*15* Burdur

57.7K 3.7K 558
                                    

"Al abla, burada havlu."

Adını az önce öğrendiğim küçük Elif'in uzattığı havluyu alıp erkek olan bebeği havluya sardım. Zor bela gelmişti dünyaya. Kadın çocuğu doğurmasıyla bayıldı. Onu kontrol etmeden ağlayan bebeği susturup yaşlı nene Fatıma'nın yanına yatırdım. İçimden, inşallah dışardakiler bebeği duymamıştır, diye dua ederken alnımdaki teri silip yere oturdum. Kadına doğru eğildiğimde kendine getirmek için bir şeyler düşünmeye başladım.

"Abla kadın öldü?" Elif'in ablası Esma'nın sorusuyla nabzını kontrol ettim. Az da olsa nabız vardı.

"Hayır, hala hayatta."

"?ماذا"

"Anlamadım?"

"Arapça "ne" demek?"

"Haa! Hayır ölmedi, yaşıyor." Elimi sallayıp tebessüm etmeye çalıştım. Elif ise üzülmüştü.

"Evet yaşıyorum!" Elif'e dönük soluklanmaya devam ederken bir anda arkamdan konuşan kadınla başımı ona çevirdim. Kanla kaplı elleri kollarımı sıkıca kavradığında kendimi kurtarmaya çalıştım.

"Ama sen yaşamayacaksın!" Sol elini kolumdan çekip eteğinin astarına sokması saniselik olurken gözlerim elinde parlayan metale takılmıştı. Elimi kaldırıp elini engellediğimde panikle yanıma gelen kızlarda kolumu sıkıca tutan kadından kurtarmaya çalışıyorlardı. O esnada terörist kadın, başına inen odunla olduğu yerde bayılmıştı. Şaşkınlıkla başımı odunu tutan kızların ninelerine çevirdim. Yaşlı kadın anlamadığım dilde öfkeyle yerde yatan kadına bir şeyler söylüyordu.

Bıçaklanmaktan kurtulmanın verdiği rahatlıkla derin derin nefesler alıp oturduğum yerde geriledim. Kalp atışlarım kulağımda uğuldarken arkamdaki duvara yaslandım.

"Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim." Soluklarımın arasında sessim kısık çıksa da yaşlı kadın elindeki odun ve torunlarıyla gülümseyerek yanıma oturdu.

Sessiz geçen birkaç dakikada hepimiz bir köşede yatan bebeğe bakıyorduk. Vücudumu kaplayan korku beni terk ettiğinde adam akıllı düşünmem gerektiğini fark ettim.

Nasıl kurtulacaktım buradan? Belki de kimse kurtarmaya gelmeyecekti. Belki beni bulamayacaklar. Naif bir kız olmadığımdan ağlamayı tek çare bulmak aklıma gelmemişti. Delikanlı olup kaçma planları yapmam lazımdı. Keşke elimde taramalı silah olsada taraya taraya gitsem. Of hayal gücüm çok yetenekli! Neyse fazla uçmadan doğru dürüst bir şey düşünmem lazım.

Bi dakika, telefonum nerede benim? Ayağa kalkıp çantamı aramaya başladım. Bulamayınca kızlara döndüm.

"Çantam nerede? Gördünüz mü?" Afallamış bakışlarla ikiside bana bakıyordu. Nene beni anlamadığından kızlarla fısıldaşmaya başladı.

"Seni buraya getirdiklerinde çanta yoktu abla." Elif'in cevabıyla kalktığım yere geri çöktüm. Oflayarak başka bir şeyler düşünmeye başladım. Tabi ki çantam yanımda olmazdı. İçinde telefon olduğundan bundan mütevelli de yerimi bulacaklarından atmış olmalılardı.

Daha sonra aklıma bir şey daha geldi. Kızlara sormak için aniden döndüm.

"Biz neredeyiz?"

"Hüyük köyünde."

"Türkiye dimi?" Umut içinde evet cevabını bekleyerek sormuştum.

"Hayır bura Türk değil. Ama biz Türkmeniz." Yavaşca gözlerimi kapatıp geri açtım. Dirseklerimi dizlerime dayayıp yüzümü kapadım.

"Keşke Türk olsaydı." Diye fısıldayıp daha fazla düşünmeye başladım.

"Evet abla. Keşke burası Türk olsaydı. Böyle olmazdı." Omzuma kafasını koyduğunu hissettim. Kolumu beline dolayıp kafamı kafasına hafifce yasladım.

Onlar yıllarca bunlarla yaşıyordu. Eziyet, her türlü taciz, yoksulluk ve en önemlisi vatan özlemi yaşıyorlardı. Biz ise onlara yardım edebilecek tek devlettik.

"Allah'ım sen vatanımızı koru" diye geçirdim içimden.

"Açın lan kapıyı! Doğmadı mı çocuk daha?!" Kapının sertçe tekmelenmesiyle ayağa kalktım. Kaşlarımı çatıp sesimi sertleştirdim.

"Hayır, daha fırlatamadı çocuğu!"

"Kapıyı açın!"

"Kadın çıplak! Gelde bak!" Kapıyı yumruklamasıyla ses kesildi... Sanmıştım.

"Dua et ki çirkinsin!"

"Şerefsiz! Piç kurusu!" Ayak seslerinin artmasıyla kızlar korkarak nenelerinin yamacına sığındı.

"Asker! Askerler buldu bizi. Köyün girişindeler." Başka bir adamın sesiyle gözlerim fal taşı gibi açıldı. Allah'ım sana şükürler olsun. Sen askerlerimizi koru.

Kapının bir kez daha yumruklanmasıyla duamı bitirdim.

"Çabuk doğurt şu çocuğu! Biz şimdi sizinkileri gebertip geleceğiz! Geldiğimde çocuk kucağımda olacak!"

"Sizin Allah belanızı versin. Vermediği zaman da biz bir şeyler yapıyoruz işte. Ya şimdi topukların kıçına vura vura kaçarsın ya da alnının çatından kurşunu yersin. Ve biz gebermeyiz. Şehit oluruz ama ölmeyiz!"

"Boş tekerlemelerin bittiyse doğurt şu çocuğu!" Tekrar kapıyı yumruklarken silah sesleriyle yere çöktüm. Eğilerek, uyuyan bebeğin yanına gittim. Kucağıma aldım ve pencereden uzak bir yere yatırdım.

"Ses çıkarmadığın için teşekkür ederim minik." Başını okşadıktan sonra nenenin bebeğin yanına oturmasını söyledim. Kızların da oraya oturmasıyla bende kapının önüne çöktüm. Belki planlarını duyar ve bir şeyler yapabilirdim.

Yeni bölümde görüşmek üzere.

Oy verip yorum yapmayı unutmayın.

Siz yeni bölümü beklerken bende sizi diğer hikayelerime bekliyorum.

Ev Sahibim Asker Where stories live. Discover now