18

66.9K 6K 13.5K
                                    

The Weeknd - Next

*

Bir şeyleri hissetmeyelim çok uzun zaman olmuştu. Hissetmekten kastım şehvet değil. Acıyı tam anlamıyla vücudumun gölgesinde hissetmeyelim çok uzun zaman olmuştu. En son bir bar kavgasına karışmıştım. Kaşım ve dudağım patlamış, tam göğsümün altı bana tekme atan herifin ayakkabısının kalıbı şeklinde morarmıştı. Günlerce Hoseok'tan azar işitmiştim. Hayır dayak falan yememiştim. İlk kez göğsümdeki acının vücudumdakinin yanında hiçlendiği bir vakte tanıklık etmiştim sadece. O suratıma tehditlerini savururken düşündüğüm, düşünebildiğim tek şey göğsümün sancısıydı. Nasıl olurdu? Nasıl olurdu da irislerimde çığlık atan o küçük adamı görmezdi? Ben endişeden ölecek gibi olurken o nasıl bu kadar bencil olabilirdi?

Şoka girmiştim.

İlk kez onun hasta tarafıyla karşı karşıya gelmenin şokuydu bu. O konuşurken konuştuğum kişinin bir saatten az bir süre önce konuştuğum Kim Taehyung olmadığını biliyordum. Karşımda hücrelerimi titretecek kadar büyük tehlike arz eden kişi o değildi. En azından bana gösterdiği insan değildi. Ve aklımdan tamamen çıkan bir şey vardı ki bu da onun tehlikesiydi.

Kim Taehyung'un hasta olduğunu unutuyordum.

Adımlarımı rastgele atarken düşündüklerim bunlardı. Yaşadığımız o olaydan sonra onu itmiş ve koşarak ondan uzaklaşmıştım. Garipti. Garipti çünkü peşimden gelmemişti. Ama gözüm arkamdan gitmiyordu işte. Sürekli arkama bakıyor ardından adımlarımı bir öncekinden daha hızlı atmaya başlıyordum. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Şoka girmiştim. Öyle ki ağladığımın farkına bile henüz yeni varıyordum. Çeneme süzülen ılıklığı elimin tersiyle silerken ne yaptığımı bilmiyordum. Yalnızca yürüyordum işte. Etraf tanıdık değildi. Şoktan olsa gerek geldiğim yolu bile hatırlamıyordum.

Beni bu şekilde mahvetmiş olması sinirlerimi bozuyordu. Her aklıma o an geldiğinde daha fazla ağlıyor, kafamdan silmek için ellerimi yüzüme kapatıyor fakat bir türlü başarılı olamıyordum. Bana bir canavar gibi davranmıştı. Sabah saçlarımı okşayarak kurulayan adam daha az önce bir canavar gibi davranmıştı. Korkunçtu. Az önce o kadar çok korkutmuştu ki beni bir türlü bağdaştıramıyordum. Bir türlü sabahki adamla az önceki adamı bağdaştıramıyordum. O hastaydı. Onun bir hasta olduğundan çok suçlu olmasına dikkat ettiğim için hasta olduğunu unutmuştum.

Uzaklaşmalıyım, diyordum yalnızca, Ondan uzaklaşmalıyım.

Yapmıştım da. Onu artık göremeyeceğim kadar çok uzaklaşmıştım. Ağaçların sıklaştığı bir alana gelmiştim. Ormanın içinde yürüdüğümüz o yolu kaybetmiştim. Fakat umrumda değildi işte. Hiçbir şey umrumda değildi. Sadece uzaklaşmalıydım. Onunla aynı atmosfer altında nefes alıyor oluşum bile çıldırmam için büyük bir sebepti şimdi. Hiç bu kadar sinirlenmemiştim. Hiç bu kadar kendimi kaybetmemiştim. Beni mahvetmişti. Kendimde bile değildim. Ne düşüneceğimi, nasıl hareket edebileceğimi, kontrolümü nasıl sağlayabileceğimi tartamıyordum.

Ne kadar yürümüştüm, vakit ne kadar geçmişti bilmiyordum. Yürümekten bitap düşünceye dek adımlarımı yavaşlatmamıştım. Ormanın derinliklerine girdiğimin farkındaydım. Nerede olduğum mühim değildi. Sadece nefes almalı ve düşünmeliydim. Bundan sonrası ne olacak kısmına değinmeden, bundan önce ne yaşandı konusunu eleyerek düşünmeliydim. Bu ağlarken ne kadar mümkün olurdu bilmiyordum. Fakat bir şekilde bu bulunduğum boktan durumu atlatmalıydım işte.

Herhangi bir ağacın dibine çökerken ağrıyan vücudumla yüzümü buruşturmuştum. İlk önce sakinleşmeyi denemiştim. Her şeyden önce ağlamayı kesmeli ve sakinleşmeliydim. Fakat bu ilk on beş dakika mümkün olmamıştı. Ne zaman sakinleştim desem daha şiddetli ağlamaya başlıyordum. On beş dakikanın sonunda bu krizi atlatmış iç çekerek soluklarımı düzene sokmaya çalışmıştım. Mümkündü. Artık mümkündü çünkü istediğim tam olarak buydu. Eğer kendimi bu duruma alıştırsaydım rahat bir iki gün çöktüğüm yerden kalkamaz ve durmaksızın ağlardım. Günlerdir doluydum. Artık yaşadıklarıma inanıp inanmamayı bırakmıştım. Çoğu zaman beynimin bana güçlü bir oyun oynadığını düşünüyor fakat o aptal herifin her dokunuşunu her ses tonunu hatırladığım vakit bu da sona eriyordu. Kuvvetle farkında olduğum bir şey vardı ki o da tam olarak yaşadıklarımın son derece gerçek oluşuydu. Bazen kendimi bir alacakaranlık kuşağında hissettiğim oluyordu ve bir yandan buna öyle kuvvetle inanmak istiyordum ki kendi aciziyetime gülmeden edemiyordum. Tam olarak öyleydi. Şu yaşadıklarımın saçma bir ekrandan fırlama sikimsonik bir pembe diziden farkı yoktu. Hala nasıl mümkün olduğunu sorguluyordum. Hala nasıl olur da tedavi ettiğim bir hasta tarafından kaçırılmış olduğumu sorguluyordum.

grindhouse // taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin