39

73.8K 3.2K 15K
                                    




The Weeknd - Shameless

Taylor Swift - Don't Blame Me

Şarkıları bölümün sonlarına dek dinlemenizi tavsiye ederim. :)

*

Adrenalinin damarlarınıza nüfuz ettiği o anı bilirsiniz. Başta nabzınız adeta kulaklarınızda pompalanıyormuş gibi kontrolden çıkar. Ense kökünüzden inen o ılıklık tüm vücudunuzu keşfeder. Öyle hızlı nefes alıp vermeye başlarsınız ki ağzınız kurur; geriye yutkundukça dilinize bıraktığı tatsız kekremsi tat kalır. Şimdi bu dondurucu ve karanlık depoda önümdeki adamın bir adım gerisinde yürürken hissettiklerim tam da bunlardı. Adrenalin damarlarımı zonklatıyor, depoya ilk adımımızı attığımız  andan beridir kanımı zehirliyordu.

Üzerimdeki ince gömleği aşındırıp içime işleyen soğuk titrememe neden olsa da umursayamıyordum. Adımlarımı sağlam atmaya çalışıyor, heyecandan titreyen ellerimle sanki güç alır gibi altımdaki pantolonun kumaşına sımsıkı tutunuyordum. Taehyung önümdeydi. O önümde acelesiz adımlar atarken sırtını izleyerek peşinden gidiyordum.

Seokjin'i yakalayıp getirdikleri depodaydık. Her şey dakikalar içinde olup bitmişti. Her şey sadece birkaç dakika içinde olup bitmiş ve ben olanları sindirememiştim bile. Taehyung'un adamları onu kıstırdıkları yerde arabasından alıp nefes bile almasına izin vermeden arabaya bindirmişlerdi. O süreçte arabadan çıkmamış, öylece oturduğu koltuktan arabaya bindirilişini izlemişti. Onu yakaladıklarından bu yana hiç konuşmamıştı. Yalnızca susmuş ve adamların arkasından arabayı bu terk edilmiş depoya kadar sürmüştü. Endişeliydim. Endişeliydim çünkü onun sessizliği korkutucuydu. Ne zaman susmaya karar verse arkasından bir felaket geliyordu. Onlarca kez bu felaketlerin altında kaldığımdan tehlikenin farkındaydım. Beni huzursuz eden de buydu. Bizi neyin beklediğini bilmiyordum.

Şimdiyse buradaydık. Bizi deponun girişinde karşılayan adamların yönlendirdiği şekilde yürüyorduk. Karanlık deponun içinde adımlamaya devam ederken önümüzde bize öncülük eden adamlardan birinin adımları kör bir floresan ışığının sızdığı plastik şeffaf bir perdeyle kapalı kapının önünde durmuştu. Sessizce geri çekilip Taehyung'a yol verdiğinde Taehyung'un bir süre hareketsizce olduğu yerde bekleyişini izlemiştim. Onun durmasıyla birlikte duraksamış, bakışlarım yandan görebildiğim kadar yüzüne çıkmıştı. En ufak bir duygu yansımıyordu. Ne acı, ne öfke... Yalnızca dümdüz önüne bakıyor, dudakları bir daha asla açılmayacak gibi birbirinin üzerinde sımsıkı kapalı duruyordu. Bakışlarım tereddütle hemen yanımızda sessizce bekleyen Namjoon'a döndü. Tam da o an bakışlarımı fark eder gibi bana dönmüştü. Onun da Taehyung'dan bir farkı yoktu. Yüzünde dehşet bir ifadesizlik taşıyordu.

Bir süre sonra Taehyung duraksadığı yerden başını kaldırmış, elleriyle kavradığı perdeyi sertçe kenara çekerek kaldırmıştı. Onun arkasından kaldırdığı perdeden geçerken nabzım etimi parçalayacakmış gibi daha da hızlanmış, bakışlarımı kaldırıp doğrudan karşımdaki manzaraya bakmıştım. Bakışlarım başta içlerinde yalnızca Bobby ve P.J.'yi tanıdığım birkaç adamla buluşmuştu. Daha sonra tavandan sarkan lambanın kör ışığının altında bir sandalyeye bağlanmış Seokjin'i görüşümle birlikte ise nefesimi bir daha geri vermeyecekmiş gibi içimde tutmuştum.

Oturduğu sandalyede başını önüne eğmiş, terli saçları yüzünü kapatıyordu. Elleri oturduğu sandalyenin arkasından bağlanmıştı. Sanki geldiğimizi fark eder gibi usulca başını kaldırmış, bakışlarının ilk hedefi kapının önünde şaşkınca ona bakan ben olmuştum. Onunla göz göze geldiğimiz anda tenimden geçen ruhani bir ürpertinin önünü alamamıştım. Sanki çırılçıplak buzun içine atılmışım gibi hissediyordum.

grindhouse // taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin