.
Ona yaklaştıkça adımları yavaşladı sanki. Önüne geçtiğimde afallamadan durdu ve kollarını birbirine bağlayarak bir bakış attı.

"Konuş bakalım, dinliyorum" der gibiydi.

Soluklanıp yüzüne baktım.
" Kusura bakma, içeride dalmışım ve sana bakıyormuşum, sanırım seni rahatsız ettim bunun için üzgünüm."

Boş boş yüzüme baktı.
Bir şey demeden öyle yanımdan geçti.

Bir daha seslendim ama hiçbir şey demedi.
Size konuşmuyor derken bunu kast ediyordum. Hiçbir tepki vermiyordu. Sadece gözleri ile konuşuyordu. Öylece sırtına bakarken telefonum titreşti.

" Çenen de en az gözlerin kadar boş konuşuyor. Kafeye dön ve sırtımdan gözlerini çek."

Tanımadığım bir numaradan gelmişti ve?
Numaramı nereden biliyordu?

Uyanma Vakti GeldiWhere stories live. Discover now