2

102K 9.5K 18.4K
                                    

Oasis - The Masterplan

*

''Ne diyorsun, sence de hoş bir akşam olmaz mı,'' Hoseok bir şeyler zırvalarken önümdeki kağıtlara boş boş göz gezdiriyordum. Hastane ziyaretimin üzerinden iki gün geçmişti ve ben hala hasta aday adayıma dair kayda değer bilgi edinememiştim. Bu durum beni çılgına çeviriyordu. İki saatlik uykunun üzerineydim. Ona dair elde ettiğim bilgiler sağ başlık haberleri ve kurbanlarının sıradan hayatlarından ibaretti. İşlediği cinayetlerin her biri ucu kapalı bırakılmıştı. Bu durum içimde iflah olmaz bir merak büyütüyordu. Defalarca arabamın anahtarını elime almış ardından uslu durmam gerektiğini kendime hatırlatarak usulca yerine bırakmıştım.

''Jungkook. Hey, beni dinlemiyor musun sen!'' Hoseok sesini yükselttiğinde irkilerek ona döndüm. İrkilmemi şaşırtıcı bulmuş olmalı ki yüzündeki şaşkın ifadeyle bir süre beni izledi. ''Tanrı aşkına, gözlerine ne oldu senin?'' Yüzümü incelemesi rahatsız edici bir seviyeye başını vurduğunda bakışlarımı çevirerek farklı noktalara sabitledim. ''Bana sakın bütün gece o adamı araştırdım deme,'' dedi ardından. Sesimi çıkarmadan gözlerimle etrafı yokladım. Sorusunun cevabını almış olmalı ki bir dolu nefes çekip geriye yaslandı. ''Üzgünüm, onun bir cinayet işlediğini ben de bu sabah şans eseri gazetede öğrendim.''

Gözlerim kocaman olurken sinirle tısladım.

''Ne yani,'' dedim sinirle gülerek, ''Beni hakkında hiçbir şey bilmediğin bir herife mi yönlendirdin?''

''Bilmiyordum, yemin ederim," dedi ellerini teslim olurcasına kaldırdığında,"Bak, istediğin zaman çekilebilirsin fakat bir hafta önce içerken işlerinin boka battığını ve borçlarının faizlendiğini söylemiştin. Bu işe ihtiyacın olduğunu düşündüm, üzgünüm.''

''Tanrı aşkına Hoseok, bu benim müdahale edeceğim bir vaka bile değil. Alanımın dışında ve herhangi bir hatamda işler hukuksal bir boyuta taşınsa altından kalkamayacağım. Adamın daha profesyonel birine ihtiyacı var. Bir psikiyatriste.'' dedim. Yüzünde oluşan suçluluk ifadesi üzerimdeki baskıya kirli ayakkabıları ile basarken sessizleştim. Ardından bir dolu soluğu ciğerlerime misafir ederken mırıldandım. ''Bir katille uğraşmadığım kalmıştı, sayende onu da yapıyorum.''

Yüzündeki ifade silinip yerini kocaman bir sırıtış doldurduğunda yumruğunu havaya sallayarak, ''İşte bu!'' diye bağırdı. Gözlerimi devirip bakışlarımı yazdığım raporlara çevirdim. Hiç birini ayık kafayla düzenlememiştim ve açıkçası umrumda da değildi. Bu olay yüzünden randevu günlerini tek tek ertelemiştim. Muhtemelen evdeki felaket kazanları daha fazla kaynayacak ve cinnet geçirme vakaları ikiye katlanacaktı. Onun dışında etkileneceklerini sanmıyordum.

''Hera bugün seni de çağırdı,'' dedi Hoseok düşüncelerimin arasına ikinci bir defa bodoslama atlarken. ''Günlerdir ekiyorsun kızı, üzülüyor bak.''

''O mevzuyu kapatmıştık sanki,'' dedim oflayıp kafamı geriye atarak gözlerimi kapatıp dinlendirirken. ''Şimdi nereden çıktı birden bire?''

''Yahu kız o şekilde mi yaklaşıyor sanki,'' dedi sahte bir öfkeyle, ''Hem ben yokladım ağzını, o da kapatmış mevzuyu. Dostça yaklaşmaya çalışıyor sana.''

''Hoseok derdim boyumu aşmış gidiyor zaten,'' dedim sızlanarak. Başımda feci bir ağrı vardı ve midemi sancıtan milyonlarca soru beynimi işgal ediyordu, ''Tek derdim partilemekmiş gibi konuşuyorsun.''

''Aman be,'' dedi çemkirerek. ''Sana da iyilik yaramıyor. Ne halin varsa gör.''

Burnunu havaya kaldırıp suratını asarak ayağı kalkarken söyledi. Muhtemelen sinirliydi ve bir miktarda küsmüş olmalıydı. Fakat bunu bile dikkate alamayacak kadar bitiktim.

grindhouse // taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin