0.0 | Tanıtım

4.1K 260 183
                                    

Elindeki zincirlere bakarken ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. Her zaman tutulduğu köle pazarındaki kafesinden bu sabah aceleyle çıkarılmıştı. Yaklaşık 20-30 kişilik bir sürünün en arkasındaydı. Güçsüz bacaklarıyla sürüye ayak uydurmaya çalışıyordu. Elleri de aynı bacakları gibiydi. Her tarafında morluklar, çürükler ve kesikler vardı. Zincirler yüzünden eski yaralarına yenileri de eklenmişti.

Bu zamana kadar bir çok kez satın alınmış, tecavüze uğramış, dayak yemişti. Her seferinde de tekrardan sahipler tarafından köle pazarına geri getirilmişti. Ancak şu anki durumunun diğerlerinden farklı olduğunu hissedebiliyordu. Sadece bir kişi bu kadar köle pazarlamış olamazdı.

Kafasını ellerinden kaldırıp etrafına baktığında, Krallık Sarayı'nın yakınlarında olduğunu gördü. Onlar yürümeye devam ederken, görkemli şato iyice yaklaşıyor ve bütün görkemliğini gözler önüne seriyordu.

Kafasını tekrardan eğdi. Daha dün gece sahibinden dayak yediği için, yukarı bakmaktan başı dönmüştü. Kararan gözlerini bir kaç kez kapatıp açtı ve sonunda görüşü netleştiğinde ellerine bakmayı sürdürdü.

Ona saatler gibi gelen bir kaç dakikanın ardından, sürünün durmasıyla o da durdu. Kafasını kaldırıp neler olduğuna baktığında, Saray kapsının tam önünde olduklarını gördü. Hafifçe yutkunup başını sola yatırdı ve sahibi Bay Johanson'ın Saray Muhafızları ile konuştuğunu midesi bulanarak izledi.

Aradan bir kaç dakika geçtikten sonra, Sahip bir el hareketi yaptı ve 25-30 kişilik sürü tekrardan yürümeye başladı. Saray'ın kocaman bahçesinden geçerlerken, gözünü bir an bile kırpmamaya çalıştı. Buraya ömrü hayatı boyunca bir daha gelemeyeceğini, bu güzellikleri göremeyeceğini biliyordu çünkü.

Bahçeyi geçip, ikinci kapının içinden geçtiler ve altın mermerlerle döşenmiş epey gösterişli tabloların bulunduğu koridordan geçtiler ve bir anda sola sapıp büyük bir kapının içinden sırayla geçmeye başladılar.

En son o içeri girdiğinde, kapı arkasından kapandı ve etrafına bakınıp neler olup bittiğini anlamaya çalışırken, odanın tam karşısındaki Kral ve Kraliçe'yi görmesiyle nutku tutuldu. Kral biraz hasta görünüyordu ama yine de göz kamaştırıcı ve korkutucu görünüyordu.

Sahip Kral'a bir şey dediğinde Kral'ın, "Harry'yi çağırın." dediğini duydu. Birkaç muhafız onun arkasındaki kapıdan çıktı ve odaya tekrardan bir sessizlik hakim oldu.

"Neden burada olduğunuzu bilen biri var mı?"

Kral'ın birden soru sormasıyla herkes irkilse de, kimseden ses çıkmadı.

"Peki madem, size açıklayacağım." dedi Kral. "Oğlumun evlenmesi gerekiyor. Onun isteği üzerine, bir köleyi o zorlu yaşamdan kurtarmak için kendisi seçmek istedi. İçinizden biri, Prens Harry Potter'ın eşi olacak!"

Hızla nefesini içine çekti. Karnı kasılmıştı. Prens ile evlenme fikri ister istemez onu heyecanlandırmıştı. Yani bir köle olarak, zorlu yaşam şartlarından kurtulup bu güzel şatoda yaşama fikri, hayal olsa bile güzeldi.

Bir kaç saniye sonra arkasındaki kapı açıldı ve içeriye, zümrüt yeşili gözlü, dağınık saçlı, beyaz tenli, çok yakışıklı bir Alfa girdi. Suratsız ifadesi ile Kral ve Kraliçenin yanına gitti ve onlara eğilip selam verdikten sonra kölelere döndü.

"Kızları çıkartın." dedi Prens. "Onlarla ilgilenmiyorum. Ayrıca şu zincirleri de çıkartın ellerinden. Hepsinin! Muhafızlar, kızları ve birazdan yanınıza yollayacağım kişileri saray doktoruna götürün! Hepsini taramadan geçirsinler! Sonra da hepsini yatacakları odalara yerleştirin ve karınlarını doyurun!"

Saray muhafızları, hepsinin elindeki zincirleri çıkardı, daha sonra da kız köleleri de yanına alarak odadan ayrıldılar. Odada bu sefer sadece beş-altı kişi kalmıştı.

Kendisi ise heyecanlıydı. Demek onlarla evlenmese bile, yatacak yer, içecek su, yiyecek yemek vereceklerdi. Bir hizmetçi olsa bile bu sarayda yaşayacak, bir yatakta uyuyacaktı. O kadar mutluydu ki, bunun yüzüne yansıdığına da emindi.

Prens kölelerden birinin yanına gitti. Bir süre izledikten sonra, "Diğerlerinin yanına dön." dedi. Köle hemen hafifçe eğildikten sonra odayı terk etti. Sonra Prens diğerine geçti. Onu da süzdükten sonra, aynı şeyleri söyledi. Sonra diğerine, diğerine derken odada sadece kendisi kalmıştı.

Prens, kendisinin yanına geldiğinde kafasını kaldırdı ve griye dönük mavi gözlerini, zümrüt yeşili gözlere kitledi. O an, prensin derin bir soluğu içine çektiğini ve afalladığını gördü.

Gözleriyle bedenini taradıktan sonra, "Adın ne?" diye sordu.

Çatallaşmış sesiyle, "Draco, prensim." dedi. Gözlerine bakmayı sürdürüyordu.

"Anne, baba." dedi, Prens, arkasını dönerek. "Bu olur."

Başka bir şey demeden, daha demin kölelerin çıktığı kapıdan bu sefer o çıktı ve Draco'yu, Kral ve Kraliçe ile yalnız bıraktı.

-Bölüm Sonu-

Hikaye özetinde söyledim ama burada da belirtmek istiyorum.

Omegaverse evreninde geçen bir kurgudur ve Mpreg bulunur. Sevmeyenlere ise şöyle küçük bir uyarım var: Buna çok değinmeyeceğim. İleride ne demek istediğimi anlayacaksınız zaten.

İlk defa Top Harry yazıyorum hadi hayırlısı dndjjsjsks
Sonraki bölümlerde görüşmek üzere ^^

İlk defa Top Harry yazıyorum hadi hayırlısı dndjjsjsksSonraki bölümlerde görüşmek üzere ^^

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Forgotten Prince | Drarry Where stories live. Discover now