Umaydan devamke.
°
Tıkır tıkır ilerleyen yelkovanın sesi odadaki tek sesti. Ne demek geldiğim yere gönderilip sağlık ocağında bir süre mesleğimi yapmak?! Ben onca sene okuyup halende sınavlara girmeye devam ederken sağlık ocağında stajerlik yapmak reva mıydı? Off! Off! Nasıl bir bela mıknatısıyım aga ben?!
"Umay hanım dediğim gibi güvenliğiniz her şeyden önemli. Olay kapanana kadar geçeci gideceksiniz. Ayrıca mesleğiniz ve sınavlarınız etkilenmeyecek. Bunu şahsım adına değil yetkili bakanlıklar adına söylüyorum. Lütfen zorluk çıkarmayın." Orta yaşlardaki kır saçlı üst rütbeli komutan ikinci kez açıklamıştı her şeyi. İsterse otuz beş kez açıklasın ama ben gitmek istemiyorum.
"Gitmesem?" Tekrar tekrar ve tekrar ısrar edebilirdim.
"Can güvenliğiniz için gitmek zorundasınız." Kelimeleri tane tane söylemişti bu sefer. Mala anlatır gibi beni ikna etmeye çalışıyordu belli ki.
"Komutanım siz merak etmeyin. Ben kızımı alıp evime götürürüm. Hatta hiç geride göndermem." Anneme açık kapı gözükmüştü tabi, durur mu?
"Ya anne! Hem buradan ayrılmak istemiyorum hemde Ankara'ya dönsem bile sağlık ocağında çalışmak istemiyorum."
"Çalışacağınız yeri ayarlama şansım olsaydı inanın ki hastaneyi seçerdim. Üzgünüm ama tabir-i caizse bir süreliğine dişinizi sıkmanız gerekiyor doktor hanım. Bu yüzden bir gün içinde bavulunuzu hazırlamanız gerekiyor. Buyrun." Ayağa kalkıp kapıyı göstermişti. Resmen bu şehirden kovuluyordum.
"Geri geldiğimde umarım karşılaşmayız. Çünkü sizi hastanede görmek istemem komutan amca." Sehpadaki çantamı hızlı bir hareketle alıp ayağa kalktım. Annem de benimle birlikte ayaklanırken taburdan çıkmıştık. Kapıda bekleyen İpek ve Ali'nin tesellileri bende bir şey ifade etmemişti. Sinirle arabaya binmiş ve daha bir kere oturup kahve içmişliğim olmayan evime yol almayı beklemiştim.
Eve vardığımızda İpek durumuma üzülüyor annem seviniyordu. Ben ise hunharca kıyafetlerimi bavula sokuşturuyordum. Lanet olsun bu hayat lanet olsun bu sevgim!
~
"Dikkatli ol böcek." Dudaklarımı büzüp İpek'in gözlerinin içine baktım.
"Bu olaylardan sonra işten eve evden işe. Merak etme sen." Dayanamayıp son kez kollarımı İpek'in boynuna doladım. Birbirimizi gördükçe ağlıyorduk.
"Allah'a emanet ol. Enişte sende iyi bak ablama!" İpek'ten ayrıldığımda ağlamama rağmen gülümsedim.
"Merak etme sen baldız. Sende kendine iyi bak."
"Ablana bir şey olmaz kuzum." Şu anda bile laf sokmaya devam etmemiz gerçek dost olduğumuz belli ediyordu sanırsam. Gözyaşlarımı silip bizi yolculamaya gelen -hastanede kısa sürede dostluk kurduğum- Zeynep, Meva ve Murat'a dönüp vedalaştım.
"Hakkını helal et kızım." Meva'nın kollarından ayrıldığımda Zeynep teyze ile göz göze gelmiştik. Kısa bir kucaklaşmadan sonra konuştum.
"Helal olsun teyzecim. Sende helal et. Allah sana oğlundan dolayı bol bol sabırlar versin." Cümlemi bitirip Zeynep teyze ile gülüşmüştük.
"Helal olsun. Amin yavrum amiin. Allah'a emanet olun." Son kez annemle de sarılmalarından sonra onlara el salladım. Gözleri sulanmış İpek'e bakıp öpücük attıktan sonra bizi bekleyen uçağa gitmek için koridorda ilerlemeye başladık. Az sonra annemle kol kola girip uçağın olduğu piste çıkmıştık.
Yüzümüze vuran soğuk hava ile derin bir soluk çektim içime. Durup annemle iki saniyeliğine bakıştıktan sonra uçağa yöneldik. Merdiven basamaklarını yavaş yavaş çıkıp bize belirlenen koltuklara oturduk. Uçak kalkışa geçerken daha dün gibi bu şehre gelişimi hatırlamış ve şimdi bu şekilde veda edişeme küçümsercesine gülümsemiştim. Sahi kaç gün burada kalmıştım? Bir hafta falan mı? Saçmalık!
Yaklaşık rotarlı iki saat uçuştan sonra Ankara semalarında karaya inmiştik. Ne kadar süre şehirdışı edilmiştim ne kadar süre doktorluğu özleyecektim bilmiyordum. Aslında kimse bilmiyordu, belirsizdi.
"Şırnak Süper Mario'su da gelmiş." Kollarını açıp gülerek bize doğru gelen babama sarıldım.
"Yaa baba ya!" Çekirdek ailemle havaalanında toplaşmış benim sefilliğime gülüyorduk.
Yüksek tavanlı koca salonda birer birer kucaklaştıktan sonra otoparka çıktık. Babam ve erkek kardeşim Yekta bavulları arabaya yerleştirirken ablam ve kız kardeşimle tekrar hasret giderip arabaya geçtik.
Eve vardımızda yuvamı hem özlemiş hem özlememiş olduğumu fark ettim.. İçimde karışık duygular kol gezerken ablamla kaldığımız odaya girdim. Gardırobun yanında duran bavullara dudak büzüp sol tarafındaki yatağa oturdum. Yerdeki halı desenini incelerken içerilerden gelen ağlama isteğini bastırmaya çalışıyordum. Annemin yemek hazır diye çığırmasıyla kendimi toparladım ve odadan çıktım. Hep beraber hem ablamın hazırladığı akşam yemeğini yemiş hemde hasbilhal ediyorduk. Annem benim durumumdan memnun olduğunu yine her halinden belli ederken benim dışında üzgün olan kimse yoktu. Yemek bittikten sonra uyumak için odalara çekildik. Pijamalarımı giyip beni özleyen soğuk yatağıma girip arkamı ablamın yattığı tarafa dönerek gözlerimi yumdum.
Tam ayaklarımın üstünde durdum, tek başıma hayata atıldım derken en başa geri dönmüştüm.
Yanağımdan yastığı ıslatan gözyaşını umursamayıp derin bir nefes aldım ve düşünmeyi bıraktım. Allah'ın bir bildiği vardır elbet.
°
Oy lütfen.Olayların akışı flaş hızıyla değişti.
Ne düşünüyorsun?
°

DU LIEST GERADE
Ev Sahibim Asker
Aktuelle Literatur"Dicle... Fırat'ına kavuşmak için deli gibi çağlayan Dicle! Ömrünü adadığı kişiyi ne kadar uzaktan da olsa bir çırpıda anlayan Dicle!" Sözleri buz gibi dökülürken gözleri öyle değildi. Mavi hareleri alev alev yanıyordu sanki. Ne cevap vereceğimi bi...