4.0

1.5K 156 101
                                    

Asya'dan

Okulun kapısının önünde durup yağan yağmura baktım. Sabah güneşli olan hava nasıl olmuştu da birden bu kadar değişmişti?

Kenarda durup yağmurun dinmesini beklemekten başka şansım olmadığını fark edince okulun duvarına yaslanıp kulağıma kulaklığımı taktım ve beklemeye başladım.

Çalan şarkıya baktığımda gülümsemeden edememiştim. Bu şarkı Kerem'in kendi yaptığı çalma listesinde de vardı. O gün aklımda kalan şarkılardan birkaçını çalma listeme de eklemiştim ve hepsi de çok güzel şarkılardı.

Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım, yağmurun yavaşlama gibi bir amacı yokmuş gibi duruyor, her an daha da hızlanıyormuş gibi hissettiriyordu.

Gözlerimi kapatıp kendimi şarkının sözlerinr bıraktım. Her bir söz sanki Kerem'in söylemek isteyip söyleyemediği şeyler gibi geliyordu, belki de zaten öyleydi.

'Birden bire girdin sen kalbime, sözler bile yetmez oldu içimde' diye mırıldandım şarkı ile birlikte. Dayanamayıp şarkıyı döngüye aldım, bir süre daha bu şarkıyı dinlemek istiyordum.

'Aykızım lütfen artık ağlama, ben ölürüm bir gözyaşına' dedi bir süre sonra şarkı.

Kerem hep üzülmememi söylerdi, benim yerime bile üzülebileceğini ama benim üzülmeme katlanamadığını da söylemişti.

Kerem ile konuştuktan sonra bir süre düşünmüştüm. Ben Kerem'in yanında nasıl davranıyordum ki? O hayatıma girmeden önce nasıl biriydim ve o beni nasıl birine çevirmişti?

Kerem'den önce soğuk davranan biriydim, hâlâ öyle olduğumu söyleyebilirdim ama bir fark vardı. Ben Kerem'e asla soğuk davranamıyordum. Onun yanında gerçekten kendim olup istediğim her şeyi yapabiliyordum.

Bu ikimizi de mutlu ediyordu.

Onun yanında olmak beni mutlu ediyordu, onunla geçirdiğim saatlerin nasıl geçtiğini fatk ettiğimi bile söyleyemezdim. Oysa ben kiminle olursam olayım sürekli saate bakardım, bunu sürekli yapardım.

Sadece bunlar bir arkadaş için de duyulabilecek duygulardı ama ben Kerem'i artık bir arkadaş gözüyle görmüyordum. Fark etmeden de olsa bana yakın durduğu her anda bunu tekrar ve tekrar fark ediyordum, daha doğrusu o zaman yaşadığım duyguları şimdi anlıyordum.

Peki ben bunu Kerem'e nasıl söyleyebilirdim ki?

Bir anda ondan hoşlandığımı söylemek garip kaçabilirdi, özellikle son konuşmamızda büyük ihtimal bir başkasına karşı onun bana hissettiği duygular gibi hisler beslediğimi düşünüyor olmalıydı. Umutlanmak istemediği için kendi olabileceğini asla düşünmezdi, o anda bunu da açıklayamamıştım ama işte.

Gözlerimi açtığımda karşımda Kerem'i görmüştüm. Ne zaman gelmişti bilmiyordum ama beni izlediği kesindi, ona baktığım anda bakışlarını kaçırmıştı.

Onun bu tavrına gülerken o da gülümsemiş ve elindeki şemsiyeyi bana uzatmıştı.

"Evlerimiz aşırı ters yönde, yine de şemsiyeni bana vermek istediğine emin misin?" diye sordum ama hâlâ şemsiyeyi bana uzatıyordu.

"Eğer şemsiyeyi almayı kabul etmezsen seninle evine kadar yürürüm ama yine de burada beklemene izin veremem. Akşama kadar burada kalırsın yoksa."

"Tamam, benimle geliyorsun o zaman." diyerek yanına geçtim ve şemsiyenin altına girdim. Başta anlık bir şaşkınlık yaşasa bile sonra bir şey demeyip benimle beraber yürümeyr başlamıştı.

"Bir japon efsanesi var biliyor musun?" diye sordum bakışlarımı yüzüne çevirirken.

"Hangisi? Bir sürü araştırdım ama net bir şey gelmedi şu an aklıma." diye mırıldandı yola bakarken. Bakışlarını bana çevirmemek için savaşıyor gibi bir hâli vardı.

"Bu japon efsanesine göre eğer yağmur yağarken şemsiyesi olmayan bir kıza bir erkek şemsiye tutarsa kaderleri sonsuza kadar bağlanırmış."

Söylediklerim bitince bakışlarını bana çevirdi. Gözlerinde garip bir duygu vardı, neden böyle bakıyordu?

Yoksa hâlâ başkasından hoşlandığımı mı düşünüyordu?

"Ben sana yazdığım gün kaderlerimiz bağlandı zaten Asya, her zaman yanında olacağımı da söylemiştim." dedi ve bakışlarını tekrar yola çevirdi.

"Kerem, hâlâ başkasından hoşlandığımı düşünmüyorsun değil mi?" diye sordum dayanamayıp. Bakışlarında ağır basan tek duygu üzüntüydü, böyle olsun istememiştim.

"Öyle bir şey düşünmüyordum." diye mırıldandı ama yalan söylediği çok açıktı. Bakışlarını sürekli etrafta gezdirmesi bile yalan söylediğini haykırıyordu.

"Tamam öyleyse." dedim sadece. Aramızda gergin bir hava oluşmuştu ve bu beni rahatsız ediyordu. Başkasından değil ondan hoşlandığımı söylesem bile yalan söylediğimi düşünecekti, böyle bir anda ben de öyle düşünürdüm sanırım.

"Yiğit bugün okula neden gelmedi?" diye sordu sessizliği bozarak. Aramızdaki garip sessizlik onu da rahatsız etmişti.

"Sanırım sizin önemli bir ödeviniz varmış, o da yapmayı unutunca evde kalmayı seçti. Ödevi yapıyordur şimdi."

"Ya da sadece gelmemek için bahane uydurdu. Son günü bugün değildi."

"Bana öyle söyledi, bilmiyorum tam." dedikten sonra neredeyse bütün yol sessiz geçmişti.

Ona daha yakın olmak isterken nasıl bu kadar uzaklaşabilmiştim ki? Bunu nasıl başarabilmiştim?

Evin önüne gelince kapının önünde dikilip anahtarı cebimden çıkaracakken dönüp Kerem'e baktım. Yüzünde küçük bir gülümseme ile bana bakıyordu. Bu sefer ona baktığımı gördüğünde bile bakışlarını kaçırmadı, yüzündeki o gülümseme ile bakmaya devam etti.

Artık onun bu sevgi dolu bakışları altında ezildiğimi düşünmüyordum.

Ay tutuldu | TextingWhere stories live. Discover now